Yeni bir "At pazarlığı" mı?
“Siz Tayyip Erdoğan’a yutturamazsınız...” , “Yemezler...”
Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin kredi notu görünümünü pozitiften durağana düşüren derecelendirme kuruluşu Standart&Poor’s’a ne racon kesti ama!...
Erdoğan hızını alamadı “bedelini ödersiniz” diye de tehditler savurdu. Fakat anlayamadım!.. Bizi tir tir titreten Tayyip Erdoğan’ı kuruluşun yetkilileri pek ciddiye almadı.Yoksa, onlar Erdoğan hiddetlenirse başlarına ne geleceklerinden(!) habersizler mi?
Kuruluşun bir gazeteye gönderdiği cevapta, “Standard&Poor’s’un görevi tüm siyasi hedeflerden bağımsız olarak kredi analizi yapmaktır. Ülkelerin kredi notlarını tamamen şeffaf kriterler baz alarak belirliyoruz ve şu an kredi notu verdiğimiz 127 ülke için tutarlı olarak aynı kriterleri uyguluyoruz. 1975’ten bu yana kredi notlaması yapıyoruz ve IMF ve diğer kurumlar bizi bu konuda güçlü bir kurum olarak tanımlıyor. Kamuya da açıkladığımız gibi Türkiye’nin görünümünü dış talebin azalması ve cari açık nedeniyle ekonomik dengenin sarsılabileceği ihtimali üzerine değiştirdik. Aynı zamanda Türkiye’nin notunu da yeniden vurguladık. Görünümün değişmesi önümüzdeki 12-18 ay içerisinde kredi notunun değişmeyeceği görüşünü taşıdığımızı gösteriyor” diyor.
“Cari açık” ve “12-18 ay içerisinde kredi notunun değişmeyeceği görüşünü taşıdığımızı gösteriyor” cümlelerine dikkat.
Hadi, biz Tayyip Erdoğan’ın çizdiği pembe ekonomik tablolara kanıyoruz da, yabancılar yemiyor.
Tayyip Erdoğan aslında külhanbeyi tavrı ile yine aynı psikolojik silahı kullanıyor.
“Bana saldıran herkes düşman kuvvetler...”
Bakın, size aktaracaklarımdan kazın ayağının hiç de öyle olmadığını göreceksiniz.
Hani, şu meşhur MGK’dan bile uzun süren 3 saat 10 dakikalık Necdet Özel-Tayyip görüşmesi
var ya!..
Kulislere sızan iddialara göre; Tayyip Erdoğan ABD’li dostları ile yeni bir pazarlığa tutuşmuş.
Erdoğan, TSK’nın özellikle Kuzey Irak ve Suriye’de “alabileceği görevler” karşısında yüklü miktarda dolarcıklar (bu rakamlar şu anda bazı kaynaklara göre değiştiği için yer vermiyorum-aht-) istiyormuş. Fakat, ABD istenen rakamları çok bulup alttan vuruyormuş.
Neyin bedeli karşısında ne istiyorlar?.. Doğru haberler karşısında yüzsüzce yalanlama yapacaklarına çıkıp da millete doğruları söyleseler ya!.
Hatırlar mısınız?
İlk AKP kabinesinin Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’a, Başkan Bush, “Teksas’ta at pazarı kurulur. Pazarlıkta çırılçıplak kalırsın” demişti.
Hakikat o ki;
Gerçeklerin üzeri örtülemiyor. Bağırsan da, çağırsan da, tehditler etsen de, gün geliyor, “Oslo süreci” gibi her şey çırılçıplak ortaya çıkıyor..
Özçelik-Atalay krizinin devamı
Yazımın ikinci bölümünde size farklı bilgiler aktarmayı planlıyordum ki; KDGM Müsteşarı Murat Özçelik’in istifası ile ilgili yazdıklarımıza kurumdan nihayet bir tepki(!) geldi. Kurumun internet sitesine konulan basın açıklaması şöyle:
“Yeni Çağ Gazetesi’nin 04 Mayıs 2012 tarihli sayısında Ahmet Takan imzasıyla yayınlanan yazıda Müsteşarımız Büyükelçi Murat Özçelik’e atfen yer verilen ifadeler tümüyle gerçek dışıdır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı”
Gelişmeler her şeyi ortaya döküyor, dökmeye de devam edecek. Ben bunun “zorunluluktan” dolayı yapılan bir açıklama olduğunu çok iyi biliyorum. O zaman kaldığımız yerden bildiklerimizi aktarmaya devam edelim.
KDGM öncelikle şu soruma cevap versin;
Büyükelçi Murat Özçelik, kendi istemesine rağmen İstanbul ve Ankara’da Barzani ile niye görüştürülmedi?.. Beşir Atalay bu isteğe neden ret cevabı verdi?.. İkilinin ondan sonra aralarında neler yaşandı?..
KDGM’de çalışan ve ismi bende saklı olan yetkilinin son değerlendirmelerini aynen aktarıyorum:
“Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nda Beşir Atalay tek hakim olmak istiyor. Geçen dönem de dahil olmak üzere çok sayıda uzman Müsteşarlıktan ayrıldı. Bunun tek nedeni Beşir Atalay’ın egosu. Beşir Atalay’da, “Kürt meselesini ben çözeceğim, kahraman olacağım” havası var. O kadar hırslı ki, Hakkari, Şırnak’ı vererek bu meseleyi çözmeye kalkarsa kimse şaşırmasın. Bu nedenle, Müsteşarlıkta kimsenin öne çıkmasını istemedi. Muammer Güler döneminde de aynısı oldu. Bir keresinde Muammer Güler “Beşir Atalay’la çalışılmaz” demişti. Zaten milletvekili seçilmeseydi, muhtemelen görevinden ayrılacaktı.
Murat Özçelik, ilk başlarda meseleyi hemen çözebileceğini zannetti. Sonra sıkıntının farkına vardı. ABD, Barzani temaslarını yaptı, ABD elçiliğiyle sürekli görüştü. Zaten onlarla ilişkileri çok iyi. Bu temaslardan sonra stratejisini belirledi. Ancak Beşir Atalay Özçelik’in öne çıkmasından rahatsız oldu. Son olarak 2-3 hafta içinde çok sert bir tartışma yaşandı. Orada ipler kopmuş olabilir.
Müsteşarlık ilk kurulduğunda Başbakan, KDGM’nin kendisine bağlanmasını istedi. Ancak o dönem İçişleri Bakanı olan Beşir Bey, Müsteşarlığın İçişlerine bağlanması için çok mücadele verdi ve sonuçta KDGM İçişleri Bakanlığı’na bağlandı. Ancak Beşir Atalay Başbakan Yardımcısı olunca direkt olarak kendine bağladı. “Neden böyle olduğu” sorulunca da “Başbakan’ın takdiri” yanıtını verdi. Başbakan’ın takdirine bu kadar önem veriyorsa ilk başta neden Başbakanlığa bağlanmasına izin vermedi?
Beşir Atalay’ın hedefi de son raddede Başbakan olmak. Hedefinin bu olduğu yakın çevresince biliniyor. Çankaya ile de zaten arası çok iyi.
Beşir Atalay, KDGM ilk kurulduğunda, “Uzman yardımcıları alalım, bizler yetiştirelim” yönündeki öneriyi “Hayır biz uzmanlarla çalışacağız” diyerek reddetti. Hatta yıllardır terörle mücadele eden polisten ve askerden destek alalım, uzman isteyelim önerilerine de kulak tıkadı. Polisi hiç istemedi. Onun kafasında üniversitelerden akademisyen almak vardı.
-Beşir Atalay, Müsteşarlığı bir mevzi, bir kale gibi görüyor. Tamamen kendi kontrolünde bir yer. Hatta kendisinin, eşinin makam araçları bile müsteşarlığın envanterinde bulunan araçlar. Müsteşarlığın araçlarını kendisi ve eşi için ayırdı.
-İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’e yönelik psikolojik harekatı da Beşir Atalay yönetiyor.”
İçi boş basın açıklamaları ile direkt yalanlama yapmak yerine kurumun ve iktidarın içindeki kavgada daha çoğunu bilenler, bu sorulara net cevap verirlerse iyi olur.
Siz, PKK ile pazarlık masasına oturulduğunu da yalanlayanlardan değil misiniz?