Yazık; Önder'i kaybettik!..
ÇOK MODAYDI, DAYANAMADIM... ;
BEN DE BUGÜN SPOR YAZDIM...
Fenerbahçe, Konyaspor’u yendi ama maddi imkansızlıklar içerisinde
kıvranan bir rakibe; ‘erdem’e yenildi...
Fenerbahçe’nin Konyaspor’u 2-1 yendiği maçın ilk golü tartışma yarattı.
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yermiş; ‘bir yuvarlak, iki direğin arasına hangi hal ve koşullarda girerse gol olur’ tartışmasına hiç girmem... Daha ’teğet’in nereden nereye geçen doğru olduğunu çözemedim...
‘Gol değildi’ diyemedi
Fenerbahçe’nin puanı veya Önder’in bugünü değil ama, Türk futbolunun, tabii bunun aracılığıyla da futbolla yatıp kalkan milyonlarca insanın yarını ilgimi çekiyor. Mesele Fenerbahçe veya Önder değil. Futbol bir spor dalı, teknik bir iş, akıl-mantık gerektiren bir meslek değil bahis oyunu, rant, hegemonya kurma aracı olduğu sürece mesele, klişe ifadeyle: zihniyet!
Bu ortamda Önder Turacı ’gol değildi’ deseydi ne olurdu?
Kuşkusuz, milat olurdu!
Önder, gözlerini kaçıra kaçıra, eveleye geveleye ’hakem doğru karar verdi’ diyeceğine, Habertürk’ten Can Birsay’ın da yazdığı gibi ’bu gol hakkımız değildi’ deseydi ne olurdu?
’Atatürk olmasaydı ne olurdu?’ sorusuna cevap olarak büyük bir trajediyi anlatan ‘Osmanlı Cumhuriyeti’ne benzer bir ’ders’ izlerdik ekranlarda.
Önder Turacı, 26-27 yaşlarında... Türk Milli Takımı’nda oynayacağı günü ’yıllarca beklemek’ pahasına Belçika Milli Takımı’nı elinin tersiyle itmiş... “Fenerbahçe’ye değil 250 bin dolar, milyon dolarım feda...” şeklindeki maneviyatçı söylemiyle taraftarının gönlüne taht kurmuş... Bu genç adam, önceki gece takımına üç puan kazandıran, açılış golünü atan, kariyerini biraz daha yaldızlayan ‘günlük kahraman’ olmak yerine...
Toplumda ahlâkı esas alan bir değerler sistemi yaratmak işini toplum mühendislerine pas ederek, gerçeğinden kaçmak yerine... O miladı belirleyen kişi olabilirdi! Adı gibi erdemliliğin de ’önder’i olabilirdi! Yazık; ola ola, en azından birilerinin zihninde ’yalancı Önder’ oldu.
’Zafere giden her yol mübahtır’ tezini meşrulaştırarak, mesleğine ’gelişine bir darbe’ de o vurdu. ’Büyük futbolcu, eliyle gol atıp çaktırmayandır’ mesajı milyonlarca gence ulaştı. Şimdi halı sahalarda, mahalle stadlarında, okul bahçelerinde irili ufaklı binlerce Önder’imiz olacak!
Önder evli mi bilmiyorum. De ki evli; koskoca bir ülkenin şahitliğinde inkâra giden ’Yalancı Önder’e güvenebilir mi karısı? Yarın öbürgün çocukları, en ufak hatalarında ’yalancı Önder’in dibine düşen armutlar’ olarak itham edilince, babalarıyla gurur duyarlar mı?
Bu futbolcunun, her seferinde “ellerimle koydum çürük çarık yok abla” deyip, ezik domatesleri yutturan, istisnasız hepimizin ‘iyi dilekleri’ni kazanan pazarcı amcadan ne farkı kaldı?
Toplum psikolojisi üzerine çalışan bir arkadaşım; bunların hepsini besleyen ’ihtiras’ dedi. “İnsan her türlü fizyolojik ihtiyacını giderse de, korkularına tutkuyla esir olmuşsa tatmin olmaz.”
Bu korkuları yaratan kim peki: “Önder’in annesi, babası, kız arkadaşı, antrenörü, kulüp başkanı. Başarının ‘karakteri olmadığını’ dayatan, ’bireyin öncelikli hedefinin kendi varlığını korumak ve sürdürmek, bireysel bencillik’ olduğu türünden materyalist bir anlayışla büyüten, yetiştiren, eğiten herkes! Böyle bir donanıma pirim veren, alkışlayan, transfer eden, sırtını sıvazlayıp teşvik eden herkes!
Erdem kazandı
Cuma akşamı Fenerbahçe Konya’yı yendi ama, yıldız futbolcu Önder’in ‘kendi kalesine’ attığı gol ile ’erdem’ dediğimiz, ‘hiçbir maddi imkanı olmayan’ takıma yenildi! Aynı rakibe daha önce Beşiktaş, Galatasaray, Trabzonspor, Denizli, Antalya... da yenilmişti.
Fikstürde yok sayılan bu rakip çok siyasiyi, çok bürokratı, çok işadamını, çok gazeteciyi de mat etti.
Yazıyı yazarken, ‘Melih Gökçek yeni düello istiyor’ diye bir haber geçti. ‘Yenilen pehlivan güreşe doysun’ artık.
Felsefemiz ’Kusur samurdan kürk olsa kimse onu giymez’di... Kimse geleneğe karşı çıkanı sevmez biliyorum ama, artık kusur çul çaput da olsa, bedeli hak yemek ise onu üzerimize üniforma yapalım... Modaya uygun değil mi diyorsunuz? Modadan haberiniz yok sizin! Çünkü artık moda; özür dilemek.. Ama yapmadıkların için değil, yanlış yaptıkların için... Birilerine yaranmak için değil, aferin için değil, gece başını yastığa koyduğunda, kendini tüy gibi hafiflemiş hissedebilmek için...
+++++
Yalaka ya da hain
Gazetelerin “aydınlar” diye tanımladığı birkaç kişi, bir “imza kampanyası” başlattı ve Ermeniler’den özür diledi...
Özür dilemek bir erdemdir.
Çağdaş dünyada ilişkileri korumanın insanca bir yoludur.
Hata yaptıysan, özür dilersin!
Peki hata yapmadığı ya da kendisini doğrudan ilgilendirmediği halde olur olmaz her konuda özür dileyenlere ne ad verilir?
Yalaka...Ya da hain!
* Mustafa Mutlu / Vatan
+++++
AB, 1923’ün
defterini dürme aracı mı?
Amerika güdümündeki Avrupa kapitalizmi, AB çatısı altında, içeriği çok belli bir siyaset yürütüyor...
Avrupa’nın küçük küçük devletleri, AB’nin patronları sayılan üç büyük kapitalist devletin güdümü ve şemsiyesi altına alınıyorlar...
Peki, Türkiye ne olacak?..
Avrupa Birliği’ne tam üye olamayacak; ama, özel konuşlanmayla ABD - AB arasında bir bağımlı kapitalizmin Ortadoğu’daki ’parçalanmış üssü’ olacak. Batı, vaktiyle Sevr ile yapamadığını, bu kez “barışçıl, uygar, demokratik” yöntemlerle gerçekleştirecek...
Türkiye’de güncel iç politika karmaşası ya da keşmekeşini tozdan dumandan soyutlarsak, gerçeği görebilmek olanağı doğar... Bugün çok partili rejimimizde tartışılan nedir?..
Ermeni sorunu.. Kürt sorunu.. Rum sorunu..
Tartışmaları tümüyle toza dumana boğmak ve 1923 laik Cumhuriyeti’nin defterini adamakıllı dürmek için Amerika marifetiyle toplumun başına bir de ’dincilik - İslamcılık’sorunu sarılmıştır...
Karmaşa ya da keşmekeş bu nedenle daha da toza dumana boğuluyor... Birbirimizi yiyoruz... Diyelim Ermeni soykırımı iddiasını kabul ettik, Güneydoğu Anadolu’yu Irak’ın kuzeyindeki Kürt devletine bağladık, Kuzey Kıbrıs’ı Rumların egemen olduğu AB üyesi devlete armağan ettik, Ege Denizi’ni bir Yunan içdenizine dönüştürdük, laik Cumhuriyet’e Irak’taki gibi Amerika güdümünde İslamcı kimlik kazandırdık... Dava biter mi?..
Yok canım...Kapitalizmin emperyalizmi o zaman daha çok tepemize çökecektir...
AB Hıristiyan Çekoslovakya’yı veya benzerlerini parçalayıp Avrupa kapitalizminin yapısına aşılayabilir... Ama, Anadolu’da işler başka... Parçalanan Anadolu’da kuşatılmış Türklerin hali pür melâlini bir düşünün...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet
+++++
Medyanın linç korosu
Önce ayıpladılar...
Köşe başlarını tutup, aba altından ’bak bir daha bizim mahalleye giremezsin’ tehdidini gösterdiler.
“Gül, Türk milletinin cumhurbaşkanlığını yapsın, etnik kökeninin değil” diyen Canan Arıtman’a karşı medyanın takındığı tavırdan bahsediyorum.
Baktılar olmadı; kitle iletişimini prototip yaratma aygıtı olarak kullanma formülü sökmedi, bu kez yapamıyorsak yıkalıma başladılar.
Milliyet’ten Sedat Ergin; ‘Canan Arıtman’ın yaptığı ırkçılık, ihrac edilmeli’ yazdı...
Yeni Şafak’tan Fehmi Koru; ‘ibreti alem için vekilliği düşürülsün’...
Radikal’in böyle durumlar için bir köşede beklettiği klasik yaftası hazırdı zaten: “kafatasçı!”
Ne dedi Arıtman?
Arıtman Abdullah Gül’e Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olduğunu hatırlattı. Cumhurbaşkanı’nın, Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut devletin politikası ile örtüşmeyen bir tavır takınamayacağını vurguladı.
Bu devletin Cumhurbaşkanı, başka bir devletin veya diasporaların politikalarını meşrulaştırırsa, devletin politikasını, üniter yapıya göre değil, herhangi bir azınlığın veya etnik kimliğin üzerine inşa ederse bunun Türk kimliği (Anayasa’da belirtilen vatandaşlık tanımı çerçevesinde) ile örtüşmeyeceğini anlattı.
+++++
Organize işler bunlar...
Gökçek’i düelonun galibi yapmak isteyen bir hayranı cep telefonundan 900’den fazla mesaj yollamış... Gökçek alışık, faturayı öder!
Melih Gökçek, Teke Tek’te Fatih Altaylı’nın konuğuydu. Program devam ederken izleyiciler arasında SMS yoluyla “Kemal Kılıçdaroğlu - Melih Gökçek tartışmasının galibi kim?” konulu bir anket yapıldı. Anketi aynı tartışmayla ilgili bir gün önce yapılan tüm anketlerin aksine Melih Gökçek, kıl payı bir farkla da olsa kazandı. Nasıl kazandığını program sırasında Fatih Altaylı, izleyicilere manalı bir gülümsemeyle açıkladı. “Melih Gökçek için bir izleyicimiz 700, bir başkası 900’den fazla SMS mesajı göndermiş. Ay başında fatura geldiğinde bakalım ne diyecekler?” Melih Gökçek’i böylesine organize... Pardon, böylesine tutkuyla sevenler olduğunu bilvesile öğrenmiş olduk...
* Melih Aşık / Milliyet
+++++
MİNİ YORUM
Bu bir yontma taş kaygısıdır
Başbakan, Antalya’da ailesiyle birlikte A.R.O.G.’u izlemiş.
Filmin sloganı biliyorsunuz: Bir yontma taş filmi!
Bir süredir kendisine yapılan yoğun baskıların üzerine bu filme gitmesi hiç iyi olmadı... Liboşların taarruzunun üzerine, Cem Yılmaz’ın esprileri de eklenince Başbakan ya gönlünü kaptırırsa...
Ya ’avcılık ve toplayıcılıkla geçinen mağara adamları’na sempati ile bakmaya başlarsa...
ST