“Yargıça gerek yok muhabir var ya”

Cüneyt Özdemir’in 18 Haziran 2011 tarihli Radikal’da yaptığı çağrı önemliydi aslında. “Hangi görüşte olursanız olsun şu mahkemelere muhabir gönderin. Bize, yaşananları adam gibi anlatsın... Anlatsın ki kim neden yargılanıyor, nasıl yargılanıyor ortaya çıksın. Unutulmasın” diyordu Özdemir, Silivri’de görülen Ümraniye ve Balyoz davalarına işaret ederek.
Hoş Silivri’nin sorunu “muhabir yokluğu” değil, tam tersine aslında çokça muhabirin...
Neyse...
Bu yazıdan sadece iki gün sonra “Ergenekon muhabirleri”ni ağırladı Özdemir 5N 1K’da. Özdemir’in “habercilik açısından altın yumurtlayan tavuk” dediği mahkemelerdeki performanslarını eleştirmesine ve yaşananları süzüp kamuoyuna anlatamadıkları, ilginç detayları not edip davayı yorumlayabilecek uzmanlıkta olmadıkları suçlamalarına bozulanlar protesto edip katılmamıştı CNN Türk’teki programa.
Katılanlar mı?
Sabah, Taraf, Zaman, Star ve DHA muhabirleri dizilmiş masanın etrafına!
Unutmadan Star muhabiri Helin Şahin’in programa katılmayan muhabirlerle ilgili alaycı bir ifadeyle söylediği şu cümleyi not düşmek isterim:
“Bugün Balbay ve Haberal’la ilgili savcı tahliyelerinin reddini talep ettiği için onlar gelişmeleri izliyor olabilirler!”
O kaş, göz, imadan dalgalanan ses tonu da ne öyle; muhabirin işi zaten bu değil mi?
Merak ediyorum Özdemir’e gelen mesajlar arasında “Onlar mahkeme önünde haber peşinde de asıl sizin ne işiniz var orada” demedi mi acaba?

***

Ben televizyon kanalları arasında dolaşıp izlenecek bir şey var mı diye aranırken tesadüfen ve ne yazık ki son anlarında yakalayabildim muhabir arkadaşların, mahkemeyi aratmayan “çadır tiyatrosu” tadındaki gösterisini. Ama bu bile yetti... Özdemir’in yerinde olsam program sonunda “verin kalemlerinizi” deyip yerine birer “cüppe” hediye ederdim “meslek hastalığı” na kurban gitmiş olan bu gazetecilere... Gazeteci diye yazarken bile bir garip oldu içim... Ne gazetecisi yahu bunlar olsa olsa infaz heyeti!
Bu arada Özdemir’in ilk yazısına katılmak imkansız hale geliyor bunları ekranda izledikten sonra; “uzman” lıkları yok değil var da muhabirlik üzerine değil kanımca. Her biri “psikolojik operasyon” nasıl yürütülür mevzuunda hayli eğitimli geldiler gözüme; günahları boyunlarına!

***


Kaçırdığım neler var diye internette programın arşiv görüntülerine ulaşmaya çabalarken, bir yazı çıktı karşıma. “focushaber” adlı bir internet sitesinde Atakan Sönmez imzasıyla yayımlanmış. Başlığı:
“Yargıça gerek yok muhabir var ya”.
Sönmez de aynı programda izlediklerinden muzdarip, bakın neler paylaşmış sitenin takipçileriyle:
“Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları için artık ne savcıya ne de yargıça gerek yok aslında. Çünkü davayı takip eden muhabir arkadaşlar sanıkları şimdiden yargılamışlar ve suçlarını sabit görerek hükmü çoktan vermişler bile.
DHA muhabiri Selahattin Günday zaman zaman söz konusu iddiaların ‘iddia’ aşamasında olduğu hatırlatmasında bulunsa da, özellikle Zaman, Sabah, Taraf ve Star gazetelerinin muhabirleri çoktan kalemlerini bir yana bırakmışlar ve davayı bir gazeteci gibi değil, cübbesini giymiş özel yetkili mahkeme yargıçı gibi takip etmeye başlamışlar bile.
Sabah muhabiri bütün evrensel hukuk normlarına meydan okurcasına “Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan hücrede kalmıyor, buna tecrit diyemeyiz” şeklindeki sözlerini dinlerken bir an Sadullah Ergin’in arkadan dublaj yaptığını ve o arkadaşın sadece playback yaptığını bile düşündüm.
Zaman muhabiri olan ve hukuk kökenli olduğunu o programda öğrendiğimiz genç kadın gazeteci ise “sanıkların oldukça organize olduğundan ve duruşmalarda çok uzun savunma yapmalarından” şikayet ediyordu!
Şaka değil gerçekten bu sözleri söyledi.
Zannedersiniz ki, yargılamayı bir an önce bitirme sorumluluğu bu muhabir arkadaşımızın üzerinde.
Oysa aynı hukukçu kökenli muhabir, Balyoz’un en önemli delili olarak gösterilen 11 numaralı DVD’nin adli emanette kırılmasının “Adliye duvarını delerek adli emanete giren bir otomobil yüzünden” olduğunu söylerken, delillerin korunması konusunda sorumlu olan adli teşkilatı adeta sorumsuz ilan ediyordu. Çünkü delillere kendisi inanmıştı bir kez. Delillerin kırılmış, bozulmuş veya yok edilmiş olmasının ne önemi vardı ki!
Gecenin bombasını ise Star gazetesinin genç muhabiri patlattı. Duruşmalar esnasında sanıklara fazlasıyla müsamaha gösterildiğini savunan ve bundan oldukça da rahatsız olduğunu gizlemeyen bu muhabir, “Sanıklar kendi aralarında rahat rahat takılıyor” diyerek, yaklaşık 3 yıldır ‘tutuklu’ olan sanıkların duruşmalar esnasına aileleri ile görüştürülüyor olmalarına mahkemenin tanıdığı müsamahayı bile yadırgadığını açıkça belli ediyordu.
(...)
Türkiye kamuoyu bu davaların seyrini benim 5n 1k’da izlediğim muhabirlerin haberleri ile takip ediyorsa, yargılamanın sonucu ne olursa olsun, oradaki sanıklar çoktan mahkum edilmişlerdir.
Bu da gazetecilik mesleği açısından adliye muhabirliği kavramının bir kez daha gözden geçirilmesi gerektiğinin en açık örneğidir.”
Adliye muhabirliğinin, hatta tümden muhabirliğin gözden geçirilmesi gerek elbette ama bence merceğin öncelikli adresi “vicdan” olmalı.
Hukuk gibi basının da yazılı ilkeleri olsa bile, bir de “töre”si var çünkü; terazisi vicdan. Vicdanı olmayan bir muhabirin Silivri’ye ayakları gider-gelir, gözleri gün boyu bakar o salona ama görmez, göremez, tutar hiç utanmadan “Abartıldığı gibi değil yani, yüzlerce sanığın ellisi tutuklu; onlar da örgütün üst düzey yöneticisi” deyiverir ekranda..
Hangi örgütün?
Varlığı bile kanıtlanamamış olanın mı?!
Bu muhabirlerin yazdıklarını okuyup da ipini çektiğiniz insanlar varsa zihninizde, “durun” derim ben, bir kere daha düşünün! Yargılananları “masum” sayın demiyorum ama aklınızın, mantığınızın en önemlisi vicdanınızın “basın yoluyla iğfali” ne müsaade etmeyin ve en azından, bu işin sonunda, adaletin kimin parmağını keseceğini görmeyi bekleyin...
Ömrünüz yeterse!

++++

Acizliğinizin faturasını onlar ödüyor

Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’ın serbest bırakılmaması hukuka uygun mudur?
Daha önce sorulması gereken şu soru var:
Balbay ve Haberal’ın hâlâ tutuklu olması hukuka uygun mudur?
Olabilir mi?
Böyle mahkeme düzeni hangi demokraside görülmüştür?
Bir yargıç sürekli tahliye yönünde karar veriyor, diğer ikisi aksi yönde. Derken tahliye kararı veren yargıçlar başka görev yerlerine sürülüyor.
Mahkemeye dışardan sürekli baskı yapılıyor, yön veriliyor.
Balbay’ın dünkü sütununda rakam vardı:
“Mustafa Balbay 840 gündür tutuklu”
Daha önce de yazdık... 400’den fazla sanığın yer aldığı Yassıada mahkemeleri 330 günde sonuçlanmıştır.
Ergenekon davaları ise insanları cezalandırmak için özellikle bitmemek üzere kurgulanıyor. Mahkeme Başkanı Köksal Şengün bir defasında tahminde bulunmuştu:
- Bu dava 30 yıl sürer...
Mahkemeleri uzattıkça uzatıyor ve sanıkları tutuklu bırakarak kendi acizliğinizin faturasını onların üzerine yıkıyorsunuz. Daha fazla adaletsizlik nasıl yapılabilir?
Melih Aşık - Milliyet

+++

Bilek fetişistleri; ille kelepçeleyecekler

Mahkeme’nin Balbay ile Haberal’ı tahliye etmiyoruz kararı siyasi krize tuz biber ekti..
Niye etmiyorlarmış?
Bir daha içeri alamazlarmış..
Yemin ederlerse bir daha tutuklayamazlarmış..

*


Böylece.. Hukuk sisteminin tutuklama üzerine kurulu olduğu.. Tutuklamanın ceza vermek niyetiyle yapıldığı ortaya çıktı..
Hep söyleniyordu, kanıtlandı..
Düşünün, suçlu olup olmadıkları belli değil.. Mahkemenin ne zaman ne şekilde biteceği de belli değil.. Kaç yıl süreceği de..
Seçildikleri için yargı süreci de durmayacak.. Vekilken mahkûm da olabilirler..
Mahkeme yine de hayır diyor.
Yargılanmaları yetmez tutuklu kalacaklar!..
Ama halk tutuksuz olsunlar dedi.. Seçmen bunun için oy verdi..
Olsun!..
Mehmet Tezkan - Milliyet

+++

Haklarında mahkûmiyet kararı bulunmayan ve uzun tutukluluk süreleri infaza dönüşmüş olan Balbay ve Haberal’ın Meclis’e gönderilmemeleri bir başka düğüm yaratacak.
Fikret Bila - Milliyet

+++


Tahliyenin reddi kararını protesto eden gazeteci Balbay’a kefil oldu:

O kaçarsa beni tutuklarsınız!

Mustafa, benim meslektaşım hâkim beyler...
Çalışma arkadaşım olmadı hiçbir zaman, dostum da... Yüzünü en fazla bir kez görmüşlüğüm vardır, selamlaşmışlığım bile yok yani...
Ama değil kaçmak, üstüne milyon dolarlar verseniz bile onu bu ülkeden gönderemeyeceğinize ben kefilim!
Eğer kaçarsa, işte ben buradayım ve bu kefaletimin bedelini kendi özgürlüğümle ödemeye hazırım!
Yeter ki bırakın Mustafa’yı... Birkaç aylık bebek olarak bıraktığı, bugün ise 3,5 yaşına gelen kızına doya doya sarılabilsin artık...
Diyorsunuz ki; “Delilleri karartabilir!”
Kendi söylediğinize kendiniz inanıyor musunuz Allah aşkına...
Üç yıla yakın bir süredir zaten tutuklu; eğer ortada delil olsaydı bu sürede polisin ve savcıların o delillere çoktan ulaşması gerekmez miydi?
Eğer hâlâ ele geçirilmemiş delillerin varlığından kuşku duyuyorsanız; o zaman bunların ele geçirilmemiş olması, polisin ve savcıların görevlerini ihmal suçu işledikleri anlamına gelmez mi?
Mustafa Mutlu - Vatan

+++

Kimse de masumları oynamasın!
Kimse de “biz de onaylamıyoruz ama, ne yapalım yargı kararı” gibi gerekçelerin ardına gizlenmesin!
Yeterli çoğunluğa sahip bir iktidar vardır ve onun elinde bütün bu aksaklıkları giderecek güç bulunmaktadır. Yeter ki, demokrasi isteği olsun!
Yoksa hep daha karanlık günlere gidecektir Türkiyem.
Ali Sirmen - Cumhuriyet

+++

Milli egemenlik milletin değil özel yetkili savcıların ve yargıçların oluyor. AKP’liler; bu rezalet karşısında suskun kalarak adli vesayete arka çıkıyorlar. 12 Eylül anayasa referandumunda evet diyenlerin de bu rezalette payları vardır.
Rıza Zelyut - Güneş

Yazarın Diğer Yazıları