Yasemin'in misyonundan...
STV Haber ekibi yine çok kızacak ama daha ortada iddianame bile yokken Ümraniye soruşturmasının yedinci ve sekizinci dalgalarla devam edeceğini yazan Çongar’ı bugün anmayacağız da ne zaman anacağız?
Congar’dan STV’ye ne mi diyorsunuz? Ha şunu bileydiniz! Ben de onu diyorum, Çongar’dan STV’ye ne ise; biz “Kim bu Yasemin Çongar” diye biraz ’derin’lere inmeye kalkışınca hemen taarruza geçmişlerdi: “Kim bu medya polemikçisi” diye. Yeniçağ’ın “milliyetçi” çizgisini bir suçu teşhir eder gibi vurgulayan STV, bizi “Ergenekon’un ipliğini pazara çıkaran” Yasemin Çongar’a iftira atmakla suçlamıştı.
“Taraf’ın cesur yayınları ve Çongar’ın demokratik tavrı”nı öve öve bittirememiş, beni “Melih Aşık’ı kılavuz seçen” çaylak ilan etmişti. Ve, “benim tuşlara basmayı öğreniğim yıllarda O’nun en büyük gazetelerin en nadide sayfalarında yazdığı”nı hatırlatmıştı...
Ben de farklı bir şey demedim ki, “en nadide sayfaları neden bıraktın” diye sordum. “Bu cesaretin kaynağı ne” diye sordum. Konuyu Yasemin hanım kaşıdı. Gündemden düşer gibi oldu ya ’kontraya çıkma’ vakti diye düşündü herhalde.
Taraf için yaptığı fedakârlıkları anlattı uzun uzun dünkü yazısında: “Ani bir değişiklik yaptım. O zaman adının Taraf olacağını bilmediğimiz bir gazeteyi çıkaracak ekibe katılmak üzere, ailemin düzenini bozdum, Milliyet gazetesi ve Doğan Grubu’yla bağlarımı kopardım, 13 yıl yaşadığım Washington’dan ayrıldım. Zor bir karar değildi bu.”
Şeytan dürtüyor işte: Daha ne olacağını, nasıl olacağını bilmediğin bir gazete uğruna, düzenini hem de hiç tereddütsüz bozduğuna kim inanır Yasemin?
Taraf’ın on ayda dikte ettiklerini övünerek yazan Çongar, ’uğruna memleketini bıraktığı kutsal misyonu’nu açıklıyor aslında. Bakın neleri kabul ettirmeyi başarmış hanımefendi: “Milliyetçiliğin iyisi olmaz. Tarihimiz tertemiz değil. Devletimiz tertemiz değil”
Millet, devlet ve tarihimizi yıpratma misyonunu göre göre Çongar’ın gelişinde bit yeniği aramamız STV’yi neden rahatsız ediyor? Yoksa STV’cilerde Türk Tarihi ile barışık değiller mi? Yoksa onlar da “laik, sosyal, hukuk devleti”ne rıza göstermiyor mu? Ümmeti millet yapanlarla mücadelemi ediyorlar yoksa?
Daha Ümraniye iddianamesinin açıklanmadığı günlerde ne yazmıştı bizim kılavuz(Melih Aşık): “ Yazı: ”Ergenekon operasyonunda, en başından itibaren görev almış bir istihbaratçıyla konuşuyorduk“ diye başlıyor... Bir başka paragrafın başlangıcı şöyle: ”Ergenekon soruşturmasını yürüten savcılarla operasyonları gerçekleştiren polisleri dinleyince şunu açıkça görüyorsunuz...“ Bir başka paragraf başı: ”Soruşturmayı yürütenlerden birinin aktardığına göre... Anlaşılıyor ki Yasemin Çongar’ın bir ayrıcalığı var... Ve yayın yasağına, soruşturmanın gizliliği ilkesine vs. rağmen ona sürekli bilgi aktarılıyor. Dünkü yazıda çarpıcı bir bölüm de şu: “Ergenekon operasyonunu yürütenlerle konuşunca, muhtemel yedinci dalganın yargıya, üniversitelere, hatta Emniyet’e uzanabileceğini anlıyorsunuz. Dahası, emekli ve muvazzaf subayları da kapsayacak bir sekizinci dalganın da mümkün olduğunu seziyorsunuz...” Çongar’a, anlaşılan, yalnız iddianamede olanlar değil, olacaklar da sızdırılıyor... Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin bu durumu haber kirliliği olarak adlandırıyor. Peki ne adına göze alınıyor bu kirlilik?”
Bu soruyu STV yöneticilerine de sormanın yeridir: Ne adına göze alıyorsunuz bu kirliliğin avukatı olmayı?
Ben kafamda Taraf’ın ve Yasemin Çongar’ın medyadaki yerini konumlandırmışım. “ABD’nin Türkiye temsilcisi” ile “Pentagon’da çalışan ve Yahudi olduğu öne sürülen ABD’li diplomat (CIA görevlisi)” eşinin yalanlamadığı konumlandırma, niye STV’cileri rahatsız ediyor?
Alın işte Ümraniye Soruşturması’nda sekizinci dalga oldu... İddianamede Çongar’ın yazdıkları harfi harfine yer aldı... Muvazzaf subay tutuklamaları başladı... Şimdi bu kadına bilgi sızdırılmış mı, sızdırılmamış mı?
“Bir kitapçının 4. katında yayın yapan” mütevazi, ’fakir ama gururlu’ Taraf’ın Murat Belge’si, Neşe Düzel’i Soros’un Türkiye’deki en güvendiği isimler arasında mı? Değil mi?
Neymiş “biat etmez”miş Taraf!
Matematiğin benim için bile basit olan bir işlemi var: toplama. Koy alt alta topla... Ne çıkarsa yalnız ve güzel ülkemin bahtına!
++++++
Rekabet Kurulu Erdoğan’ın anlayacağı dilden konuşur mu?
Bir Başbakan, Genel Başkanı olduğu iktİdar partisinin üyelerine, şu gazeteleri alın, şu gazeteleri almayın diyebilir mi?
Söz konusu “İktidar insanı vezir de eder, rezil de” kuramınının takipçilerinden Tayyip Erdoğan ise bal gibi diyebilir!
Partisinin Ankara İl Teşkilatı’nın iftarına katılıp “Bu ülkede medya güvenilirliğini yitirmiştir, kendini bitirmiştir. Partimin mensupları olarak yalan yanlış yazan medya karşısında sizler de kampanyanızı yapın ve bu gazeteleri evinize sokmayın” talimatını verebilir.
“Benim medyam” bünyesindeki gazeteleri nasıl kapı kapı dağıttırıyorsa, özel eğitimli, gözleri aleyhte tek satıra dahi duyarlı X-Ray cihazı gibi çalışan timler kurup üyelerinin evlerinden bu gazeteleri toplatır. İmha ekipleri oluşturup, ibret olsun diye Halkalı çöplüğünde toplu kıyım yapar alimallah!
Bundan sonra böyle!
Medyaya güvenmiyor musun, çöpe at gitsin, yerine kendi ellerinle yaptığın yenisini koyarsın...
Yargıya güvenmiyor musun, değiştir Anayasa’yı kendi kanunnameni yaz, ferman buyur: uymayanın kellesi uçurula!..
Müslüman mahallesinde salyangoz satan Tekel bayisi mi var: kır kafasını gözünü...
“Demokrasi, eşitlik, basın özgürlüğü yalan oldu. 301. maddeyi kaldırmak için attığı çok sükseli düşünce ve ifade hürriyeti nutuklarının tümünü çiğnedi...” sözleri Tayyip Bey’in bir kulağından girip öbüründen çıktığına göre...
Erdoğan ile de ‘anlayacağı dilden’ konuşmak gerekiyor.
Toplumla gerçeğin arasına kalın bir duvar örmeye çalışan Erdoğan’ın dikta rejimine geçiş yoklamasına karşı, eğer hala bu ülkenin siyasete biat etmemiş bürokratları varsa, onları göreve çağırmanın zamanı gelmiştir belki.
Bir Başbakan’ın siyasi gücünü, arkasına devleti de alarak ticari baskı unsuruna dönüştürmesi, haksız rekabete neden olmak değil midir?
Öyleyse haydi Rekabet Kurulu iş başına!
++++++
Zeyno değil Zeyna Baran
Hürriyet’in uluslararası muhabiri(!) Defne Barak’ın İsrail Başbakanlarından Ehud Barak’ın öz be öz yeğeni olduğunu öğrendiğimizde “hadi be!” demiştik.
Yıllarca Türkiye ekonomisini idare eden Devlet eski Bakanı G.T’nin öz amcasının Robert T... adıyla Amerikan ordusunda subay olduğunu öğrendiğimizde de “Hadi be” demiştik.
Geçen gün Amerika’yı yakından tanıyan bir büyüğümüzden Zeyno’nun İsrail ordusunda 5 ay boyunca askerlik yaptığı iddiasını duyunca yine “hadi be” demekten kendimizi alamadık. O da Amerika’daki Türklerin rağbet ettiği bir tartışma formunda okumuş. Anlayacağınız Türkiye’de olmasa bile Amerika’da yaşayan Türkler arasında son dönemin en hit dedikodusu bu.
Zeyno Baran bir dönem Kemal Derviş’in Dünya Bankası’ndaki ekibi arasında yer almıştı.
Amerikan dış politikasında etkili Washington merkezli, “Think Thank” kuruluşlarının, en muteber isimlerinden biri.
Amerika’da ilk olarak, CSIS’da, Türkiye ve Kafkasya uzmanı olarak çalıştı. İlginçtir 1998 yılında CSIS’ta iken Gürcistan programını(!) O kurdu. (Bölgenin en önemli enerji koridoru üzerinde yer alan Gürcistan O günden sonra kendine gelemedi.) 2006 yılından bu yana Neocon’ların kontrolündeki Hudson Enstitü’de çalışıyor.
Türkiye O’nu en son; “2007 yılında Türkiye’de darbe olma ihtimali yüzde 50” açıklamasıyla tanıdı.
Zeyno Baran bir süre önce Yahudi asıllı ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Matthew Byzra ile evlenmişti.
* Mustafa Yılmaz, Mustafa Kırbaş /Milli Gazete
++++++
Fiyakanızı sevsinler
Paşalar da hapis yatar
Hep yazdık... Dağdaki çoban da, emekli orgeneral de kanun önünde eşittir. Yargılanır ve suçlu oldukları kanıtlanırsa hüküm giyerler. Cezalarını çekerler...
Ancak insanları gece yarısı yataklarından kaldırıp gözaltına alarak, günlerce emniyette veya mahkeme koridorlarında sandalye üzerinde oturtarak, kaçma ve delilleri yok etme ihtimali bulunmayan kişileri tutuklayarak, hukuku ve vicdanları yaralamaya kimsenin hakkı yoktur.
Yaşları 70’e yaklaşan iki orgeneral gözaltına alındığında yandaş medyanın attığı çığlıkları anımsıyoruz:
- Artık generaller de yargılanacak... Korkmayın, sonuna kadar gidin vs...
Ergenekon savcısı ve yargı baskı altında bırakıldı...
Şener Eruygur gibi şeker ve tansiyon hastası kişilerin sebebi ve süresi belli olmayan hapishane koşullarına dayanamayacağı görmezden gelindi... Önemli olan “Bu iktidar döneminde paşalar da hapis yatar” imajının fiyakasıydı. O fiyaka uğruna pek çok sanığın hayatı tehlikeye atıldı. Sayın Adalet Bakanı ise sadece Almanya’daki dolandırıcıların hapse atılmasıyla ilgili ve sadece onlara üzülüyor.
* Melih Aşık /Milliyet
++++++
Alman savcı da frekans istemiş(!)
Hırsızlık vakası patlayınca RTÜK Başkanı Zahid Akman bağırdı çağırdı.. Yetmedi ağladı..
Yetmedi tehdit etti..
Yetmedi Başbakan’ı devreye soktu..
O da yetmedi, haberi yapanlara iftira attı, attırdı..
Her yolu denenedi ama paçayı kurtaramadı!.. Başbakan “frekans vermedikleri için RTÜK Başkanı’na çamur atıyorlar” dedi.. Medyayı suçladı..
Meselenin böyle olmadığı anlaşıldı..
Durun durun..
Alman savcıyla Alman yargıç da frekans istemiş olmasın.. RTÜK Başkanı vermeyince iftira atmışlardır..
* Mehmet Tezkan / Vatan
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Bakan Şahin “Dava
dosyası Almanya’dan talep edilecek” demiş. Umarız Almanlar bir kopyasını almayı ihmal etmez! Çünkü dosya burada kaybedilebilir...
* Gülhan Elmas
++++++
MİNİ YORUM
Psikolojik işkence
İşin suyu çıktı. ‘Dalga’ları diyorum. Madem bu adamlar “terörist” bırakın telefon geyiklerini, “şununla yargılıyorum” deyin, cezası neyse çeksin. Öcalan yakalandığında hangi savcı “PKK’yı çökerteceğiz” deyip, yargılamayı dağdaki son teröristi yakalayana kadar bekletmeye kalkıştı? Yazdılar takır takır kanlı geçmişini, çıkardılar hakim karşısına. Ümraniye Davası, eğer ihtimaller değil suçlar yargılanacaksa, başlasın artık. Zaman kazanıp, iddianamenin suç doğurması bekleniyorsa, bu sancısı bitene kadar cezaevinde yargılanacak adam kalmayacak. Yok dışarıdakilere korku salmak, insanları ‘bavullarını hazırlayıp bir sabah alınmayı beklemeye’ itmek, paronayak bir toplum yaratmak, psikolojik işkence yapmaksa, işkencenin her türlüsü, kime yapılırsa yapılsın insanlık suçudur! Devlet de, siyasilerin hırsları uğruna suç aleti yapılacak basit bir mekanizma değildir!
* Selcan TAŞÇI