Yasa "Devlet memurları ikinci bir iş yaparsa meslekten atılır" dese de..
O artık ABD memuru
“İş göremez” raporu nedeniyle görevini yapamıyor ama Amerika’ya dış politika stratejisi üreten Jamestown Vakfı’nda işe başladı. Vakıfta sadece ABD’de kalma sorunu olmayanlar çalışabiliyor. Emrullah Komiser Türkiye’ye dönmeyecek miydi?
Hazırladığımız dosyada Türkiye’nin gündemini sarsan bir dizi gizli belgenin yayınlandığı Utah’ı mercek adına almıştık. Dosyada kamuoyunun yakından tanıdığı bir isim de vardı: Taraf yazarı Emre (Emrullah) Uslu.
Geri çağrılmıştı
Emrullah Uslu 8 senedir yurtdışında idi. Yasalarımıza göre bir devlet memurunun 4 yıldan fazla yurtdışında kalması mümkün değildi. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün Uslu hakkında başlattığı soruşturma üzerine gerçekler ortaya çıktı. Uslu, geçirdiği bir kaza nedeniyle üç ayda bir “okyanus ötesi uçamaz” raporu gönderiyordu. İçişleri Bakanlığı müfettişleri yaptıkları inceleme sonucunda Uslu’nun ’geri çağrılması’ gerektiğini rapor ettiler.
’Geri çağrılması’ gerektiğine dair rapor hazırlanan Uslu şu anda Washington’da. Jamestown Vakfı’nda çalışıyor. Jamestown Vakfı, 1983 yılında kurulmuş, ABD Dışişlerine strateji üreten bir düşünce kuruluşu. Sovyet gücünün sınırlandırılması başat stratejisi idi.
Sovyetler Birliği çözüldükten sonra Vakıf çalışma alanını Türkiye’yi de içine alacak şekilde Ortadoğu ve Kafkasya olarak belirlemiş. ABD’nin bölgelerdeki iddiası düşünülürse vakfın önemi ortaya çıkıyor.
ABD’de kalacak
Peki, bu vakıfta Türkiye uzmanı olarak kim çalışıyor? Vakıf bu göreve yaklaşık 6 ay önce Taraf’ın komiser yazarı Emrullah Uslu’yu getirdi. Vakıf, bu göreve getireceği ismi bir ilan ile arıyordu. İlanda göreve getirilecek kişinin nitelikleri arasında “ABD’de kalma sorunu olmaması” ifadesi geçiyordu. Kısacası vakıf, bir süre sonra ülkesine dönecek bir ismi istemiyordu. Peki, Uslu halen kadrosu emniyette bulunan bir polis değil miydi? Eğitimi bitince görevine dönmeyecek miydi?
Birileri Uslu’ya aracı oldu. Ne tesadüftür ki tam bu sırada, kaza geçirdiğini söyledi! Belinde meydana gelen rahatsızlık nedeniyle okyanus ötesi uçamayacağı konusunda doktor raporunu Türk makamlara gönderdi. Rapor üç ayda bir yenilendi. Üstelik Uslu her ne kadar demeçlerinde “eşini ve çocuğunu göremediği için” yakınsa da, bu süreçte eşi ve çocuğunu da Washington’a getirdiği iddia ediliyor.
’Okyanus ötesi uçamadığı’ için ABD’de mahsur kalan Uslu böylelikle Jamestown Vakfı’nda görevine başladı. Türkiye Emniyeti’ndeki görevine “iş göremez” raporu nedeniyle dönmeyen Uslu, ABD’de Jamestown Vakfı’nda ’iş görmeye’ başladı.
Zeyno ile konuşacak
Washington’da CIA Türkiye Masası Eski Şefi Graham Fuller ile de zaman zaman görüşen Uslu 17 Şubat 2009 günü Vakfın toplantısında da konuşmacı olarak görev alacak. Vakfın düzenleyeceği konferansın başlığı: “ABD ve Avrupa’nın Avrasya’da ki Enerji Güvenliği Sorunları”. Uslu’nun konuşma başlığı “The PKK & BTC Pipeline Security” yani “PKK ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Güvenliği”. Uslu’nun konferansa Jamestown adına katıldığı duyuruda belirtildi. Konferansın diğer konuşmacıları arasında tanıdık bir isim daha göze çarpıyor: Zeyno Baran.
Bir yandan İçişleri Bakanlığı müfettişleri, Uslu’nun Türkiye’ye ’geri çağrılması’ gerektiğine dair rapor hazırlıyor; bir yandan da Devlet Memurları Kanunu’nun 87. maddesi bir devlet memurunun ikinci bir iş yapmasını kesinlikle yasaklıyor. Bu yasağı delmek memuriyetten atılmayı gerektiriyor. Ancak Uslu, pek çok yasayı yok saydığı gibi bu yasayı da yok sayıyor.
* Odatv.com
++++++
Türkiye’ye yabancı değil
Jamestown Vakfı, Türkiye gündeminde sık sık adından söz ettiren bir kurum.Örneğin;
Andrew McGregor’ın vakıf adına hazırladığı “Asimetrik Savaş İçin Silahlanmak: 21. Yüzyılda Türkiye‘nin Silah Endüstrisi” adlı rapor TSK-İçişleri Baknalığı arasında çekişme yaşandığını ve AB’ye uyum sürecinde Türk ordusunun yüzde 20 ile 30 arasında küçültülmesinin gerekliliğini öne çıkarmıştı.
‘ABD Kandil‘e silah getirdi‘ iddialdrının ardından Türk basınının tavrı da, iki ülke ilişkilerini bozduğu gerekçeisyle, yine bu vakfa ait “Global Terorism Analysis” sitesinde geniş biçimde eleştirilmişti.
Jamestown Vakfı’nın düzenlediği ‘Türkiye‘nin Asya ile Avrupa arasında enerji köprüsü olarak rolü‘ konulu toplantıda ise Türkiye’ye “enerji kaynaklarının iletilmesi” konusunda Rusya’ya karşı AB ve ABD ittifakını sürdürmesi çağrısında bulunulmuştu.
++++++
İsrail politikası birkaç dakikada silinebilir mi?
İsrail Erdoğan’a en büyük Yahudi nişanını, Davos’ta Peres’in eliyle, pardon diliyle vermiş oldu
Erdoğan’ın (ve Gül’ün) başbakanlığında AKP iktidarı, ABD-İngiltere-İsrail üçlüsü ile bir stratejik ortak gibi çalıştı.
- Bu üçlü ile 1 Mart 2003 tezkeresini geçirebilmek için Erdoğan her şeyi yaptı. Geçseydi, AKP hükümeti, 1.6 milyon Iraklının öldürülmesinde, suç ortağı durumuna düşecekti.
- “İsrail’i bir stratejik ortak gibi” kabul ederek onu iktisadi, siyasi ve askeri alanlarda destekledi. İsrail’in arazi alımları, Türkiye piyasasına girişleri, KKTC’deki “yerleşme faaliyetleri” desteklendi.
- ABD-İngiltere-İsrail üçlüsünün hazırladığı Büyük Ortadoğu Projesi’nin stratejik ortağı olduğunu ilan etti. 2002’den beri yürüttüğü “İsrail’e destek politikası”, birkaç dakikada silinebilir mi?
- Türkiye’de kamuoyunun yüzde 90’ı, ABD’nin bölgedeki politikalarına karşı duruma geldi. Hükümetin “İsrail ile olan özel yakınlığı ve ilişkileri” AKP tabanında tepkilere yol açtı.
- İsrail’in ABD desteği ile Gazze’ye saldırması karşısında Türkiye’deki kamuoyunun ve AKP tabanının gösterilerde, “Kahrolsun İsrail, kahrolsun Amerika” sloganları ile meydanları doldurmaya başlaması hükümeti köşeye sıkıştırdı, artık bir şeyler yapmak gerekiyordu.
AKP için kader seçimi kapıdaydı. Devlet parasıyla kömür dağıtmaktan öteye gidemeyen; köylü, işçi, memur ve esnafa bir şey veremeyen Erdoğan hükümetinin imdadına, Peres yetişti.
Erdoğan, Hilmi Özkök ile görüşmek için başka bir Amerikan Yahudisi, Paul Wolfowitz’e mektup yazmamış mıydı?
2002’den beri İsrailliler ile yediği içtiği ayrı gitmeyen hükümet, Erdoğan’ın üç beş cümlesi ve “one minute” itirazları ile bunları unutturabilecek mi?
Erdoğan öte yandan Hamasçı (ve Arapçı) duruşu ile İslamcı yeniden yapılanmada öne çıkmış oldu.
- “Ilımlı İslam devletinin başbakanı nasıl hareket eder” havasını estirdi, İslam dünyasında prestij sağladı.
Peres ile oturup plan yapsalar bundan iyisini beceremezlerdi. Aslında İsrail Erdoğan’a en büyük Yahudi nişanını, Davos’ta Peres’in eliyle, pardon diliyle vermiş oldu... Bu arada ABD ve İsrail’in kazancını da unutmayalım; ABD ve İsrail karşıtı İran’ın yerine, kendi kontrollerindeki Türkiye’nin yavaş yavaş Ortadoğu ve İslam dünyasında öne çıkarılması, bulunmaz bir fırsat değil mi?
* Erol Manisalı / Cumhuriyet
++++++
Ne ayrıcalıkları var?
Mahkeme bir karar aldı ve ‘Ergenekon Terör Örgütü’ ifadesinin kullanılmasını yasakladı. Yandaş medyanın yargısız infaz araçlarından biriydi bu tanım. İşlerine gelmeyenlere bu örgütün mensubu olduklarını söyleyerek damga vuruyorlardı. Bir de kısaltması var, ETÖ diye.
Sonunda davanın seyrini etkilememesi için yasaklandı bu tanım.
Ancak bu yasak nedense bazı gazetelere işlemiyor...
Taraf ve köşe yazarları ısrarla ETÖ diye yazıyor. Yeni Şafak, Bugün gibi gazetelerin haber metinlerinde bile bu ifade var.
Ve hiç kimse bir şey demiyor bu hukuk ihlali için. Adamlar resmen yargı kararını ihlal ediyorlar ve hiçbir yaptırım uygulanmıyor.
Ayrıcalıkları ne, onları kim koruyor?
Bilmiyorum.
Bildiğim tek şey, bunların hukuku sadece kendilerine göre yorumladıkları, sadece kendileri için istedikleri.
* Oray Eğin / Akşam
++++++
Zincire vurulmamış bir basın yeter
Sherıdan’ın ’basın’la ilgili bir sözü vardır ki:
“Dejenere bir Lordlar Kamarası, onların olsun, sefil bir Avam Kamarası onların olsun, dalkavuk bir mahkeme onların olsun, müstebit bir hükümdar onların olsun...
Siz bana zincire vurulmamış bir basın verin yeter. Ben o zaman İngiliz vatandaşlarının özgürlüklerine kıl kadar dahi tecavüz edilemeyeceğini onlara göstereyim.”
Dikkat edin, Sheridan “zincire vurulmamış” diyor.
Demek o zaman daha “satılık” ve “dönek”
yokmuş.
* Hasan Pulur / Milliyet
++++++
Nasıl yanİ
Kimi AKP’liler işi öylesine ileri götürdüler ki Erdoğan’ı hem 2. Atatürk, hem de 3. Abdülhamit olarak nitelediler.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
Eş durumundan sitem etti
AİHM 50. yılını Strasburg’da düzenlenen törenle kutladı. Eşi Işıl Hanım AİHM yargıcı olan Eser Karakaş, Türkiye’deki yüksek yargı organları başkanlarının törene katılmamasına çok bozulmuş. Sitem ediyor: 367 harikasını üreten Anayasa Mahkemesi, Hrant’ın yazısında suç unsuru bulan Yargıtay herhalde bugünlerde çok önemli bir konuyu tefekkür ediyorlar diye düşünüyorum. Mümtaz Soysal kuvvet komutanlarının darbe planlamalarının ceza hukuku açısından suç teşkil edemeyeceğini ifade etti. Soysal da hukuk çevrelerinde Kanadoğlu’ndan aşağı kalan biri pek değildir. Bu kez konu 367’den de çetrefil ve kılıfına uydurulması zor; çok çalışmak lazım çok. Gün AİHM’de vakit kaybedilecek gün değildir.
++++++
MİNİ YORUM
Çarşamba sendromu
Akşam’ın manşetine göre Necip Hablemitoğlu’ndan, Gafar Okkan’a kadar aydınlatılamayan sayısız cinayet ilginç biçimde Çarşamba gününe denk gelmiş. Salı sallanır, onun için fazla yazmayacağım. Ama biliyorsunuz bu cinayetler birer birer Ümraniye Davası’na dahil ediliyor. Ve bu dava soruşturmasındaki operasyonlar da yine ilginç biçimde “Çarşamba”lara denk düşüyor. Çarşamba 8 harfli, Ümraniye de 8 harfli, savcının adı 8 harfli (Zekeriya). Gözaltılar ‘1’ sabah ansızın yapılıyor. O zaman 8-den 1 çıkar. Ne kaldı 7...
7 ne? Cinayet, suikast... Mantar gibi türemesi muhtemel “Çarşamba Ergenekoncular arasında bir tür gizli şifre mi” analizlerine ışık tutar belki...