Yaşar Büyükanıt yargılanırsa?

Hüseyin Çelik’in, “Gençliğe hitabe ayet mi?” yahut “Atatürk’ü bir kenara bırakın, Hz. Peygamberi koruma kanunu bile yok” ifadeleri ve Erdoğan’ın “Dindar bir gençlik yetiştirmek
istiyoruz” meydan okuması, AKP iktidarının geçmiş-hal ve gidişine bakarak yeterince dile dolandı ve doğrusunu söylemek gerekirse hak ettiği cevabı da buldu.
Tabii “yandaşlar” bu bahislerde de “Al-kııış!” dedi, başka bir şey demedi. Bu konularda, (yazılanların dışında) çok farklı bir şey söyleyecek halimiz yok. Geçen haftanın en önemli haberlerinden biri de Dink cinayeti işlendiğinde en kritik görevde bulunduğu için tartışılan isim olan Ramazan Akyürek’in sürekli terfi etmesi ve sonunda Emniyet Genel Müdürlüğü Teftiş Kurulu Başkanlığına getirilmesidir. Bir cinayet işlenmiş, bu cinayet, bazı gazete ve gazetecilerin kışkırtması olarak ülkücüler üzerinden derin devlete fatura edilmek istenmiş, cinayeti önlemek için ellerinde yeterli zaman ve imkân bulunanların parmaklarını kıpırdatmamalarının peşine hiç düşülmemiştir. Aksine her kademedeki görevliler sürekli yükselmiş, Emniyet Müdürü ise Vali yapılmış, Vali ise Müsteşar olmuş, milletvekili yapılmış, Daire Başkanı ise, Teftiş Kurulu Başkanlığına atanmıştır. Mobese kayıtları ile oynanmış, cinayet mahallindeki telefon kayıtları yargı sürecinden saklanmaya çalışılmıştır.
Eşyanın tabiatı olarak bu süreç sürekli irdelenecek, gündemden hiç düşmeyecektir. Lâkin size bir şey söyleyeyim mi? Bütün bunlardan daha da önemlisi Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcıvekilliği’nin Genelkurmay Başkanlığı İnternet Sitesi’nde 27 Nisan 2007 tarihinde yayınlanan “e-bildiri” hakkında başlattığı soruşturmadır. Bilindiği gibi o bildiriyi zamanın Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, “Bizzat ben kaleme aldım” demiştir. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığını engellemek için kaleme alınan bildiride, “Sözde değil özde Atatürkçü bir Cumhurbaşkanı” istendiği bir “meydan okuma” üslûbu içersinde hazırlanmış, hükümete aba altından sopa gösterilmiştir.
Bu satırların yazarı Ahmet Necdet Sezer’in cumhurbaşkanlığını içine sindirememiş bir kardeşinizdir. Bunun pek çok sebebi vardır. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasını da istemeyenlerdenim. Hatta MHP’nin oylamaya katılarak Gül’ün o makama oturmasını kolaylaştırmasını da hiç tasvip etmedim.
Bütün bunlara rağmen Büyükanıt’ın “e-muhtırasını” da asla tasvip etmedim. O muhtıra dikkatle okunduğunda bende bıraktığı his, “ciddi bir arka plânının” olduğuydu. O arka plân zaten sokaklarda, meydanlarda yankısını buluyor, askerin bir kısmı tarafından hazırlanmış internet sitelerinde kendisini hissettiriyordu. TSK gibi bir gücün siyaseti dizayn etmek için böylesine bodoslama devreye girmesi AKP iktidarının icraatlarından ciddi rahatsızlık duyan pek çok kişiye rüyalar gördürdü, hayaller kurdurdu. O rüyaları gören, o hayalleri kuranların bir kısmı bugün Silivri’de.
Biliyorum, bu satırlar pek çok kişiyi öfkelendirecek... Ben o dönemde de hayal kuran okurlarla karşılaştığımda “Siz olup biteni okumayı bilemiyorsunuz” ne umduğunuzu bilmiyorum amma ne
umuyorsanız biliniz ki dayandığınız duvar yıkılacak, altında kalacaksınız ikazını yaptığım için vicdanen rahatım. Nitekim öyle de oldu. Onların bir kısmı şimdi içeride. Bir Büyükanıt dışarıdaydı. Şimdi sıra Büyükanıt’a gelmiş gibi...
Türkiye ve Türk Silahlı Kuvvetleri bu hale düşmemeliydi, düşürülmemeliydi. Büyükanıt ve ekibinin yaptıkları, AKP’nin bugün Türkiye’ye çok pahalıya mal olan icraatlarının gerekçesi oldu, çıktı. AKP Büyükanıt ve ekibinin ve onun yolundan gitmeye çalışanların yaptıkları ile seçimler kazandı, referandumlar kazandı. Ve AKP hâlâ Büyükanıt ve ekibinin o günlerde pişirdiği ekmekleri yiyor. Hüseyin Çelik’in söylediklerinin çekirdeğinde bile işte o günlerdeki tutarsızlıklar var, iyi bakın, göreceksiniz...

Yazarın Diğer Yazıları