Yeni tür bölücülük: Gen ırkçılığı!
Bilmem şu gen konusuna dikkat ediyor musunuz? Amerikalı bilim adamları ile onları taklit ederek ispatı vücut edebilen kökten yerli taklitçileri, işini gücünü bırakmış; şu Türklerin kökü nereden geliyor, daha doğrusu nereden gelmiyor, Anadolu’da ne kadar Türk var, bu Türkler nasıl insanlardır, daha çok kime benziyorlar, Anadolu’ya ne zaman gelmişlerdir? Bu ve buna benzer şeyleri araştırıyorlar? Tabii bu sözde araştırmalar tamamen duygusal (!) amaçlar için yapılıyor! Daha doğrusu tamamen bilim aşkıyla (!) yapılıyor!
Herkesin merak ettiğini biz de soralım; acaba bu gen güncellemelerinin gerçek amacı nedir? Buna fevkalade saflar “efendim adam genbilimci, onların işi, onun için yapıyorlar bunu” diyebilir! Ancak iş sanıldığı gibi değil. Olgunun böyle olmadığını gelişmeler bize söylemektedir. Elbette genom çalışmaları yalnız Türkiye ile ilgili değildir. Türkiye ile ilgili gen odaklı ırkçılık tespiti ve yorumu yapanlar, bunu kasıtlı yapmaktadır. Kaldı ki, onların bilimsel (!) dedikleri araştırmaların hem bilimselliği, hem genellenebilirliği tam anlamıyla faciadır. Diğer yandan kendi ürettikleri laboratuvar sonuçlarından hareketle vardıkları kesin kanaat gibi yorumları da bilimsel değil, ideolojiktir.
Arslan Bulut, birkaç gün önce çok ciddi bir yazı kaleme almıştı. O yazıda ifade edilenler, kökten ırkçı gen projelerinin amacını ortaya koyar nitelikteydi. Bulut, yazısında The Wall Street Journal’dan şu alıntıya yer vermişti: Gazetenin 28 Kasım 2006 tarihli sayısında, Huge Pope, Batı’nın stratejik bakışını şöyle sergiliyordu: “Roma İmparatorluğu, ‘Anadolu’ ve ‘Küçük Asya’ adlarıyla da bilinen, bugünkü Türkiye’yi içine alıyordu. 70 milyon nüfuslu modern Türkiye, isim ve dil açısından Türk olabilir, ancak genetik açıdan o kadar safkan değil. Orta Asyalı Türklerin Türkiye’ye gelişleri, esasen 13. yüzyılda sona ermiştir. Anadolu’daki eski nüfusa toplamda yaklaşık yüzde 10 katkıları olmuş gibi görünmektedir”. Bu saçma sapan saptamadan sonra malum Türk aleyhtarı odaklar söylemlerini bilimsel (!) anlamda kanıtlama gayreti içine girdiler. Önce “Türk diye bir ırk yoktur” dediler. Ardından genbilimci Profesör Wells devreye girdi; “Anadolu’da Türk dili ve kültürünün yayıldığını biliyoruz. Ancak genetik veriler, Selçuklu ile Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türk geninin burada fazla yayılmadığını gösteriyor. Kendinizi ” Türk “ sayabilirsiniz, ama kökleriniz başka yere uzanabilir” dedi. Ortaya şöyle bir tez attı: “Orta Asya’dan geldiğini sanan bir Türk, atalarının Afrika’dan Anadolu’ya geçtiğini öğrenebilir”. Çünkü ona göre bilimsel bulgular “bütün ırkların Afrika’dan türemiş ve oradan dünyanın diğer yörelerine” dağılmış olduğunu gösteriyormuş!.
İnsanların genlerini siyasete alet etmek üzere tam bu sıralarda Amerikalı bilim adamı Dr. James Watson’ın devreye girdiği görüldü. O, Sunday Times gazetesine verdiği mülakatta, “Afrika’nın geleceği konusunda umutsuzum. Zira bütün sosyal siyasalarımız, Afrikalıların zekâsının bizimkilerle eşit olduğu esasına dayandırılıyor. Oysa bütün deneyler, bunun böyle olmadığını gösteriyor” dedi. Siyahların, beyazlardan daha az zeki olduğunu savunarak dünya kamuoyu ve bilim çevrelerinde büyük tepki toplayan Dr. James Watson, “Herkesin eşit olmasını isterdim; ama siyahlarla çalışmak durumunda olanlar, bunun doğru olmadığını anlıyor” sözlerinin de sahibidir. Üst üste gelen bu bilimsel (!) bulgularla “Türklerin ataları Ortaasya’dan değil Afrika’dan gelmiştir” diyenlerin aslında ne dedikleri de çok açıktır.
Bütün bu amacı belli tezlerin kötü bir örneğini de geçtiğimiz günlerde İTÜ’lü profesör Timuçin Binder, Sabah gazetesinde gündeme getirdi. Binder, “Anadolu’nun 1071’den sonra Türkleştiğine karşı çıkıyor ve Orta Asya’dan gelen Türklerin yüzde 10-15 civarında olduğu iddiasını dile getiriyordu. Türkler” Orta Asya’dan gelmediyse Anadolu’ya nereden gelmiş olabilir? Wels’e göre Afrikadan! Diğer gen ırkçısı Watson’a göre de Afrikalıların zekâsı geridir. Binder, ise Anadolu’da yaşayanlar yılların birbirine aktardığı harmanlama, kırma, dönme, devşirme, melezleşme artıklarının sonucudur, demeye getirmektedir.
Gen üzerinden ırkçılık yapanlar; küresel proje sahibi ülkelerin istihbarat servislerinin uzantılarıdır. Onlar için sorun Türkler değil, onların Türkiye üzerindeki hâkimiyetidir. Onlar Türk’ü millet bazından etnik bir grup bazına indirgeyerek Türklerin diğer etnisiteler karşısındaki durumunu tartışmaya açmaya çalışıyorlar. Daha açıkçası onlara göre nüfusu çok az (!) olan Türklerin, Türkiye’ye hâkim olmasının temelsiz olduğunu söylemeye çalışıyorlar. Buna paralel olarak, birilerinin de nüfusunu fazla gösteriyorlar. Yapılan resmen bölücülüktür. Dağda yapılan bölücülükten farkı da silahla değil, sözde bilimsel verilerle yapılmış olmasıdır.