"YENİ HAYAT" PRODÜKSİYON GURURLA SUNAR

Bay ve Bayan İvedik!
Nur Çintay A.,kocası E.A’dan öğrendiği yıkama-yağlama tekniklerini uygulamaya kalkışınca eline yüzüne bulaştırdı. Nursuna Memecan’ı eleştirme hadsizliğinde(!) bulunan Ahmet Hakan’ın sınırlarını çizerken, bilinçaltındaki değer yargılarını da kustu:

Robert Kolejli değilsen, İngilizce’yi ana dilin gibi konuşmuyorsan, boğazı yüzerek, Iowa’yı bisikletle geçmediysen, İmam Hatip diplomalıysan palamut şiş neyine, git ıspanaklı börek ye!


Nur Çintay, Nursuna Memecan’ı baş müzakerecilik makamına layık görmediğim için bana haddimi bildirmiş... Nursuna Memecan manyak bir zekaya sahipmiş... Adamı diplomalarıyla dövermiş... İngilizcesi sular seller gibiymiş... Boğaz’ı yüzerek geçmiş... Iowa’yı baştan başa bisikletle dolaşmış... Korkunç çalışkan, çok net, çok sosyal bir kadın imiş... Ben ise imam okulu mezununun tekiymişim... Kıyaslamadan sonra “öldürücü” yumruğunu vuruyor: “Zavallı bir ’imam-hatipli’ ile bir ’kolejli’ eşit olur mu? Sen kimsin ki diplomalar kraliçesi Nursuna’yı baş müzakerecilik makamına layık görmüyorsun?”
“Keşanlı Ali Destanı”nda, Gülriz Sururi’nin canlandırdığı “oyun kahramanı”, “zengin köpeği”ne sulanan “sokak köpeği”ne, “Şamama kiiiim, sen kimsüün/Herkes haddini bilsün/ O ki senin küffün mü/O bi küççük hanfendü” diye seslenir ya... “Bayan İvedik” de bana bu tatta seslenmiş...
Ey Bayan İvedik!
Tahsil hayatım, Tayyip Bey’in tahsil hayatına denktir, Emine Hanım’ın tahsil hayatını ise sanırım döver... İkisinin de sofrasında bulunmaktan büyük haz almış, gurur duymuşsun... Yoksa “Çalışıp çabalayıp iktidara gelmiş siyah Türklere demokrasi adına sahip çıkarız... Ama bizim alanımıza girmeye kalkarlar, laf ederlerse, imam okulu diplomalarını yüzlerine çarparız” mı diyeceksin?
Çintay, “En krema tabaka burada” çığırtkanlığı ve görgüsüzlüğüyle davete katılanların listesini sunmuş... Davetlilerden birine “yakışıklı”, birine “çok zengin”, birine “kültürlü” demiş, birine “dik duruşlu” demeye getirmiş... Peki kimmiş bu “dik duruşlu”? Kim olacak? Kocası Emre Aköz... Peki ne yapmış da dik durmuş? Başbakan’ın sofrasında, gözlerinin içine bakarak viskisini çekmiş... Breh! Breh! Breh! Öyle lahmacun yanında ısmarlanandan değil, aslan muhalifimiz “isli viski” içmiş... Görüyor musunuz dik duruşu?
Görüyor musunuz hayat tarzına nasıl sıkı sahip çıkılıyormuş?
Burası sular seller gibi İngilizce bilenlerin sayısının az olduğu, kolej bitirmişlerin nadir görüldüğü, kıyıda köşede tapon bir ülke midir?Bu meziyetlere sahip binlerce insanımız var... Nursuna Hanım’ın ayırt edici vasfı nedir ki, “baş müzakerecilik” gibi bir makama “hop” diye göz dikiyor? Böyle bir hevese kapıldı diyelim... Buna karşı biz bir şey söyleyemeyecek miyiz?
“Söyleyemezsin” demek, “vekilharç” tavrıdır, “nedime” yaklaşımıdır... Çintay gibiler de bu nedimelik işini iyi kıvırıyorlar... İnşallah tez vakit “küçükhanım” Nursuna’nın nedimeliğinden, “büyükhanım” Emine Hanım’ın nedimeliğine terfi eder... Yaptığı Emine Hanım güzellemesiyle bu yolda olduğunu kanıtlıyor...
Allah ailecek yollarını açık etsin...
* Ahmet Hakan/Hürriyet


++++++

REZALET
Emre Aköz sarhoş halde, parmağını sallaya sallaya Başbakan’a talimat vermiş...
Yazma niyetim yoktu ama benim “Dominant teyze” lakabını uygun gördüğüm Nursuna Memecan marifet yapmış çocuk gibi röportajlar vererek yemeğin içeriğini anlatınca ve Nur Çintay da “methiyeler” düzünce benim de gerçekleri yazmam şart oldu. Davette yoktum ama içerde ne olup bittiğini birinci ağızdan dinlediğim için biliyorum.
Evsahibesi Nursuna Memecan, oldukça gergin, oldukça heyecanlıymış, bana nakleden dostum “Galiba ilk kez bu düzeyde bir davet vermenin heyecanıylaydı” diyor.
Yemeğin en dikkat çekici ve antipatik figürü Emre Aköz olmuş. Bana bu bilgileri aktaran dostum şöyle anlatıyor olan biteni: “Emre geldiğinde zaten alkollüydü. Orada da iyi bir viski bulunca kafayı çekmeye devam etti. Sonra da Başbakan Erdoğan’ın karşısına geçti ve giderek kızaran burnuyla parmağını sallaya sallaya Başbakan’a akıl vermeye başladı”
Şaşırıp sordum.“Nasıl akıl vermek?”
“Madde madde bir iki üç diyerek Başbakan’a neler yapması gerektiğini söylemeye başladı. Yanlışlarını anlatıp, doğrusunun ne olması gerektiğini, nerelerde eksikleri olduğunu dili dolanarak sıraladı.”
“Başbakan ne yaptı?”
“Çok bozuldu. Biz patladı patlayacak diye bekledik. Ama renk vermedi. Önce gülerek dinledi. Sonra sinirlenmeye başladı ama öfkesini göstermedi. Emre Aköz’ü kibar sayılabilecek bir tarzda savuşturdu. Fakat hayli gergin bir ortam oluştu. Emre’yi uzaklaştırdılar da rahatladık.”
“Sonra?”
“Galiba Başbakan Salih Memecan’a beni bir daha bu adamla aynı ortama sokmayın ricasında bulunmuş”
“Diğer konuklarla ne konuşuldu?”
“Bir ara işadamlarından biri, Soros bağlantılı olan, Başbakan’a Güneydoğu politikası ile ilgili öğütler vermek istedi. Görmeliydin. Sanki bunlar her şeyi biliyor Başbakan da bilgisiz bir cahil çocuk. Yaklaşımları oydu. Başbakan bu işadamını da güzel paketledi.”
“İşadamları ne anlattılar”
“İşadamları fazla konuşmadılar. Genel sohbetlere girdiler. Ama derin mevzulara katılmadılar. Sanki Başbakan’ın gazabından korkar gibiydiler. Ekonomik krizden bahsedip fırça yemekten çekindiler galiba. Gerçi Başbakan çok sakindi kimseyi fırçalayacak bir hali yoktu ama yine de bir çekingenlik vardı işadamlarında”
“Daha çok ne konuşuldu?” Her şey. Galiba daha çok Kürt meseleleri konuşuldu. AB falan da konuşuldu. Ama öyle çok derinlikli bir konu olmadı. Daha çok akademisyenler konuştu. Başbakan dinlemede kaldı.”
“Yemekler nasıldı?”
“Anladığım kadarıyla dışarı ısmarlanmış. Evde yapılmamış, bir yerde yapılmış ve gönderilmiş. Evde yeniden ısıtılmış. O nedenle çok mükemmel değildi ama kötü de değildi. Ayıp şimdi bunları anlattırma bana.”
“Peki yemekten aklında ne kaldı diye sorsam”
“Vallahi yemekten aklımda kalan Emre Aköz rezaletidir. Kırmızı burnu ile Başbakan’a parmağını sallaya sallaya talimat vermesi herkesin garibine gitti. Bana sorarsan herkesin aklında kalan da odur”
“Peki Nursuna Memecan bu daveti sence niye verdi? AB’den sorumlu bakanlık peşinde olduğu söyleniyor”
“Bana sorarsan Nursuna Memecan parti içinde daha güçlü bir konuma gelmek istiyor. Siyasi sosyetenin göbeğinde olmak istiyor. İstanbul elitleriyle AKP arasında köprü kurabileceğini ve AKP’nin bu eksiğini kapatabileceğini göstermek istiyor. Bunun kendisine güç katacağını düşünüyor”
“AB bakanlığı istemiyor mu?”
“Yemekten edindiğim izlenim Nursuna Memecan’ın AB’den sorumlu bakanlık değil, Doğu ve Güneydoğu’dan sorumlu bakanlık istediği yolunda. Bu sorunu kendisinin çözeceğine inanıyor”
Sevgili okurlar yemeğin özeti bu işte.
* Fatih Altaylı/haberturk.com


++++++

‘Karın tokluğu’na AKP’li olmuşlar
Yeni Hayat apartmanındaki çok tartışılan yemekle ilgili en merak ettiğim şey gazeteci Emre Aköz’le eşi Nur Çintay’ın açlık durumlarıydı. Malum, Memecanlar’ın evinin minimalizmi özellikle vurgulanıyor. Bu sofraya da yansımış olabilir miydi acaba?
Bu ikiliyi doyurmak her şeyden zordur. Bu yüzden de şu tarz konuşmaların yaşanıp yaşanmadığını düşündüm:
Çintay: Emre, bir tabak daha mı yesem?
Aköz: Saçmalama Nur, Başbakan’a ayıp olur.
Çintay: Evet ama doymadım ki...
Nursuna hiçbir şey hazırlamamış.
Aköz: Sabret Nur, çıkışta Bambi’ye gideriz.
Çintay: Sen de viskiye dikkat et, araba kullanacaksın.
Aköz: Karışma ya! Bırak da içeyim ki sonra Başbakan’ın önünde içemedi demesinler.
Merakım dün Nur Çintay’ın yazısını okuyunca büyük ölçüde giderildi. Yazıdaki ‘hafif’ ve ‘hazmı kolay’ gibi dokundurmalardan anlıyoruz ki bu mönü gazeteci çifti kesmemiş. Ne Çintay ne de Aköz sağlıklı beslenmeleriyle tanınan insanlar. Zaten Yeni Hayat apartmanını tarif ederken Changa ve Bambi’den yola çıkmasından aç kaldıklarını çıkardım ben.
Aköz’ün kaleminden daha evvel de aktarmıştım, bu çiftin ortalama bir akşam yemeği mönüsünü. Hatırlayalım: “Süzme yoğurt, çerkeztavuğu, gavurdağı çiğköfte, lahmacun, haşlama içli köfte, humus, yuvarlama, antep dolma, soğanlı kebap, oruk kebabı, fıstıklı kebap. Gözümüz dönmüştü. Öyle bir hale geldik ki... Hayatımızda hiç yapmadığımız bir şeyi yaptık: Son kebabı yarım bıraktık. Tatlıya ise elimizi dahi değdirmedik; paketlediler, eve götürdük. Sonuç: Midemiz kaynamadı. Hiçbir ağırlık hissi olmadı. Sabaha karşı dörtte uyanıp baklavadan tattım; nefisti.”
Pek çokları, kariyerlerinin büyük bölümünü gezme-yeme-içme oluşturan bu çiftin nasıl olup AKP’nin gülleri konumuna geldiğini merak ediyor. Bu çiftin medyadaki en büyük özelliği promosyonun iyisine kötüsüne hayır demeden kabul etmeleri değil mi? Önlerine gelen her otel gezmesine balıklama atlamaları, her yemek davetiye koşturmaları, her promosyon seyahatine katılamalarıyla tanımadık mı onları? Mesela Divan’ın restoranını hesap ödeyip köşelerinde yerle bir ettikten sonra, Bodrum Divan Oteli’nde bedava ağırlandıktan sonra göklere çıkarmadılar mı?
Kısacası, bu çiftin en büyük motivasyonu promosyondur. Bedava olsun, çamurdan olsun. Yeter ki birileri çağırsın, yeter ki ağırlansınlar. Bunun için yapmayacakları yok. Bu çağıran Sezen Aksu da olabilir, Bostancı’da etli ekmek yapan bir büfe de. İkisine de yönelik övgünün dozajı aynıdır. Biri diğerinden daha fazla önemsenmez. Aynı ifadelerle övülür. “Ağırlanmak” yeteri kadar baştan çıkarıyor onları.
AKP semalarında geçirdikleri zamanın da özeti bu: Ağırlanıyorlar. Bu da onlar için bir promosyon gezisi. AKP’li olmalarının altında derin ideolojik mesajlar, demokrasi mücadelesi falan yok. Bu çiftin karın tokluğuna yapmayacağı şey, övmeyeceği insan yoktur. Ancak tabii onların karnını doyurmak da tahmin edebileceğiniz gibi o kadar kolay değil.
* Oray Eğin / Akşam


++++++
Yemeğe katılanlar
Nedime gözüyle
Ömer Çelik: Hâlâ motorlu mu bilmem ama hâlâ yakışıklı, hâlâ bekâr!
Mihriban-Can Paker: Ev daveti verme gurularından
Emre Aköz: Başbakan’ın karşısında Talisker (isli bir viski) içen oydu, yalakalık böyle bir şey herhalde!
Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan: Akademik dünyadaki en güzel kadın olduğundan şüpheleniyorum.
Nuran-Prof. Dr. Tosun Terzioğlu: Nuran Hanım, Apel’in kurucusu ve yöneticisi. Geçenlerde galerinin 10. yılı için çok hoş bir katalog bastılar.
Nur Vergin: Dolu salona girerler ve gözlerini kısıp hedefe kilitlenirler: En mühim adamın dizinin dibi! Her zaman doğru sandalyede olmak maharet ister.
Ümit-Prof. Dr. Mehmet Altan: 15’te âşık olup 18’de evlenmişler, Ümit Hanım balerin.
Prof. Dr. Eser Karakaş: Eser Hoca’nın eşi Prof. Dr. Işıl Karakaş, AİHM’ye seçilen ilk kadın yargıcımız.


Gazeteci gözüyle
Can Paker: Atatürk, ordu, laiklik gibi tabu(!)ların yıkılmasını sağlayacak etkinlikler için Soros’dan fon alan TESEV’in Başkanı ve darbe sponsoruna ait Açık Toplun Enstitüsü’nün Türkiye Danışmanı
Deniz Ülke Arıboğan: Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü.Terör uzmanı kimliğiyle toplumu yeni fikirlere(!) alıştıran stratejist. Uluslararası Stratejik Araştırmalar kurumunda da Karakaş ve diğer TESEV’ci Soli Özel ile birlikte çalışıyor.
Tosun Terzioğlu: “Bu üniversitede Atatürk’eleştirmeye izin var” açılımıyla gündem yaratan Sabancı Üniversitesi Rektörü. TESEV Yönetim Kurulu üyesi.
Prof. Nur Vergin: Bebek sırtlarındaki babadan kalma 2.5 dönümlük doğal sit alanı özellikli arazisine inşaat izni alma girişimleri sansasyon yaratan, AKP’nin 10 yıl daha iktidarda kalacağı yönünde akademik kehanet(!)lerde bulunan Prof.!
Emre Aköz: “Türk Düşünce Hayatı’nın Recep İvedik’i!”
Mehmet Altan: Star yazarı. İkinci Cumhuriyet Projesinin en sistemli savunucusu. Soros’un Türkiye’deki gözdelerinden olduğu çok sık yazılıyor.
Eser Karakaş: Star yazarı. Bahçeşehir Üniversitesi Öğreyim Üyesi. Karısı AİHM yargıcı. Can Paker ve Osman Kavala ile Helsinki Yurttaşlar Bilriliği’nin birçok bildirisini örgütleyen isim. Birlik CIA’nın rejim ve hükümet yıkma taşeronlarından NED tarafından destekleniyor.
(Altan ve Karakaş’ın yazdığı Star’ın sahibi Ethem Sancak da TESEV Yönetim Kurulu Üyesi)


++++++


MİNİ YORUM
14. gün’ün seyir raporu

Engin Ardıç’ın seyir defteri... 18 Kasım 2008: Akşam’da “Adı Hüseyin olan biri ABD Başkanı seçilirse Taksim’de anırırım” diye yazmıştı. Adı Hüseyin olan biri ABD Başkanı seçilmesine rağmen 14 gündür anırmış değil... Bugün Medya Polemik’in alt katlarında görgüsüzlük, rezalet, yalakalık gibi kavramlar çokça anıldığı için, Karakaçan Bey’e hakaret olmasın diye, kendi yerimde misafir ettim. Malum yer biraz dar, onun için detaylar yarına... Tabii hala Ardıç anırmamış olursa...
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları