Yeni Osmanlıcılık felâketimiz olur!
Erdoğan hükümetinin yanıldığı bir nokta var ki o da Kadim Osmanlıcılıkla Yeni Osmanlıcılığı aynı anda yürüterek ülke bütünlüğünü muhafaza etmek ve önce Orta Doğu ve Balkanlar ardından da dünya lideri bir Türkiye oluşturmaktır.
Pekiyi, bu mümkün mü?
Bakalım mümkün mü?
Biz “Kadim Osmanlıcılık” derken devletin kuruluşundan Viyana’nın kuşatılmasına kadarki genişleme sürecini kastetmekteyiz. Türkiye elbette kendisine 24 milyon kilometrekarede devlet imkânı veren ve dünyaya rakipsiz olarak 240 yıl liderlik sunan mirasından vazgeçmeyecektir. Türkiye Balkanlarda var olacaktır, Kafkaslarda var olacaktır, Afrika’da var olacaktır, Orta Doğu’da var olacaktır ve Türk dünyasından asla vazgeçmeyecektir. Tabii bütün bunları yaparken üzerinde durduğu vatanı ve hizmetinde olduğu milletin varlığını tehlikeye düşürmemek için azamî gayreti sarf edecektir. Kadim Osmanlıcılık, bunu gerektirir.
“Yeni Osmanlıcılık” ise Osmanlıyı kuşatan Batının içerideki azınlıkların hamiliğine soyunması dönemidir. Ekonomik olarak bağımlı hale gelen İstanbul’un, sınırları içerisindeki gayrimüslimlere söz geçirememe döneminin adıdır Yeni Osmanlıcılık. Osmanlı’yı ekonomik olarak çökerten o günün Avrupa, Rusya ve ardından ABD’si insan hakları diyerek, din ve vicdan hürriyeti diyerek Osmanlı’yı “sürekli reformlar ülkesi” haline getirmiştir. Gülhane Hattı Hümayunu ile başlayan bu dönem, Balkan mağlubiyeti ve Çanakkale Savaşlarına, ardından da Kurtuluş Savaşı mecburiyetine sokmuştur Türkiye’yi. Sadece Birinci Cihan Harbi döneminde Yeni Osmanlıcılığın bu millete maliyeti 2 milyon vatan evladının şahadeti, 4 milyon 200 bin kilometrekare toprak kaybı olmuştur. İstanbul, Yeni Osmanlıcılığa icbar edildikten sonra, Osmanlı topraklarından tam 24 devlet çıkmıştır.
Özetle...
“Kadim Osmanlıcılık” Türk’ün dış dünyaya doğru açılımı, “Yeni Osmanlıcılık” ise Türk’ün içeriye doğru büzülmesidir. Birincisi med, ikincisi cezirdir. Birincisinde ekonomik, askeri üstünlük, ikincisinde ekonomik ve askeri bağımlılık ve siyaseten inisiyatifin elden gitmesi vardır.
Türkiye’nin gündeminde epeyidir bir “Yeni Osmanlıcılık” lafıdır dolaşıp durmakta ve AKP’ye “Osmanlıcı” gözü ile bakılmakta.
Gerçekten de Erdoğan hükümetinin icraatlarına baktığımızda bir yandan Balkanlar, Orta Doğu, Avrupa ve Afrika’ya doğru açılma, hatta ABD’ye kafa tutma görüntülü Kadim Osmanlıcılık izleri, diğer yandan da, dış baskılar ve iç talepler doğrultusunda “demokratikleşme” adı altında Gülhane Hattı Hümayununa benzer Yeni Osmanlıcı bir yol haritası gözlenmekte.
Her hafta bir milyar dolar borç faizi ödeyen bir maliye ve askeri bakımdan rakiplerinin silah ve teknolojisine muhtaç bir Türkiye ile “Kadim Osmanlı” politikasını hayata geçirmek ne kadar mümkündür? Birilerinin Sayın Erdoğan’a dünyaya meydan okuyan Kadim Osmanlıcılıkla, rakiplerinin her dediğine evet demek mecburiyetinde kalınan Yeni Osmanlıcılığın aynı anda olmayacağını hatırlatmasında fayda var.
Mevcut imkânlarla Kadim Osmanlıcılık yapamayacağımıza ve Yeni Osmanlıcık sürecinin sonu da Sevr olduğuna göre yapılması gereken nedir öyleyse?
Yapılması gereken ilk iş, Yeni Osmanlıcılıktan vazgeçmektir. Realitenin icbar ettiği Kurtuluş Savaşı madde ve ruhunu hayata geçirmek ve Kadim Osmanlıcılığı bir kızıl elma gibi şuurda demlendirmektir.
Başarısı Lozan’la kanıtlanmış Kurtuluş Savaşı madde ve ruhunun içerisinde günü gelince Kadim Osmanlıcılığı hayata geçirmek zaten mevcuttur.
Birileri ısrarla inkâr etse de, bu böyledir.
Siz Atatürk’ü 776 bin kilometrekare içerisinde hapsolacak, Osmanlının çekildiği coğrafya ve Asya’ya yayılmış köklerle ilgilenmeyecek bir ruh ve akıl sanıyorsanız, Rahmetliyi hiç tanımamışsınız demektir...