YAŞ ve referandumun gölgesinde yapılan tutuklamalar
Milletin iradesine karşı oluşan ya da oluşacak olan darbeci, cuntacı ve ihtilalci teşebbüs elbette yargılanmalıdır ve yargılanacaktır.
Türkiye, demokrasinin karşılaştığı sorunları daha fazla demokrasiyle aşılması gerektiğini öğrenmelidir.
Darbe siyasetin alternatifi değil, demokrasinin düşmanıdır. Siyaset ya da iktidar halkın vesayetinden başka vesayet tanımamalıdır. İktidarları halk getirir, halk götürür. Demokrasi kültürü bunu gerektirir.
Demokrasi kültürü -bir başka şeyi daha- yandaşın değil rakip ya da karşıt görüşte olanların hukukunu savunmayı gerektirir. Bu bağlamda son zamanlarda yaşananları irdelediğimizde nelerin göründüğüne bir bakalım: Balyoz darbe planıyla ilgili olarak tam da YAŞ kararlarının arifesinde ve referanduma girilen süreçte 27’si kritik görevlerdeki muvazzaf general ve amiral olmak üzere 102 üst rütbeli subay için “yakalama emri” çıkarıldı.
“Peşinen cezalandırma”
Kararla ilgili olarak sanık avukatlarından Hüseyin Ersöz, Tensip zaptında ilk duruşma tarihinin 16 Aralık 2010 olarak belirlendiğini, bunun ben seni 5 ay boyunca tutuklu tutacağım anlamına geldiğini, bunun da Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin özgürlük hakkına aykırı olduğunu söylüyor. Bir anlamda mahkeme bu kararıyla sanıkları peşinen cezalandırmış olduğunu iddia ediyor. YARSAV Başkanı, “Beş ay sonraya gün vermek, adil yargılanma ve masumiyet karinesinin ihlalidir” diyor. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ise konuyla ilgili olarak “Aralık ayında ilk duruşması olacak bir dava ile ilgili olarak 102 insanın aylar öncesinden içeri alınması doğru mudur?” diye soruyor.
Bahçeli ve Türker
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise “Balyoz Planı” iddialarına ilişkin görülen davada 102 kişinin tutuklanması kararının, Ağustos ayı başında yapılacak Yüksek Askeri Şura toplantısı öncesinde çıkartılmasının tesadüf olup olmadığını sorarak, “Bunların terfisi ne olacak, yarın beraat etseler dahi, askeri görevlerine ne şekilde devam edecek, ne şekilde devam etmeyecek? Bunlar belli değil” diye konuştu. Darbe yapacak birisinin TSK içinde tutulmaması gerektiği söyleyen Bahçeli, “Ama bunu siyasi senaryonun bir oyunu haline getirerek, Cudi dağlarında, Şırnak’ta, Yüksekova’da mücadele verirken TSK’nın generallerini tutuklama kararıyla halkın gözünden düşürebilecek bir hataya düşülmemesi lazım” diye konuştu. Bahçeli, “Allah’ın günü mü bitti? İstediğin gün bu tutuklamaları yapabilirsin. Darbeci demokrat ayrımıyla TSK’yı kimsenin yıpratmaya hakkı yoktur” dedi.
DSP Genel Başkanı Masum Türker de “Durduk yere TSK İç Hizmet Kanununun 35. maddesinin gündeme geldiğini” ifade ederek, “Ertesi gün tahliye edilmiş komutanlar ve terfileri gelen komutanlar aniden tutuklandı. Bir mahkeme yapılmadan, ortada bir talep olmadan, aniden böyle bir karar verilmesinin zamanlaması çok önemlidir” diye değerlendirme yapmıştır.
Tutuklama furyası kafaların iyiden iyiye karışmasına ve hukuka duyulan güvenin sarsılmasına neden olmuştur. Halbuki hukuka güveni sarsacak davranışlardan kaçınmak herkesten daha çok hukukçuların işi olmalıydı. Unutmamak gerekir ki hukuka güveni sarsmak anlık, sağlamak ise asırlık bir süreçtir.