Yeni Anayasa tartışmaları
AKP’nin görevlendirmesi üzerine Prof. Dr. Ergun Özbudun’nun başkanlığında kurulan Anayasa komisyonu çalışmalarını yıldırım hızıyla bitirdi ve hazırladığı taslağı Partı’ye sundu. Mir Dengir Fırat’ın yönettiği AKP komisyon ise, taslak üzerindeki ilk değerlendirmesini yine yıldırım hızıyla tamamladı. Bundan sonra iki komisyon birlikte çalışacak, ortaya çıkacak metin kamuoyuna açıklanacakmış. Bu bakımdan şu anda taslağın muhtevası hakkında resmi bir bilgimiz yok. Ancak elimizde Prof.Dr. Özbudun’nun genel nitelikteki bazı açıklamaları var.
Özbudun özetle: “Renksiz anayasa doğru, bir ideolojiye bağlı anayasa yanlış olur” diyor ve “zorunlu din dersleri laiklikle bağdaşmadığından, kaldırılmalı” açıklamasını yapıyor.
Çok temel özelliklere sahip bu görüşlerin, bizim milli gerçeklerimizle ve ihtiyaçlarımızla bağdaşmadığını, bir çok batılı demokratik ülke anayasalarıyla da çeliştiğini belirmekle yetinelim. Bu konuyu derinliğine daha sonraki yazılarımızda ele alacağız.
Yasalar kullanıldıkça değerlenir
Yasalarla ilgili olarak hukukçuların mutabık oldukları bir husus var. O da, yasalar uygulanarak ve zaman içinde ihtiyaca göre geliştirilerek en mükemmel şekline alırlar.
Nitekim 1960 İhtilali’nden sonra, ünlü anayasa hocası Prof.Dr.Ali Fuat Başgil, “1924 Anayasası’nı çöpe atmayın. Nerelerinin değişmesi gerekiyorsa, onları düzeltin. Eğer toptan yeni bir anayasa hazırlamaya kalkarsanız, nazari olarak en ideal ilkelere dayanabilir, ama toplumun ihtiyaçlarını hangi ölçüde karşılayacağı bu bilinemez. Hesapta olmayan bir yığın sıkıntı çıkabilir.” demişti. Öyle de oldu, o günün rüzgarları içinde buna aldıran olmadı ve sıfırdan yeni bir anayasa hazırlandı. Türkiye, adına ne kadar “özgürlükçü” dense de, milli iradenin önüne özerk kuruluşlar çıkarmak suretiyle demokratik otoriteyi zayıflatan, 1980’e kadar bu anayasayla uğraşmak zorunda kaldı. Bu ders yetmemiş olacak ki, 1982 anayasası da buna tepki olarak, ama aynı zihniyetle, sıfırdan yeni olarak hazırlandı.
Şimdi de bu anayasayı toptan atıp, yerine sıfırdan bir anayasa yapmanın tartışması içindeyiz. 1982 Anayasasının değiştirilmesi için toplumda genel bir talep olduğu malumdur. Nitekim bu gerekçe ve AB uyum yasaları çerçevesinde Anayasanın yarısına yakını değiştirilmiştir. Konuya iyi niyetle yaklaşıldığında, diğer maddelerde de ihtiyaca göre değişikliklerin yapılması mümkündür. Ama bu akıl yolu benimsenmiyor.
Ne acıdır ki, bunca tecrübeye, bunca ödenen bedele rağmen, bugün yine sıfırdan anayasa yapmanın kavgasına giriyoruz.
Gizli ideolojik amaçlar uğruna
Neden böyle yapıyoruz? Geçmişe bakarsak bunun cevabını bulabiliriz. Bir takım özel, kısır ve ideolojik amaçlar için bu yolu seçtiğimiz açıkça görülüyor. Türkiye’nin ihtiyaçları ve beklentileri hep göz ardı edilmektedir. 1961’de de 1982’de de böyle olmuştur.
Şimdi de aynı yanlış, ama, daha tehlikeli yolda ısrar ediyoruz. Anayasamızın değiştirilmesi için AB ve ABD’den gelen baskıları biliyoruz. Hatta, bizden Lozan’ın gözden geçirilmesi, Atatürk’ün yeniden yorumlanması, kısaca devletimizin kuruluş esaslarının değiştirilmesi isteniyor. Bu hususta AB ilerleme raporlarını ve itiraz edilerek düzeltilmediği için müktesebat haline getirilen AB Zirve kararlarını
hatırlayalım.
Dış mihrakların Türkiye’nin üniter-milli devlet yapısının değiştirilip, federasyona, daha sonra da bölünmeye gitmesini istemeleri çok normaldir. Zaten bütün projeler, haritalar ve bu çevrelerce desteklenen kanlı bölücü terör her şeyi anlatmaya yetiyor. Bu anlaşılır bir durum olabilir, ama bizi yöneten zihniyetin bir ve bütün olan Türk Milletini, 36 etnik gruba bölmesi ve siyasi yapımızı buna göre düzenlemeyi düşünmesi kabul ve izah edilemez.
Meseleye bu pencereden bakınca, 1982 Anayasası’nın toptan değiştirilmesi ve yerine dış mihrakların da isteği gibi ideolojik bir anayasa hazırlanması şart oluyor. Bu gerçek görülmez ve bu yanlış gidiş önlenmezse, bugünleri çok arayacak hale gelebiliriz.