Yeni Anayasa ve etnik çözüm
Uzun bir dönemden bu yana ülkemizde sürmekte olan anayasa tartışmalarında yeni bir anayasa yapılması gerektiğini savunanların temel açık gerekçesi, 12 Eylül askeri darbesinden sonra yapılan anayasanın tasfiye edilerek, daha demokratik ve sivil bir anayasa yapılması gerektiğidir. Oysa 12 Eylül’den bu yana geçen 30 sene içinde 12 Eylül Anayasası, sivil süreçte, demokratik meşruluğu tam olan hükümet ve parlamentolar tarafından ilk hali ile karşılaştırılamayacak kadar değişmiştir. Bu değişikliklerin çok önemli bir bölümünün gerçekleştiği 12 Eylül referandumunda ise anayasa ne yazık ki Türkiye’yi bir parti devletine doğru sürüklemiş, yürütmenin yargı üzerinde baskı ve denetimini sağlayacak bir şekil almıştır.
12 Eylül referandumu ile yapılan değişikliklere rağmen Anayasanın tamamen değiştirilmek istenmesinin nedeni, değişikliği savunanların açık gerekçelerin olan Türkiye’nin demokratikleşmesi ile değil, gizli gündem ve gerekçe olan Anayasa’nın ikinci maddesinin değiştirilmesidir. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti devletinin İstiklal Harbi ve Kuruluş dönemine dayanan felsefesinin tasfiye edilerek, egemenliğin Kürt sorununu demokratikleşme kurgusu altında yeniden tanımlanmasıdır.
Esasen, Anayasa değişikliği PKK ile müzakere süreci ile eklemli olarak tasarlanmıştır. PKK ile müzakerelerin istendiği gibi gelişmesi durumunda terör örgütü ile varılan uzlaşma noktalarının yeni Anayasa taşınması planlanmıştır. Ancak, PKK ile müzakerelerin, Arap Baharının sonuçlarını kendisi için Türkiye’ye karşı daha elverişli sonuçlar elde etmek için kullanan terör örgütünün terörü yeniden tırmandırma stratejisinden dolayı şimdilik yeni Anayasa yapımı sürecine eklemlenmesi mümkün olmaktan çıkmıştır.
Türkiye’de uzun bir süreden bu yana kapsayıcı Türk milleti kavramına karşı bir savaş ilan edilmiştir. Türk milleti kavramının içi boşaltılarak, Türkler de Anadolu’da yaşayan birçok etnik gruptan birisi olarak gösterilmektedir. Ancak bu zihniyete göre sorun, Anayasayı değiştirme projesinin sahiplerine göre bu etnik grubun yani Türklerin en kalabalık etnik grup olmalarından faydalanarak devleti gasp etmesinden kaynaklanmaktadır.
Bu noktada yeni Anayasa sürecinde karşımıza PKK sorununu çözmek için iki seçenek çıkmaktadır. Bunlardan birisi Türkiye Cumhuriyeti devletini Türk Milletinin elinden alarak, “Türkiyeliler Milleti” diye inşa edilecek bir kimliğe vermektir. Bu neresinden bakarsanız bakın, özü itibarı ile bir egemenlik devridir. Bunun yanında Anayasa’nın özellikle üniter devleti düzenleyen 123. ve 126. maddelerinin değiştirilerek ve içinin boşaltılması ile belediyeler üzerinden bir özerklik yaklaşımı ile üniter devletin içinin boşaltılması büyük bir ihtimaldir.
AKP iktidarı PKK ile müzakere süreci durmuş olmasına rağmen PKK temsilcileri ile Başbakan Erdoğan’ın temsilcisinin başkanlığında MİT mensuplarının yapmış oldukları görüşmelerde üzerinde uzlaşılan, fakat Erdoğan’ın imzalaması istenince askıya alınan protokolları yeni anayasa sürecine taşıyabilirler.
Protokollarda öngörülen hususları Şerafettin Elçi şöyle özetlemektedir: “Üç ana noktada toplanan bir protokoldü bu. Eğitim dâhil Kürtlerin haklarının tanınmasını içeriyordu. Ki zaten anadille eğitimi kapsamayan herhangi bir anlaşma yapılamaz Kürtlerle devlet arasında. Bu protokolün içinde, anadille eğitimin yanı sıra, Kürt kimliğine anayasal güvence sağlanması, Kürtlerin özyönetime, yani BDP’nin demokratik özerklik dediği bir statüye kavuşması ve Öcalan’ın ev hapsine çıkarılması da vardı.” ... “Her şey özerk bölgelere devredilecek. Vilayet de, belediyeler de bu bölgelerde okullar açabilecek, hangi dili kullanacaklarına onlar karar verecek. Türkiye’de eğitim politikası tamamen değişecek. Milli Eğitim Bakanlığı, Talim Terbiye Dairesi, tevhid-i tedrisat diye bir şey kalmayacak.” (Taraf, 26 Eylül 2011) Başka bir şey söylemeye gerek var mı?
Yeni anayasa sürecinde iki hususun altı çizilmelidir. Birincisi, bir terör örgütünün bölgede gerçekleştirdiği yoğun terör, katliam ve baskı politikaları sonucunda arkasında topladığı/denetim altına aldığı ve toplam oyların ancak % 6’sını oluşturan bir partinin %94’e iradesini terör eksenli olarak dayatması sonucunda Türkiye Cumhuriyeti devletinin Türk kimliğine son verilmek istenmekte ve buna demokratik yaklaşım denmektedir. Esasen bu demokrasinin teröre teslim olmasıdır.