Yeni Sevr'i inkârdan itirafa: PARANOYA!..
Cumhuriyete savaş açanlar, bölücü projelere destek verirken attıkları zafer çığlıkları ile kendilerini ele veriyorlar
Türkiye’de vatanseverler / ulusalcılar / milliyetçiler / Kemalistler / Atatürkçüler, solcular... ne derseniz deyin geniş bir kesim yıllardır, ülkemiz üzerinde Batı’nın iyice ivme kazanmış bir tempoda hainane emelleri olduğunu, Sevr antlaşması hedeflerinin yeniden gündem-lerinde olduğunu ileri sürdükçe, kendilerini İkinci Cumhuriyetçi diye adlandıran ve tümü de 1923 Cumhuriyeti’ne karşı olan kesimler buna “paranoya” etiketini yapıştırırlar ve karşı çıkarlardı.
Maskelerini atıyorlar
Bugün ise AKP yönetimi altında 2003’ten beri hükümet eden ve devletin her kademesini birer birer ele geçiren bu 1923 Cumhuriyeti düşmanları artık maskelerini atacak ve gerçek oyunu saklamaya yeltenmeyecek kadar kendilerini güçlü hissediyorlar...
Bir yandan “darbeci” diye yaftaladıkları kişileri konu mankeni olarak kullanarak sözde “zafer”lerinin aslında daha çok erken keyfini çıkartırlarken, diğer yandan da henüz “dışarıda” olan tüm vatanseverlere de gözdağı vermekten geri durmuyorlar.
Ama bunu yaparken zafer sarhoşluğu içinde kendilerini ve bugüne dek “paranoya” diye niteleyerek saklamak istedikleri hain planı ele veriyorlar!
Altan itiraf etti
Farkındalar mı bilmiyorum ama Mehmet Altan aslında, ulusalcıların iddialarının bir “paranoya” (saçma ve abartılı korku) olmadığını itiraf etmiş oldu. Dahası, Nabucco Projesi’nin kime hizmet edeceğini ve kimlere karşı olduğunu da ele vermiş oldu.
Elbette “vatanseverlere” / “Türkiye’nin kurşun atılmadan fiilen işgaline direnenlere” demiyor, “Ergenekon direnişçiler”i, “darbeciler” diyor (tıpkı Mustafa Kemal ve arkadaşlarına da “eşkıya” / “isyankâr” dedikleri gibi) ama projede asıl hedefin Türk Ordusunu resmen ve fiilen etkisiz bıraktıktan sonra içerden olası bir sivil / silahlı direnişi de bastırmak üzere, bölücülere destek vermek üzere, arkadan vurmak üzere ülkemizin bir baştan bir başa bağrına “silahlı yabancı korumalar” konuşlandırmak olduğunu da itiraf etmiş oluyor ...
Türkiye’yi bölüyor
Bundan sonra “paranoya” diye geçiştirmeye kalkışmak çok daha zor.
Nabucco Projesi’nin Yeni Sevr planının çok önemli bir ayağı olduğu da böylece anlaşıldı.
Bu olay, Türkiye’yi ortasından ikiye ayırmaktır. Boru hattının her iki yanından 50 - 100 metre genişliğinde bir alanı devletin hükümranlığı dışına çıkartmak ve burayı yabancı silahlı güçlerin eline teslim etmek...
Bunun ne demek olduğunu söylememize gerek yok...
Şu kadarını söyleyelim: “Geldikleri gibi gidecekler” demiyoruz. “Hiç gelemeyecekler ve onların işbirlikçileri de kaçamayacaklar” diyoruz.
* Nazım Güvenç / Bizim Anadolu
++++++
Lozan’ı bölüp parçalayacaklar
Türkiye’nin varlığının tescili anlamı taşıyan Lozan anlaşması 1923 yılında 12 ülke tarafından imzalanmıştır.
Okullarda öğretilmez ama ilgilenenler bilir: Türkiye, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya arasında Amerika’nın olmaması tesadüf değildir.
Amerika uluslar arası politikadaki planlarını uzun vadeler üzerine yerleştirir. Bu anlamda zengin yeraltı kaynaklarının olduğu ve Hıristiyanlığın hayat bulmuş olduğu Ortadoğu’da öteden beri gözü olan ve bu coğrafya üzerine planlar yapan bir Amerika’nın Türkiye’nin milli bütünlüğünü tescil eden bir anlaşmaya imza atmasını kimse bekleyemez(di).
Zaten hiçbir Türkiye hükümeti bu konuyu dile getirmedi veya Amerika’yı Lozan’a taraf olmaya ikna edemedi.
Oysa aynı Amerika Türkiye’yi bölüp parçalara ayıran Sevr anlaşmasına imza koyan bir ülkedir.
Dost ve müttefik ülkemiz “bizi bölmek için” planın tam ortasına bizi yerleştirdi ve büyük bir lütufmuş gibi bize bunu müjdeledi.
Eş başkanını bile bizden seçtiğini açıkladı. Büyük ortadoğu projesi aslında Sevr anlaşmasının hayata geçirilmesinden başka bir şey değildir.
Kuzey Irak’ta bulunan Musul ve Kerkük vilayetlerinin Türkiye’ye bağlanması teklif edildi gizli ama “yetkili bir Kürt” tarafından.
Adı hiç açıklanmadı bu yetkilinin.
Musul ve Kerkük Türkiye’ye bağlandığı zaman Amerika bu anlaşmanın son bulduğunu ilan edecekler tüm dünya’ya.
Fazla değil kısa bir süre sonra Musul ve Kerkük ile birlikte Doğu ve Güneydoğu illerini içine alan bir Kürt Devletinin ilan edilmeyeceğinin garantisini kim verebilir?
Türkiye için bölünme sıradan bir korku ve bir paranoya değildir... Yaklaşan bir gerçekliktir.
* Özden Yolagiden
++++++
Cumhuriyeti yıkım ekibi
ABD ve AB’nin taşeronu olan yıkım ekibi, Atatürk Cumhuriyeti’ni ayakta tutan kolonlara karşı daha acımasız ve daha hızlı bir şekilde balyozunu indirmeye başladı.
Tüm gazete ve televizyonlar, yazar ve yorumcularıyla birlikte yıkım ekibinin emrine verildi.
Görevleri, cumhuriyete vurulan balyozu göstermemek ve ortaya çıkmaya başlayan faşist binanın çevresini kalın bir perde gibi
örmek..
Balyoz sesleri her gün biraz daha yaklaşıyor, kulağımızın dibinde sanki..
Vicdan hanımın çığlıkları yükseliyor; kartalın pençesinde civcivini kurtarmaya çalışan anaç bir tavuk gibi..
Manisa’da, “Ergenekon’u tepeledik” diyor MGK üyesi bir bakan; ötede, “Ergenekon’un merkezinde ordu var” diyor Kanada’da yaşayan bir alçak.
İnşaatta çığlıklar yükseliyor; HSYK tepesi direniyor, Yargıtay cephesi direniyor; vezir düştü, fil düştü, at, kale düştü..
Psikolojik savaşla çırpınan ordu kendi derdine düştü..
Halkın açlıktan gözü dönmüş, işsiz; giden cumhuriyete değil kapının önüne gelen yardım paketine bakıyor..
Bu yıkım ekibi mart kedisi gibi mübarek; hem elindeki balyozla Atatürk’ün emanetini yıkıyor hem de darbe velvelesiyle faşizmin yekpare taştan tapınağını dikiyor..
Yukarıda sözünü ettiğim perdelik görevini üstlenmiş gazete ve televizyonları kaldırın, yekpare taştan yontulmuş faşizmin binasını görürsünüz.
Şaşırmayın perdeler açılınca; demokrasi aracıyla amacında
inince..
Maskesini çıkardığında kırpık bıyıklı Hitler’i görünce şaşırmayın..
Ya ilk vaazını verecek ya da Yüce Divan sandalyesinde ilk ifadesini..
Vaazını dinlemek de, ifadesini almak da hâlâ elimizde..
Hadi!..
Hadi ordan!..
* Hilmi Kayıhan
“Ergenekon’u tepeledik” gibi sözler ve darbe velvelesiyle faşizmin inşasına temel oluyor
++++++
İleri karakol rolü
Moskova’da İlham Aliyev ve Serj Sarkisyan arasında gerçekleştirilen 3,5 saat süren Yukarı Karabağ görüşmelerinde bölgeye Türk Barış Gücü yerleştirilmesi konusu gündeme getirildi. Görüşmede Aliyev, ilk aşamada işgalin sona erdirilmesi planlanan Kubatlı, Zengilan, Agdam, Cebrail ve Fuzuli bölgelerine Türk askerlerinin de yer aldığı barış gücü birliklerinin yerleştirilmesini talep etti. Buna mukabil Sarkisyan da Türk askerine karşı çıkarak Rus askerinde ısrar etmiş ve ayrıca beş bölgenin geri verilmesi ile ilgili iki talebini ileri sürdü. Bu taleplerden ilki Yukarı Karabağ’ın bağımsızlığına yeşil ışık yakılması, ikincisi de bölgeye Rus barış gücü askerlerinin yerleştirilmesi. Azerbaycan da bu iki talebe karşılık önce beş bölgedeki işgal sona ermeli ve beş bölgeden göç etmek zorunda kalan yaklaşık 800 bin kişi güvenli bir şekilde evlerine dönmeleri sağlanmalı. Bir de bölgede oluşturulacak barış gücünde Türk askerleri de yer almalı talebinde bulundu. Türkiye Yukarı Karabağ sorununda ve Türkiye-Ermenistan sınır kapısının açılması hususunda çözüme gidecek yol üzerinde çözüm yolu güzergahlarının ABD’den gelmesini beklemeyi artık bırakmalıdır. Bu devleti yöneten siyasi erklerde bu büyüklüğü bütün benliğinde hissetmeli ve ona göre hareket etmelidir. Türkiye Cumhuriyeti ABD’nin ileri karakol eyaleti rolünü artık bırakmalıdır. Karabağ sorununun çözümünde garantörlük rolünü alması gereklidir. Yukarı Karabağ sorununda Türkiye öz kardeşi olan Azerbaycan’ın yanında yer almak zorundadır.
* Fikret Şahin
++++++
Aylık da bağlayın
Şimdi ister misiniz Rumlar bu yargılamadan sonra Türkiye aleyhine dava açsınlar...
Biliyorum “saçmalama” diyorsunuz ama bu memlekette son yıllarda, AKP milletvekilinin “Ölen terörist ailelerine devlet para ödesin” demesi gibi öyle saçma şeyler duyuyoruz ve yaşıyoruz ki...
Başka biri de şunu önerebilir:
PKK’lılara devlet aylık bağlasın!
Bu saçmalık da birgün meclise gelir ve kabul edilirse şaşırmayın.
* Kaya Özkök
++++++
Hayali canavar yarattık
Daha öğlen olmadan trafikte 9 ölü.
Hızlı gidiyordu şerit değiştirip, uçuruma uçtu öldü.. Suçlu kim?
Trafik canavarı.
Alkollü araç kullanıyordu TIR’a arkadan giriş yaptı
öldü..
Suçlu kim?
Trafik canavarı.
Mıcırlı yol uyarısı yok, mıcırlı yola girdi takla attı öldü..
Suçlu kim?
Trafik canavarı.
Tedavülden kalkması gereken arabayı hızla kullanan ve karşıdan gelen arabayla kafa kafaya çarpışan araç ikiye bölündü, ölü sayısı 4..
Suçlu kim?
Trafik canavarı.
Hayali bir canavar yarattık ha babam de babam vuruyoruz. Teröre verdiğiniz kurban kadar trafik terörüne kurban verdik. Siyasiler ayrı dünyalarda, ülkemizde trafik sorunu varmış ne duymuş, ne işitmiş ne görmüşler. Kamu görevi yapanlar üzerlerine alınıp yollarda gerekli önlemleri almıyorlar. Araç sürücüleri iyice Allah’a emanet. Her şeyin başı adam gibi adam olmak, bizler olamıyoruz.
* Nihal Tabak
++++++
MİNİ YORUM
Erken polemik
İlahiyatçılar arasındaki kronik kamplaşma mevsimi bu yıl erken bastırdı. Biz bir ay kadar sonra ’Ramazan bir’deyince bekliyorduk. Cüppeli Ahmet Hoca denen kişinin ekran aracılığıyla ilettiği tebliğler süreci öne aldı. Nur topu gibi tartışmamız, nereye çekersen oraya gider tadında olduğu için Ramazan’a da bağlanır; Tatile denk gelen şu günlerde her şey dahil otellerde sere serpe tatil yapmak orucu bozar mı başlığından yola çıkıp, yüzmek sünnettirde noktalanabilir mesela... Ramazan ayı sonunda gördüğü doğal alanı talan edip, su parkları inşa eden turizmcileri birer ibadethane yapmışlarcasına kutsar mıyız ne dersiniz?