‘Yeni Müesses Nizam’ın yeni tehdit algıları...
Celâl Bayar “Önümüzdeki sonbahar komünizm gelecek...” diyerek tehdit etti uzun yıllar...
Komünizmin yalnızca gelme ihtimâlini sevdi Celâl Bayar ve o kadrolar, komünizmin gelme ihtimâlini canlı tuttular ve bir giyotin gibi toplumun boynunda sallandırdılar komünizm gelecek tehlikesini. Nevzat Tandoğan, yakalanan gençlere, “Memlekete komünizm lâzımsa biz getiririz, siz kim oluyorsunuz?” diyordu.
12 Eylül Darbesi’yle sonuçlandı bu ahlâksız süreç. Dünyanın en zengin Türk generalleri Time’a kapak oldular. Komünizm tehlikesine karşı teşkilatlanan ve komünizme karşı savaş veren Ülkücülere de, “Komünizmle mücâdele edilecekse biz ederdik, bakın bir gecede bitirdik anarşiyi, siz kim oluyorsunuz da devleti korumaya kalkıyorsunuz?” dendi.
“Zigana Vâdisi’nde portakal yetişmez” diyen kafa ile “Bu ülkeye komünizm gelecekse de biz getiririz” diyen kafa aynı kafaydı, “Halk plajlara hücûm etti, vatandaş denize giremiyor” diyen kafa ile “Asmayacaktık da besleyecek miydik?” diyen kafa aynı kafaydı, “Demokrasi bir araçtır” diyen kafa ile “Şeriat sandıktan da çıksa iktidar olamaz” diyen kafa aynı kafaydı:
“Komünizm gelecek” tehditleri arasına “Her mahalleye bir milyoner” sığdı, ‘zengin generaller’ sığdı, “Verdimse ben verdim” sığdı ve semirdikçe semirdiler. Şimdi ‘o kafa’nın yeni metaforları var, yeni tehditleri, yeni algı operasyonları, yeni öcüleri, yeni giyotinleri var toplumun boynunda sallandırdıkları.
Haşhaşîler var, paralel devlet var, küresel çete var, faiz lobisi var, vâiz lobisi var, âlim müsveddesi var, sahte peygamber var.
Devleti ele geçirmelerine ramak kalmışken 11 yıllık ‘siyâsî halvet’ten sonra âniden fark edilen ve 17 Aralık’ta tam darbe yapmak üzereyken enselenen bu çete, Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin başındaki en büyük tehlike ‘o kafa’ya göre. Türkiye’nin büyümesinin, Orta Doğu’da lider ülke olmasının, tüm dünyaya racon kesebilmesinin önündeki en büyük engel bu Haşhâşîler ‘o kafa’ya göre.
Türkmenlere yardım götüren TIR’ları yakalayarak vatana ihânet ediyorlar, kaos çıkartarak memlekete yabancı sermaye akışına engel olarak vatana ihânet ediyorlar, hayırsever iş adamlarını gözaltına alarak vatana ihânet ediyorlar, yolsuzluk operasyonları başlatarak vatana ihânet ediyorlar, 3. Köprü, 3. Havalimanı, Kanal İstanbul gibi Almanya ve İngiltere’yi çileden çıkaracak, hasedinden çatlatacak olan dev projelerle ilgili büyük fedâkârlıklar yapan iş adamlarının iktidar ile al takke ver külah telefon görüşmelerini yayınlayarak, fedâkâr müteşebbis ruhunu hacamat ederek vatana ihânet ediyorlar, kurduğu vakfa devletten aldıkları ihâle karşılığında iş adamlarından komisyon alan ve bu komisyonlarla han, hamam, kervansaray, aşevi, şifâhâne yaptırarak yolda kalana, hasta olana, aç olana, evsiz barksıza, işsiz güçsüze Hızır gibi yetişen ‘first mahdum’un hayır hasenâtına engel olarak vatana ihânet ediyorlar bu Haşhâşîler.
Bu büyük tehlikeyi 17 Aralık’taki ‘yolsuzluk operasyonu’yla fark eden nevzuhur devletlû sınıfı, var güçleriyle mücâdelede kararlı bu tehlike ile. Artık meydanlarda halkı bu büyük tehlikeye karşı uyaran yeni bir Celâl Bayar’ımız, artık yeni bir Nevzat Tandoğan’ımız, artık yeni bir Recep Peker’imiz var. Sürekli aynı cümlelerle, aynı metaforları sallıyor giyotin gibi toplumun boynunda. Haşhaşîler, paralel devlet, küresel çete, faiz lobisi, vâiz lobisi, sahte peygamber, küresel su-i kast, devleti ele geçirmişler, yargıya sızmışlar, polise sinmişler, TSK’ya nüfuz etmişler, HSYK’yı kaplamışlar, Danıştay’ı zapt etmişler:
Üç harfliler gibi; “Onlar her yerdeler...”
Dış mihraklarla iş birliği içindeler, tâlimatları küresel güçlerden alıyorlar, CIA ile enseye tokat, MI5 ile kulağa parmaklar, Soros ile bağlantılılar, faiz lobisiyle yatıp, küresel sermaye ile kalkıyorlar, vaiz lobisinden emir alıyorlar, şifreleri:
“Ananas ve tespih...”
Ve bu propaganda satın alınan/aldırılan gazete ve televizyon kanallarıyla eş zamanlı ve koordineli olarak o kadar yoğun şekilde enjekte ediliyor ki topluma, o kadar büyük bir algı operasyonu sürdürülüyor ki, gündemde konuşulan tek konu:
“17 Aralık Yargı Darbesi...”
Yolsuzluk soruşturması, ayakkabı kutuları, kasalar, vakfa ödenen on milyonlarca dolar, bağışlanan(!) arâzîler, televizyon kanalları ve gazetelerin alınması için iş adamlarına yapılan ‘salma operasyonu’, 700 bin liralık kol saatleri, millete küfreden iş adamları, ‘yeşiller geldi’ haberleri, Çatalca villaları, Urla villaları ne olacak? İnternette yayınlanan Haşhâşî iftiraları olarak mı geçecek tarihe?
Önümüzdeki seçimler devlet malına tasallut edenlerle, yolsuzluk savcılarını görevden alanların oylanacağı seçimler olacaktır. Hükümetin yönettiği, “Haşhâşîler devleti ele geçiriyor” tehlike algısının, komünizm tehlikesinden hiçbir farkı yoktur. Devletin karşısında cemaat, sinek vızıltısı bile değildir. Devlet olarak bir cemaati rakip ve düşman görmek akıllara sezâ bir eblehliktir... PKK karşısında süklüm püklüm olan iktidar, seçimler öncesinde yine ‘Küçük Emrah’ rolünü oynayabileceği ve ‘mağdur’ olabileceği dişine göre bir düşman icat etmiştir.
Yolsuzluklar hâricinde ne varsa iktidar ve kölelerinin palavralarıdır...