“Yeni BM” adaleti mülkün temeli mi, ABD’nin emeli mi?
Uzun zamandır eveleyip geveliyor, fırsatını bulduğunda yineliyordu; Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin karar alma yönteminden rahatsız. En son Bali’de açtı konuyu:
“Dünya, 5 tane daimi üyenin iki dudağının arasına bırakılamaz... Bunun için biz BM’nin tüm insanlığın hukukunu koruyacak, uluslararası toplumu ortak değerler ve adalet temelinde örgütleyecek şekilde yeniden yapılandırılması gerektiğini savunuyoruz. BM Güvenlik Konseyi’nde tüm insanlığın temsilcilerinin bulunması lazım. Tüm kıtaların temsilcilerinin bulunması lazım. Tüm inanç gruplarının temsilcilerinin bulunması lazım. BM’nin hem vizyonu hem de yapısı yenilenmek zorundadır.”
***
Ne “ileri demokratik” bir
tavır!
***
BM’nin Angola’dan Zimbabve’ye, Bahreyn’den Yemen’e kadar, çoğu belki daha önce adını dahi bilmediğiniz ülkelerden oluşan 193 üyesi var ama son tahlilde “karar” ABD, Rusya, Çin, Fransa ve İngiltere’den oluşan 5 daimi üyenin ağzından ne çıktığına bağlı. Bu devletlerden bir tanesi bile “veto” hakkını kullanırsa, hatta bırakın “veto” etmeyi, oylamaya katılmaz yahut çekimser kalırsa BM Güvenlik Konseyi “karar” alamıyor. Güvenlik Konseyi kararlarını 9/15 oy oranı esasına göre alıyor ama bu 9’un içinde “daimi üyeler”in bulunması şart. Yani iki yılda bir değişen “geçici üyeler”in oyu da, ancak beş daimi üyenin “uzlaşma”ya vardığı durumlarda anlam kazanıyor.
***
Peki bu, “insanlığın âli menfaatleri!” için gerçekten de Erdoğan’ın yakındığı kadar kötü bir şey mi?
Erdoğan’ın istediği gibi “veto” yetkisi kalksa, hatta “savaşa ve barışa!”, “ambargoya yahut, ihyaya!” sadece 15 üyeli Güvenlik Konseyi değil 193 üyenin de katılımıyla topyekün BM Genel Kurulu karar verse; “çoğulculuk” benimsense, “demokrasinin zaferi” diyebilecek miyiz çıkan sonucun adına?
(Oy hakkına sahip olmak “irade” ortaya koymaya yetseydi en basitinden TBMM’de aynı konuda yapılan gizli oylamada alınan sonuçla, açık oylamada alınan sonuç farklı olmazdı değil mi?)
Erdoğan’ın “çoğunluğun tiranlığı” kavramından haberi yok
galiba!
***
Bahreyn BM üyesi ve topraklarında ABD üssü var, Güney Kore BM üyesi ve topraklarında ABD üssü var, İngiltere öyle, İspanya öyle, Almanya öyle, İtalya öyle... Japonya aynı durumda... Şaka gibi ama Küba’da ABD üssü var! Suudi Arabistan’da, Belçika’da... Topraklarını doğrudan Amerikan çıkarlarını korumaya alet eden bu “bütün kıtalardan temsilciler”in oyu mu olacak “insanlığın”, “adalet”in garantörü yani!
Amerikan işgaline ortak olmamak adına, 1 Mart tezkeresine karşı çıktığı için askerinin başına çuval geçirilen bir ülkenin Başbakanı olarak en iyi Erdoğan’ın bilmesi gerekmez mi bunun böyle olmadığını?
Afganistan BM üyesi, ABD işgali altında... Irak BM üyesi ABD’nin kuklaları var başında... Ermenistan BM üyesi tek varlığı ABD’deki lobisi... Guatemala, Kamboçya, Şili, Nikaragua, Vietnam BM üyesi, ABD tarafından dizayn edildi rejimleri, tarihleri, sosyolojileri...
“Bütün inanç gruplarının temsilcileri karar verici olsun” diye İslam dünyasına mavi boncuk dağıtmak iyi hoş da, Birleşik Arap Emirlikleri BM üyesi, ABD’nin değişmez müttefiki Orta Doğu’da! 193 ülkenin eşit oy hakkı olsa, Erdoğan’ın dediği gibi “inanç gruplarının temsilcileri” yek vücut mu olacak peki? “Suriye” konusunda bütün İslam ülkeleri blok halde işgale karşı mı duracak sanki?
Sonra hangi İslam ülkeleri? ABD teşvikiyle, mezhep çatışmasına sürüklenenler mi; Şii’ler mi Sünni’ler mi?
Mozambik, Somali, Uganda mı sağlayacak küresel adaleti!
***
İnsan haklarına yüksek saygılarından, demokrasiye üst düzeyde bağlılıklarından, barışın güvercini olduklarından, güçlü adalet duygularından, ilkelerinden, erdemlerinden, yeryüzünün vicdanlı abileri olduklarından değil ama kendi aralarındaki çıkar çatışmasından, rekabetten ötürü, dünya, bu beş ülkenin, Erdoğan’ın haz etmediği o “veto” yetkisiyle sağladığı “denge”ye borçlu Amerikan emperyalizminin üzerinden silindir gibi geçememesini!
Fransa “Yooo” derse BM Libya’ya müdahale edemiyor, Rusya “Hooop” derse Suriye’ye dalamıyor, İngiltere “Hele bir düşünelim” derse Irak’ı kafasına göre talan edemiyor!
Bunu gayet iyi bildiği halde, Erdoğan neden bu “fren sistemi”ni ortadan kaldıracak bir model öneriyor?
Tesis etmekten bahsettiği o “adalet”;
Bizim bildiğimiz gibi “mülkün temeli” olan mı yoksa “ABD’nin emeli” mi?
BM’ye bu “ısrarlı” karşı çıkış, kendisi için dikensiz bir gül bahçesi arzulayan ABD’nin “taşeron”a devrettiği vazifelerden biri mi?