Yavuz “Kürt Beyleri”ne toprak verdi peki sen PKK’lılar
Üçüncü köprünün ismini eleştirenleri, o bile değil; bu ismin, toplumun bazı kesimlerindeki “algılanış biçimi”nden dolayı, yeni bir ayrışma-çatışma zemini olarak kullanılabileceğine dikkat çekenleri, kafadan “Osmanlı düşmanı” diye yaftalayanlara kapak niyetine aktarıyorum aşağıdaki satırları:
“Bir köprüyü İstanbul’a yapıyorsak, dördüncü köprüyü de Diyarbakır’a kurmalıyız. (...) Çünkü yürüttüğümüz sürecin sadece bir ‘Çözüm süreci’ olarak kalmaması, kalıcı bir barışın inşası için buna ihtiyacımız var.
(...) Üçüncü köprüye verilen isim de bu sürecin ruhuna uygun. Yavuz Sultan Selim Köprüsü.
(...) Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’le savaşında galip geldiyse bunda Türk-Kürt ittifakını sağlamasının payı büyük. (...) Şimdi de İran ve Suriye’nin bize karşı yürüttüğü mücadeleye karşı, yeni bir Türk-Kürt ittifakına ihtiyaç var.
Öcalan’ın nevruz mesajında vurgulanan, ‘Kürt-Türk ittifakı’ sürecin tarihi perspektifini ortaya koyması açısından önemli.
Çözüm sürecinden benim anladığım bu.
İdris-i Bitlisi hazretlerinin, Yavuz Sultan Selim’e ilettiği, Kürt aşiretlerinin mektubunda, ’Can-ü gönülden İslâm Sultânı’na bî’at eyledik’denilmektedir.”
Bu satırların altındaki imzanın sahibi, “iktidarın tercüme memuru”nu andıran Abdülkadir Selvi! PKK ile müzakere sürecinin “aşamaları” da Eyüp Can ile birlikte onun köşesinden servis edilmişti.
Demek ki neymiş;
“Yavuz Sultan Selim” adı hiiiiç de öyle “bir büyük padişahımız” naifliğiyle konulmamış. İşin içinde iş, “mesaj kaygısı” varmış. Yavuz Sultan Selim “zarf”mış; içinde İstanbul’dan İmralı’ya, Kandil’e, Tahran’a ve Şam’a postalanan mektup varmış!
***
Polyanna olsan kâr etmez;
Züğürt tesellisi bile çıkmaz, her satırı ayrı bir facianın habercisi bu yazının!
Hem sınır çatışmasına, hem mezhep savaşına teşne.
Eh Türk Ordusu’nun yetişmiş subaylarının büyük bölümü muhtelif hapishanelerde prangalı halde olduğuna göre, Burak ile Bilâl’i sürerler artık “bizim olmayan” bu savaşta cepheye!
***
“İran’ın bize karşı yürüttüğü mücadele” ne?
Bilen var mı?
Düne kadar, bizim İran’dan kaynaklanan (Endişeli laiklerin ’İrtica hortladı, İran’a dönüyoruz’paranoyasını saymıyorum tabii) herhangi bir tehdit algılamamız var mıydı?
İktidar, vatan toprağını İran menzilli ABD üslerine tahsis edene kadar, İran, Türkiye Cumhuriyeti politikalarına karşı tavır aldı mı?
Bunlardan başka Tahran’a kadar gidip de “huzura kabul edilmeyen” devletlümüze rastladınız mı?
***
“Suriye’nin bize karşı yürüttüğü mücadele” ne peki?
Hadi bir zamanlar “PKK” sopası vardı.
Eh şimdi o da iktidarın elinde; kendi kendini dövüyor habire!
Öyleyse...
Suriyeli teröristleri alıp Türkiye’de “ÖSO kampları”nı barındıran Kandilvari bölgeler oluşturana kadar var mıydı böyle bir “mücadele”?
“Baasçı Esad!”ı devirip yerine “kuklan” olacak bir Sünni lider geçireceksin diye ortalığı yangın yerine çevirdin... Onu da beceremedin...
Söndürmeye çalışacağın yerde kalkmış körüklüyorsun bir de;
İran ve Suriye’ye karşı “Kürtlerle ittifak”ın habercisiymiş Yavuz Sultan Selim adı!
“Kürtler” dediğin kim?
Öcalan’ın “Nevruz mektubu”yla, İdris-i Bitlisi’nin mektubunu karşılaştırarak izaha çalıştığına göre;
PKK!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, terör örgütü ile aynı cephede sınır komşularına savaş ilan edecek öyle mi?
Bu durumda Rusya ve Çin’e karşı da tabii!
Ayran kafasıysa bu, yeter artık içme bence.
***
İdris-i Bitlisi’nin biatı “İslam sultanına”ydı!
Üçüncü köprüye konulan isim, iktidarın hınk deyicisi durumundaki yazarların yaptığı özdeşleştirmede olduğu gibi Yavuz Sultan Selim -İdris-i Bitlisi işbirliğinin bugüne uyarlanacağının örtülü ilanıysa;
İdris-i Bitlisi’yi anladık Öcalan...
Şah İsmail’in yerine de Ahmedinecad’la, Esad’ı oturttunuz.
Peki “Yavuz” kim?
“Halife”si kim bu kurgunun?
Hayır orada da bir “taht kavgası” var gibi geldi de bana o açıdan soruyorum.
***
(Dün Mümtaz’er Türköne de “İslam dünyası için Yavuz olmak, Yavuzca davranmak dışında çaremiz yok” diyordu.
Türk Milleti için değil bakın... Devletimizin âli menfaatleri için değil... “İslam dünyası” için...
Yeni değil, hanidir “İslam dünyası”nın “İstanbul”un takipçisi olması gerektiğini yazıp çiziyor Türköne.
Geçenlerde de, “Ortak yol haritası icma ve kolektif şuur” toplantısı sonrası “İcmaın otoritesinin İslâm dünyasına hükümran kılınması” çağrısı yapmıştı.
“İstanbul merkezli güçlü bir ulema otoritesinin teşkilatlanması ve hükmünü yürütmesi” zorunluluğundan bahsediyordu.
İcma hükmü katidir malum; “hatasız” varsayılır, muhalefet zinhar yasaktır!
“İstanbul’dan İslam dünyasına hükmetme” projesi bildiğimiz “hilafet”in karşılığı değilse ne?)
***
Velhasıl, madem ki üçüncü köprünün ismini “PKK ile müzakere sürecinin ruhuna uygunluğunu” göz önünde bulundurarak okumamız gerekiyor, o zaman yeniden aynı soru beliriyor:
Yavuz Sultan Selim, “toprak” vermişti “Kızılbaşlara karşı kılıç sallayan Kürt beyleri”ne...
Peki siz ne vereceksiniz İran ve Suriye’ye karşı aynı cephede saf tutmak gibi bir intihar eylemine niyetlendiğiniz PKK ağalarına?
Ne vaat ettiniz?
***
Ha bir de;
Yavuz Sultan Selim açısından bakıldığında, ticaret yollarının değiştiği, doğu hakimiyetinin zaruri hale geldiği o dönem koşullarında, “Şah İsmail” ortadan kaldırılması gereken bir “engel”di çıktığı yolda.
Sizin ki nasıl bir yol ki İran ve Suriye’yi, Orta Doğu’daki Şii direnişi ortadan kaldırmayı gerektiriyor şimdi?
Daha önemlisi; o yol hakikaten sizin mi?