Yavaş, Kılıçdaroğlu ve Erdoğan'ın çocukları
Bugünkü yazımız okur yorumlarından oluşacak.
Bir okur, Erdoğan için, “Mitinglerde ’Son Osmanlı Padişahı’pankartlarıyla karşılayan çocuklara kızıyor ve kendisini padişah olmakla suçlayan rakiplerine de, ’Benim ağzımdan böyle bir şey çıktı mı?’diye meydan okuyor” dedikten sonra, “Başbakan, ’Almam, yan cebime koy’taktiği uyguluyor” diyor ve devam ediyor: “Mâdem padişahlıkta gözün yok, niye Etimesgut’taki ağaç dikme töreninde, ’Biz -Ormanımdan bir dal kesenin başını keseriz- kültürünün adamıyız diyerek, kendini Fatih yerine koyuyorsun öyleyse?” diye soruyor.
Ardından da Deniz Baykal’ın, ağaç dikmek kim, sen kim, sen ağaç kesmekten on ay mahkûmiyet almış birisin, hatırlatmasını yapıp, öyleyse “Başbakanın diktiği ağaç ne ağacıdır?” diye bir soru daha sorup yine kendisi cevaplandırıyor:
“- Her gün binlerce kişinin işsiz kalmasına bakıyorum da, Erdoğan’ın diktiği ağacı tören yerinde, gözlerimle görüyormuş gibi oluyorum. O ağaç, sayın Başbakanın ocağımıza diktiği incir ağacıdır!”
Okuyucu haksız mı?
Bir de fıkramız var. Daha doğrusu odatv.com’da Nihat Genç’in anlattığı bir fıkra bu.
“Şimdilerde anlatılan popüler bir fıkra var: Tayyip Erdoğan’ın çocukları babalarına babalık davası açmışlar. Hakim neden babalık davası açtınız diye sormuş. Çocuklar, biz Amerika’da okuduk ama parasını babamız vermedi. Başkası verdi. Havayollarının ortasında kuyumcu dükkanı açtık. Babamızın haberi yok. Gemi aldık, haberi yok. Bu adamın bizden haberi yok. O nedenle reddediyoruz diyorlar. Halk bu fıkrayı anlatıyor.”
Peki, Nihat Genç haksız mı?
Gelelim Ankara’da Melih Gökçek’e karşı MHP’nin adayı Mansur Yavaş ile İstanbul’da CHP’nin AKP’li Kadir Topbaş’ın karşısına çıkardığı Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili okuyucu yorumuna.
Diyor ki okuyucu..
CHP Kılıçdaroğlu’nu parlatmaya çalışırken, MHP Mansur Yavaş’ı yalnız bırakmış gibi bir görüntü var ortada. Mansur bey kişiliği ile iyice öne çıktı, AKP’den bıkan ve Karayalçın’dan hoşlanmayanların sempatisini toplamayı bildi. Lâkin yarışı sanki tek başına götürüyor. Oysa CHP İstanbul’da tam kadro işbaşında. Kadir Topbaş’ın icraatlarındaki usulsüzlük ve yolsuzluk iddialarıyla ilgili dosyalar CHP’ye geldiğinde, CHP bunu Genel Merkez olarak açıklamıyor, Kılıçdaroğlu’na veriyor. Gökçek’le ilgili benzer iddialar içeren dosyalar ise Mansur Yavaş vasıtasıyla değil de, Grup Başkan Vekili Oktay Vural aracılığıyla gündeme getiriliyor.
Okuyucu soruyor: “- Niye?”
“- İnanın bilmiyoruz. Siz isterseniz bir de MHP Genel Merkezi’ne sorunuz..”
Birkaç okuyucu feryadı da İstiklal Marşımızın yazılışının 88’inci yıldönümü kutlamalarıyla ilgili.
Ortak görüş şu: İstiklal Marşı’nın özü “Tam bağımsızlık” ve “Hakk’ın hakimiyeti” dir. Türk milletine mensup olmaktan duyulan gururdur. “Tek dişi kalmış canavar” Batı’ya karşı verilmiş milli mücadele ve bu mücadele sonucu kurulmuş üniter devlete olan mensubiyetten haz alış ve kendine tam bir güvenle geleceğe bakıştır. Bugün “tam bağımsızlık” ın yerini AB’ye teslimiyet ve ABD’den icazet almış, “Hakk’ın hakimiyeti” ise “Hakk’ın istismarına” dönüşmüştür. Milli Mücadele ve onu gerçekleştirenler eleştirilmeye, ders kitaplarından kazınmaya başlanmış, hatta bayrağımızın renkleri olan kırmızı ve beyaz, okullardaki tabelalardan kazınmış, tabelalar sessiz sedasız AB renkleri olan mavi ve beyazla yeniden yazılmıştır. “Türk devletine mensubiyet ve üniter Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşamaktan mutluluk duyan” bir avuç insan kalmış, onlar da, “Milliyetçi” ve “Ulusalcı” diye yerden yere çarpılır, cezaevlerine tıkılır olmuştur.
Feryat çok, ama bu kadarıyla yetiniyoruz.
Hatta bir okuyucu diyor ki: “Bu gidişle gün gelecek, İstiklâl Marşı’nın okullarda söylenmesine gerek olmadığı da İstiklal Marşı’nı alkışlar ve gözyaşları arasında kabul eden bu Meclisten geçecek!”