Yargı ve önyargı!
Avrupa Birliği ve ABD, yani Batı karşısında önyargılı olduğumuz iddia ediliyor. “Türk’ün Türk’ten başka dostu olmaz” kafasıyla hiçbir yere varılamayacağına dair fetvalar sıralanıyor. Bu tür itirazların, “Ankara’nın şerrinden Brüksel’in şefaatine sığınmayı” içine sindirebilenlerden geldiğini tahmin etmek zor değil.
Lafı uzatmaya hiç gerek yok.
Ne demek istediğimizi Star gazetesinde yazmaya başlayan Yağmur Atsız’ın 24 Ekim’de kaleme aldığı “Altı ay mı, 60 yıl mı?” başlıklı yazısından bir alıntı ile anlatmayı deneyelim:
“1990/91 yılları Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Ekkehard Eickhoff adlı bir zâtdı. Çok değerli bir diplomat olmasının yanı sıra yine aynı değerde bir Osmanlı Târihi (1. Asır) uzmanı da olan ve benim şahsen dostluğundan şeref duyduğum Sefîr-i Kebîr Eickhoff hâtıralarında, Türk Ordusu ve Türk Kızılayı’nın, Saddam zulmünden ve soykırımından kaçan Iraklı Kürtlerden yüz binlercesini nasıl kendini fedâ edercesine kurtardığını ve bu arada PKK propagandasına kanan Batılı hıyar medya mensuplarının nasıl Türkiye aleyhine, sanki soykırıma tevessül eden Türklermiş gibi yayın yaptıklarını acı bir dille anlatır.”
Demek ki neymiş?..
ABD kışkırtmasıyla Saddam’ın soykırıma tabi tuttuğu Kürtler can havliyle Türkiye’nin dağını taşını arı gibi doldurduklarında Türk Ordusu ve Türk Kızılayı tarafından açlıktan ölmek ve soğuktan donmaktan kurtarılırken Batı, “Görüyorsunuz Türkler Kürtleri soykırıma tâbi tutuyor” propagandası yapıyormuş...
İşte “önyargı” budur.
Bizimkisi sadece “yargı”, yani “âdâlet” tir.
Söz konusu Türkler, söz konusu İslâm olduğunda Batı dün de buydu.
İşte size tarihten iki örnek.
1787’de İngiltere ve Prusya, Osmanlı’yı Rusya’ya karşı şu teşvikle savaşa kışkırtmıştı:
“- Siz hele bir savaşa girin, biz elimizden gelen yardımı yapacağız!”
Nitekim zâmanın İngiltere Başbakanı meşhur Vilyam Pit, Özi’nin Rusya’nın eline geçmesini engellemek amacıyla İngiliz donanmasının Boğazlar’dan geçerek Karadeniz’e açılması için İngiliz Parlamentosu’ndan tahsisat talebinde bulununca Avam Kamarası ile Lordlar Meclisi bu teklifi ânında reddetti.
Teklifin müzakeresi sırasında cereyan eden hadiseler “önyargı” nın kimlerde olduğunu göstermesi bakımından yeterli ipuçlarını verecek detaylar içermektedir. Tahsisatı reddeden İngiliz mebuslarının söyledikleri özetle şunlardı:
“- Herhangi sebeple olursa olsun, Osmanlı Devleti’ne yardım İngiltere’de mânâsı güç anlaşılabilecek bir hadisedir. Çünkü Osmanlı ile İngilizler arasında hiçbir maddî, mânevî müşterek bağ yoktur. Halbuki Rusya ne de olsa bir Hıristiyan devletidir.”
Lordlar Meclisi’nde de paralel fikirler ileri sürülmüştür. Meselâ Lord Palmertson aynen şunları söylemiştir:
“- Böyle bir karar verirsek (Rusya’ya karşı Osmanlı’nın yanında yer alırsak) çocuklarımız bize hayret eder. Bir zamanlar Osmanlı harp gemilerini Akdeniz’den çıkarmak için bütün Hıristiyan devletlerin el ele verdiklerini ne çabuk unutuyoruz!”
“Önyargı” nın Batı’ya ait olduğuna dair örnekler o kadar çok ki...
Biz, Birinci Cihan Harbi’ne Almanların yanında girmedik mi?
Öyle yaptık.
Bu savaşta Kudüs Osmanlı’dan Almanya ile savaşan İngiliz’in eline geçince bizim safta olan Almanya bayram etmiş, halk sokaklara dökülmüş, bütün kiliselerde çanlar çalınmış, “Kudüs’ü Osmanlı’dan geri aldık” nâraları atılmıştır.
Bugünün ABD ve AB’si farklı mıdır?
Farklı ise Avrupa’nın tamamında PKK nasıl faaliyet göstermekte, olmamış Ermeni soykırımı niye Türkiye’ye fatura edilmekte, Rumlar tarafından Türkler kesilirken kılını kıpırdatmayan bu güruh bugün Kıbrıs’ta Türk askerini niye “işgalci” ilân etmektedir!
Evet, bu Batı, Saddam’ın eline kimyasal silahları tutuşturur, Büyük Ortadoğu Projesi gereği, “Git şunları katlet” aklı verir, Saddam da başlar Kürtleri soykırıma tâbi tutmaya, 500 bin Kürt soluğu Türkiye’de alır, Türk milleti dağlarda, taşlarda Kürtlere sahip çıkar ve bu Batı o görüntüleri dünyaya, “Kürtler Türklerden kaçıyor, Türkiye Kürtlere soykırım uyguluyor” diye pazarlar...
Böyle bir Batı’dan hâlâ medet umanlara tek diyeceğimiz, “Allah sizi ıslah etsin” dir.
Islah olmazlarsa çok sevdikleri bu Batı ile haşrolunacaklardır çünkü...