“Yatacak yerleri yok”
2002’den bu yana ilk defa sokağa da sirayet etmiş bir çözülme yaşıyor AKP. Hemen bütün anketlerde değişmeyen sonuç: Kararsızların birinci partisi MHP. Peki “kararını vermiş” olanların durumu ne?
İşte mitingler buna dair fikir verebilir bir ölçüde. “Meydanların coşkusu” nun cazibesine dayanamayıp Mersin’de siftah yaptık 7 Haziran arifesinde. MHP lideri Bahçeli Pazar günü önce Mersin, sonra da Niğde’de konuştu. Akdeniz’e indikçe -veya Toroslar’a çıktıkça diyelim- dağ taş “bozkurt” ... Mayasından güçlü MHP bu coğrafyada. Sıcak havaya rağmen doldu taştı meydan haliyle. Sayı ararsan sayı, enerji ararsan enerji hepsi vardı Mersin’de. Beni asıl şaşırtan Niğde oldu. O küçücük şehirde o kadar insan yaşıyor mu? Yahut bütün Niğde mi meydandaydı?
Halka tatlı aşkına...
Hem ünlüdür, hem de bir gazeteci olarak ileride anılarınızı yazarsanız mesela başka hiçbir yerde duyamayacağız anekdotlar, fıkralar, benzetmeler, analizlerle hayli “dolu dolu” dur Devlet Bahçeli’nin yol sohbetleri. Güzergâh Adana-Mersin hattı olunca; Pozantı’daki Tünel oluyor sohbetin değişmeyen durağı. Tabii bunda en büyük etken Şekerpınarı’nın enfes halka tatlısı. “Adana’dan bu tatlıdan yemeden dönerseniz çok şey kaybedersiniz” deyip tatlı ikram ediyor Bahçeli gazetecilere... Bahçeli memnun meydanlardan. Özellikle kadın ve genç sayısındaki artış ile dinamizme dikkat çekiyor. “İktidara karşı kızgınlık ve öfke kendini hissettiriyor” diye özetliyor temas kurduğu kitlelerin psikolojisini.
İnsanlıktan çıkarır
Suriye’deki kaostan kaçanların başlıca adreslerinden Mersin. Bahçeli, MHP iktidarında “insan faktörünü temel alan” bir anlayışla onaracaklarını anlatıyor bu alanda oluşan hasarı:
- 4 buçuk milyona yakın Suriyeli ülkesini terk etmiştir. Bir buçuk milyonu Türkiye’ye gelmiştir. Bunların hepsini Suriye’de istikrar sağlanmadan, iç çatışma bitmeden iade edebiliriz demek doğru değildir. İnsani olarak kabullenmek mümkün değildir. Fakat bunun bu hale geleceği de belli idi. İktidar bunu göremedi, görmemezlikten geldi. Göçleri, Batıya karşı kendi tezlerini kuvvetlendirici bir unsur olarak kullanmaya çalıştı. Hata buradadır. Şimdi yük tamamen Türkiye’nin üzerinde. İktidar da altından kalkamıyor...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na da destek geliyor Suriyeliler konusunda Bahçeli’den:
- Gelişi güzel herkesi suçladıkları gibi Kemal Kılıçdaroğlu Bey’in de söylediğini tam anlamıyorlar, anlamak da istemiyorlar. Oradaki 2 milyona yakın, Türkiye’nin her alanına yayılmış, her türlü insani değerini kaybetmiş, sağlıkları bozulmuş bir kitlenin istismarını yapıyorlar hâlâ. Bu anlamda yatacak yerleri yok. Bu insanların perişanlığının vebali zaten onları insan olmaktan çıkartır. Suriye’de istikrar olmadan, iç çatışmalar bitmeden buradaki insanları oraya göndermek olmaz. Sonra gönderdiğiniz yer neresi olacak? Suriye bugün paramparça. Bu insanları nereye teslim edeceksiniz. Onun için Türkiye uluslararası ilişkilerle tekrar bu göç olayını gözden geçirip, ortak bir çözüm bulmalı ve BM’nin asli görevlerinden kabul edilen bir anlayışı oranın kurumsal yapısıyla çözümlemelidir.
Beştepe oyunu
Hedeflerinin “tek başına iktidar” olduğunu tekrarlıyor Bahçeli:
- Millî iradenin yönlendirilmesi, son günlerin tabiriyle siyasi mühendislik. Bütün siyasi partilerin seçimlere girerken temel amacı tek başına iktidar olmaktır. Tek başına iktidar olmak için her arkadaşımızın, her türlü fedakârlığıyla mücadelesini sürdürürken, biz koalisyonu şöyle yaparız, böyle yaparız demek, üç şeye saygısızlıktır. Birincisi partimizin hedeflerine, ikincisi bu hedefler doğrultusunda her türlü fedakârlığı yapan parti üyelerimize ve millî iradeye... Eğer biz bir kaç çevrenin, kamuoyu araştırması kuruluşunun sözüne bakarsak o zaman seçim yapmamıza gerek yok. Sayın Cumhurbaşkanı, dört tane Beşir Atalay şirketini, iki tane de televizyon yıldızı olmaya heveslenen kamuoyu araştırmacısını toplasın, hangi partiye nasıl bir rol biçeceklerse biçsinler. Türkiye’de demokrasiyi bir Beştepe oyununa çevirsinler...
“Demokrasi rafa kaldırıldı” klişesi bile az kalıyor kamu kurumlarının 2002’den sonraki her seçimde giderek artan tarafgirliğini tanımlamaya. Şimdi bir de “devletin zirvesi”nin partilileşmesi eklendi buna. Çok ağır konuşuyor Bahçeli:
- Şu an toplum bir tiksinti içinde. Bu çok önemli bir kavramdır. Erdoğan konuştukça aileler televizyonlarını kapatıyor veya başka kanallara geçiyorlar. Ben de arada sırada bakıyorum.
Diktatörlüğe gidiş
“Aldatmaca” olarak tanımladığı “Pensilvanya, artı Kandil, artı muhalefet” şeklindeki imaj oluşturma çabasına karşı “Algı yönetim merkezindeki üstün zekâlılar; Erdoğan, artı AKP -parantez içerisinde Serok Ahmet-, artı İmralı -parantez içerisinde PKK-, artı HDP gizli ve sinsi koalisyonunun üstünü örtmek istiyorlar. Esas koalisyon bu” diye tepki gösteriyor Bahçeli.
Ulaştırma Bakanlığı’nın bazı televizyon kanallarının uydudan çıkarılması talimatını da “Diktatörlüğe sessizce gidiş” olarak değerlendiriyor ve “7 Haziran’dan sonra bunların hepsinin hesabı sorulur” diyor.
Akşener’e yapılan alçaklık
Herkes konuştu ama bütün gözler ona çevrilmesine rağmen meydanlarda değinmemeyi tercih etti MHP lideri, partisinin İstanbul Milletvekili Meral Akşener’e dönük hakaretamiz kasetli iftira kampanyasına. İşte o konudaki suskunluğunu da bozdu Bahçeli:Sayın Akşener’i telefonla aradım. Üzüntülerimi bildirdim. Sabırlı ve soğukkanlı olmasını söyledim. Birçok çevre bundan yararlanarak, hem kendisini, hem MHP’yi yıpratmak için 2011’de muhatap olduğu çirkin olayları güncelleştirerek, akıllarınca bir değerlendirmeye gidebilir. Bu oyuna düşmemek lazım. MHP’nin gündeminde böyle bir şey yok. Hele hele, uzun yıllar siyasette bulunması bir kenara, bir hanımefendi için söylenmeyecek en büyük bir alçaklıktır, edepsizliktir. Bunu tekrar etmek, bunları gündeme taşımak da aynı kapsam içindedir. Toplumsal gelenek arasına bir kan davası girmiştir. Bu kan davası toplumsal bir yara olmuştur. Bu kan davasını biraz daha ileri götürerek, siyaseten namus davası haline dönüştürürlerse uzun yıllar devam eder. Kimle başlamışsa da oradan başlayarak devam eder. Namus davası, önemli bir davadır. Ne toprağa benzer, ne ormana benzer, ne de bir aile ferdinin herhangi bir konudan çıkan bir çatışmada hayatını kaybetmesine benzer. Bunu kimse bugün için dikkate almıyor ama toplum hafızası bu konuda çok önemlidir. Namus davasına dönerse eğer, zaten siyasetin bir anlamı kalmaz.
*