Yeni nesil gazeteci!
Amberin Zaman, ‘Balyoz’a ilişkin köşesinde ahkam kesmek için, iddianameyi okumak gibi bir çabası olmadığını itiraf etmiş. Ancak, bu cümlenin bir gazeteci için ne kadar ayıp olduğunun farkında değil
Şimdi paylaşacağım bu satırlar dünkü Habertürk gazetesinde yayınlandı. Müthiş bir pompalama, parlatılma çabasının ardından ’nedense’transfer ettikleri Amberin Zaman isimli yazarları Balyoz iddianamesine ilişkin bir yazı kaleme almaya kalkışmış. Şu itirafla başlıyor: ’Binlerce sayfalık dosya dağı karşısında onları teker teker okumak gibi bir çabam olmadı.’ Kastettiği Balyoz iddianamesi... Yanlış anlamadınız: Tarihi önem taşıyan bu dava hakkında görüş bildirecek ama bu davanın iddianamesini okumayacak.
Bu cümlenin bir gazeteci için ne kadar ayıp ve utanç verici olduğunun farkında olmadan, aynı pişkin edayla devam ediyor: ’Bu davalarla ilgili teknik analizler yapabilmek için insanın tüm işini gücünü bırakıp sadece bu konuyla ilgilenmesi lazım. Her konuda ahkam kesmek zorunda kalan köşe yazarları böyle lükse sahip değil.’ Yazıyı ben bir kez daha ’Gerçekten doğru mu anladım’ diye okudum. ’Tüm işini gücünü bırakıp’ ne demek? İşimiz bu değil mi? ’Dersini çalışmak’ köşe yazarının zorunluluğu değil mi?
Bu satırların sahibi sadece Türk basınının bir çarpıklığı değil, yurtdışının saygın yayın organlarına da kendisini gazeteci olarak pazarlamış biri... Merak ediyorum, yabancı editörleri bu yazıyı görseler ne düşünürler?
Yazı burada bitmiyor tabii ki. Devamı daha da vahim.
Balyoz hakkında görüş bildirecek ama belgeleri okumaya vakti yok, o da ne yapmış dersiniz?
O da açmış Taraf’ın tartışmalı muhabirine, bazı sorular sormuş, onun anlattığı kadarıyla yorum yazmış.
Kulaktan dolma bilgilerle!
Dün Balyoz iddianamesine ilişkin bir de Hürriyet gazetesinde bir yazı yayımlandı. Daha doğrusu dün köşede Balyoz iddianamesi üzerine bir yazı dizisi başladı...
Sedat Ergin, bu yazı dizisine kalkışmadan önce titizlikle bütün iddianameyi okumuş. Diğer iddianameleri de okuduğu için karşılaştırma imkanı bulmuş... Dil yanlışlarına, bu iddianamede özel hayata daha saygılı davranıldığına, Taraf’ın ortaya attığı gazetecilik listesine savcıların itibar etmediğine değiniyor.
Ne ilginç... İkisi de gazeteci... Biri ’Vaktim yok, okuyamam o yüzden kulaktan dolma bana yeter’diyor... Haftada altı gün köşe yazan diğeri ise ’bütün işi gücü bırakıp’bütün iddianameleri okuyor, notlar çıkarıyor ve okurlarına aktarıyor... Gazetecilik yapıyor...
Dün bir kişi acaba Amberin Zaman’ın bu büyük gafının üzerine atlayacak mı diye bekledim; kimseden ses çıkmadı, demek ki normal sayılıyor artık böyle tuhaflıklar.
Bu tür gazetecilik cep telefonuyla helikopter düşmesini manşete çıkartır işte... Bu tür şaibeli gazetecilik yapıldığı için de ’Neden kimse bizim haberlerimizi görmüyor’diye dövünür durursunuz.
Çünkü inandırıcı değilsiniz, doğru yazmıyorsunuz, dersinizi çalışmıyorsunuz... Bir de bunu itiraf ediyorlar ya, pişkinliği aklım almıyor!
Basının nasıl döküldüğü ise iki gazetecinin farkında ortaya çıkıveriyor.
* Oray Eğin / Akşam
++++++
Referandum ile yargıya şûra ile orduya
AKP sekiz yıldır iktidarda olmasına rağmen bu yılki Yüksek Askeri Şûra neden gerilimli toplantı haline dönüştü? Çünkü hükümet 2011 seçimleri öncesinde hem kendi tabanına hem de iç ve dış kamuoyuna TSK’nin işleyişine müdahale edebilme gücüne sahip olduğunu kanıtlama derdine düştü. Bunun için elindeki son fırsatın bu şûra toplantısı olduğunun farkına vardı. Aynı, yüksek yargı organlarının yapısını değiştirmek için 12 Eylül’deki referandumu son fırsat gördükleri gibi.
* * *
Gelecek yılki YAŞ toplantısı, genel seçimlerden sonra gerçekleşecek. AKP her ne kadar bu seçimden birinci parti çıkacağına inansa da başta CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu ile gelen lider değişikliğinin halkta olumlu yankı bulması, diğer taraftan da iktidarın getirdiği yıpranma nedeniyle şu andaki Meclis çoğunluğunu bulamayacağını çok iyi biliyor. İşte bu yüzden, tek başına iktidar olarak girdikleri belki de son YAŞ toplantısı olduğu için bu kez özel hazırlık yapıldı. YAŞ toplantısı öncesinde Balyoz sanıkları hakkında gelen yakalama kararı emekliliğe hazırlanan Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u sıkıştıran ilk adımdı. Sanık statüsündeki 11 general ve amiralin terfilerine hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan’ın karşı olduğu kamuoyuna sızdırıldı. Toplantı sürerken Ümraniye savcısı Zekeriya Öz’ün “internet andıcı” nedeniyle aralarında 1. Ordu Komutanı Hasan Iğsız’ın da bulunduğu bazı komutanları ifadeye çağırması, hükümetin başta Kara Kuvvetleri Komutanlığı olmak üzere bazı kritik atamaları teamül dışında belirleme planlarına zemin yaratır niteliktedir.
* * *
Tam YAŞ öncesinde ’Balyoz’, şûra sürerken de ’internet andıcı’soruşturmalarıyla kamuoyunda TSK’nin güvenilirliğine yönelik soru işaretlerinin gündeme getirilmesi, AKP iktidarı için önemli bir kazanım oldu. Şimdi, ataması gündemde olan 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız ile Balyoz kapsamındaki subaylar hakkında çıkacak YAŞ kararları, hükümetin oyun planının sonucunu gösterecek. Gerek referandum gerekse YAŞ süreçlerinden çıkardığımız sonuç, AKP’nin 2011 seçimi öncesinde tüm enerjisini, önünde engel gördüğü yargı ve ordu üstünde tam egemenlik kurma yönünde harcamaya kararlı olduğu.
* Utku Çakırözen / Cumhuriyet
++++++
YAŞama yürütme yargı!..
Ahalinin umurunda değil aslında.
Yaş’ar ne yaş’ar ne yaş’amaz...
Gene de deneyelim en azından.
Bu satırların yazıldığı dakikalarda...
Kara Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılan 1’inci Ordu Komutanı’nın “sürpriz” şekilde emekliye sevk edileceği, onun yerine, Jandarma Genel Komutanı’nın Kara Kuvvetleri Komutanı yapılacağı iddia ediliyor.
Makarayı az geri saralım...
Kara Kuvvetleri Komutanı olmasına kesin gözüyle bakılan 2’nci Ordu Komutanı “sürpriz” şekilde emekliye sevk edildi, onun yerine, Jandarma Genel Komutanı, Kara Kuvvetleri Komutanı oldu.
2002’de.
O gün Kara Kuvvetleri Komutanı yapılan Aytaç Yalman, önce ’Ümraniye’ şüphelisi olarak sorgulandı, sonra Balyoz şüphelisi ilan edildi. Aytaç Yalman’ın yerine Jandarma Genel Komutanı yapılan Şener Eruygur, Ümraniye’den tutuklandı. O günün MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç, Ümraniye’den gözaltına alındı. 1’inci Ordu Komutanı Çetin Doğan, tutuklandı, bırakıldı, tutuklandı, bırakıldı, şimdi gene Balyoz’dan tutuklanması isteniyor. Ege Ordu Komutanı Hurşit Tolon, Ümraniye’den tutuklandı.
2003?
Özden Örnek, o gün Deniz Kuvvetleri Komutanı oldu, bugün, Ümraniye şüphelisi, gözaltına alındı. İbrahim Fırtına, Hava Kuvvetleri Komutanı oldu, bugün, Ümraniye’den gözaltına alındı, yetmedi, Balyoz şüphelisi ilan edildi, tutuklanması isteniyor. Şükrü Sarıışık, MGK Genel Sekreteri yapıldı, şimdi, Balyoz’dan tutuklandı, bırakıldı, gene tutuklanması isteniyor. Hasan Iğsız, o zamanlar korgeneraldi, şimdi Ümraniye’den ifadeye çağırılıyor, kuvvet komutanı olması mayınlanıyor. Saldıray Berk, o gün korgeneralliğe yükseltilmişti, bugün Ümraniye’den şüphelisi, Balyoz zanlısı. Kadir Sağdıç, o gün tümamiral olmuştu, bugün Kafes’ten sanık. O gün tümamiral olmuş Ali Deniz Kutluk’un, bugün Balyoz’dan tutuklanması isteniyor. Yurdaer Olcan tuğgeneral olmuş, Balyoz’dan tutuklandı. Tümgeneral olan Nuri Ali Karababa’nın bugün Balyoz’dan tutuklanması isteniyor. 2003 YAŞ’ının tümamirali Feyyaz Öğütçü, korgeneralleri Ergin Saygun ve yaşayan efsane Engin Alan’la, o zamanlar tuğgeneral olan, en son Başbakan’ın çömeldiği siperde brifing verirken görülen Gürbüz Kaya, Balyoz sanığı. Listeyi uzatmayayım;
AKP’nin iktidar olduğu günden bu yana görev yapanların alayı, ya sanık, ya şüpheli, ya zanlı... Kasaptaki ete soğan doğramayan, hariç.
12 Eylülcüler Marmaris’te.
28 Şubatçılar Bodrum’da.
Ortada darbe marbe yok...
Son 8 yılın hepsi darbeci!
Dolayısıyla, hâlâ olan bitene şaşıyormuş gibi “YAŞ’ta sürpriz” başlığı atan yalaka arkadaşları kutluyorum gerçekten... Çünkü, manzara kabak gibi ortadayken, atılsa atılsa “YAŞ’asın” başlığı atılmalı!
* Yılmaz Özdil / Hürriyet
++++++
Meçhul subay!
“Islak imza” soruşturmasını, “meçhul subay”ın gönderdiği belgeler başlattı...
“Balyoz”u, yine bu “meçhul subay”a borçluyuz...
Ve şimdi “internet andıç”ı soruşturması, aynı “meçhul subay”ın eseri...
Çanakkale’deki, Paris’teki, ABD’deki, Moskova’daki “meçhul asker” anıtlarını biliyoruz...
Ben ise; AKP Genel Merkezi’nin önüne kocaman bir “meçhul subay” anıtı dikilmesini öneriyorum!
Görünen o ki bu “arkadaş” olmasaydı, AKP yanmıştı!
* * *
Bir “meçhul subay”ın sızdırdığı belgeler yüzünden 200’e yakın subayı “sanık” durumuna düşen TSK yönetimi, nasıl oluyor da bu adamı bir yıldır tespit edemiyor? Yoksa; tespit etti de dokunamıyor mu?
* Mustafa Mutlu / Vatan
++++++
Ne günlere kaldık
Bugün yaşadıklarımızı on yıl önce rüyamızda görsek dudaklarımızın uçuklardı. Yargı hiçbir dönemde bugünkü kadar fütursuzca ve cüretle kullanılmadı. YAŞ, Balyoz soruşturması bağlamında suçlanan 102 yüksek rütbeli asker için çıkarılan yakalama kararlarının psikolojik baskısı altında toplandı. “Bu kadarı olmaz” diye düşünen iyimserler, yaşanan olayı “kötü bir rastlantı” diye niteleyerek teselli aramaya çalıştılar. Ama Kara Kuvvetleri Komutanı olmaya en güçlü aday gösterilen Birinci Ordu Komutanı Orgeneral Hasan Iğsız’ın başına gelenler, yaşananların hiçbir şekilde iyimserliğe yer bırakmadığını gösterdi. Vicdan kolay yanılmaz. Siyasi amaçların kılıcı gibi kullanılan özel mahkemelerin yarattığı mağduriyetler, iktidar sözcüleri ve cazgırları tarafından kandırılan yığınların uyanmasına yardımcı olabilir çünkü. Ama böyle bir umudu hak edebilmek çaba ve cesaret istiyor. Referandumdan “Evet” çıktığı takdirde bütün mahkemelerin Silivri mahkemesi haline dönüşeceği konusundaki uyarılar “Evet” demeye hazırlananlar üstünde caydırıcı olabilir.
* Güngör Mengi / Vatan
++++++
Son durak ve vesayet...
Kaderde Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’le aynı konuları söylemek varmış... Biz ne yazmıştık, “Federal devlet” durağında bir lahza bekledikten sonra “son” durağın levhasını asıyorduk: “Bağımsız Kürdistan!” Son durakta Osman Baydemir’le ayrılıyorduk; biz son durağa, “Bağımsız Kürdistan” levhasını asarken, Osman Baydemir “Bağımsız Kürdistan”a şimdilik uğramıyor...Tekrarlaya tekrarlaya bıktık ama hatırlatacağız... “Terörle bir yere varılamaz!” diyenlere biz, çoğunu kızdıra kızdıra “Varılır, varılır!” demiyor muyduk? İşte eser ortada! Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek: “Organları yer değiştirmiş adam, yerli yersiz konuşmuş!” Yani adam ağzıyla değil de başka bir yeriyle mi konuşmuş?
Öyle de olsa kızmak yok, “Kürt açılımı”nın sınırı var mı? Hele arkasında “demokrasi, hak ve özgürlükler” payandası oldukça... “Evet” çilerin ağzında bir sakız: “Askerin vesayetini kırdık!” Çok iyi, bravo, gücünüz madem “12 Eylül” darbecilerine yetiyor, başlamışken daha geriye gidin “27 Mayıs”, “12 Mart” darbelerini yapanlardan da hesap sorun, hazır işe başlamışken...
* Hasan Pulur / Milliyet
++++++
Medya ortamında üretilmiş kavga
Kimse kusura bakmasın. Stüdyonun bir tarafına ulusalcıları, bir tarafına İslamcıları oturtup... Bir tarafına milliyetçileri koyup, karşılarına ayrılıkçıları yerleştirip, dövüştürerek televizyon yönetilmez. Medya; ulusçuluk neden yetmiyorsa ulusalcı olmuş... İslam’ın ne eksiği varsa, bunu beğenmeyip İslamcı takılan... Liberalizm kesmediği için devlet muhalifi olmuş marjinallerin ve hangi cenahtan olursa olsun ayrılıkçıların dövüş arenası değildir. Bu yüzden, televizyon yönetimlerinin programlarına kutuplaşmış radikalleri doldurup, sonra da ’ekranlarda konuk ettiklerimizin görüşlerinin bizimle ilgisi yoktur’ deme lüksü yok artık. l Atılgan Bayer / Akşam
++++++
MİNİ YORUM
Sızdırılmış eleman
Ümraniye ile başlayan davalar dizisinin özellikle askerler için suçlanmak değil aklanmak namzeti olmaya başladığını söylemiştim. Bunun “tersine” kullanılabileceğine dikkat çekmiş kimi okurlar. Yaşar Büyükanıt’ın Şemdinli’deki “tavrı” nı hatırlatmışlar. İktidara kurban ediliyormuş gibi gözükenler aslında AKP’nin gizli kahramanları olabilir mi? Neden olmasın! Uyanık olmakta fayda var. Ama “komplo” ihtimali var diye her subaya da potansiyel “sızdırılmış eleman” gözüyle bakmamak kaydıyla!