"Yardımcı Doçentliğin Kaldırılması" ve "Doçentlik" düzenlemesi
YÖK, üniversitelerde yardımcı doçentliğin kaldırılması ve Doçentlik sistemine yeni bir düzenleme getirilmesine dair önerdiği kanun düzenlemesi ile ilgili bir açıklama yaptı.
Hatırlanacağı üzere YÖK daha önce konuyla ilgili üniversitelerin görüşüne de başvurmuştu.
Beklentiler üç noktada yoğunlaşıyordu: Doçentlik öncesi dil barajının düşürülmesi veya kaldırılması, doçentlik sözlü sınavının kaldırılması ve kaldırılacak yardımcı doçentlik kadrosu sonrası mevcut yardımcı doçentlerin konumu.
Düzenleme ile ilgili yapılan açıklamada bu hususlara dikkat çekilmiş.
Dil barajını doktora sınırına (55) çekerek beklentiler karşılanmış. Fakat burada ilave kriterler belirleme hususunda üniversitelere yetki bırakması değişikliği kadük hale getirebilir, buna dikkat edilmeli. Bugün bile bazı üniversitelerin doçentlik kadrosu için dil barajını 80'lere yükselttiğini dikkate alırsak ne demek istediğim daha iyi anlaşılabilir.
Yeni taslakta doçentlik sözlü sınavının kaldırılacağı belirtiliyor. Bu önemli ve iyi bir karar. Neyi ölçtüğü belli olmayan bu sınavın kaldırılması, üniversite öğretim üyelerinin kahir ekseriyetinin de talebi idi.
Dil barajının ve sözlü sınavın kaldırılması olumlu bir adım lâkin doçentlikle ilgili süreçleri başarıyla tamamlayanlara verileceği belirtilen "doçentlik yeterlik belgesi"nin ne anlama geldiği iyi izah edilmeli.
Mevcut sistemde doçentlik sınavında başarılı olanlara "doçentlik belgesi" veriliyor. Bu belge ile öğretim üyeleri doçent unvanını kullanabiliyor, doçentlikle ilgili maaş hariç bütün özlük haklarından faydalanabiliyor. Yani sınavları geçmek, "doçent" unvanını almak ve unvanın getirdiği hakları kullanmak için yeterli oluyor. "Doçentlik yeterlik belgesi" alanlar da şimdi olduğu gibi unvanı ve unvanın getirdiği hakları kullanabilecek mi?
Bu konular netleştirilmeli.
Kadroya atanma meselesi unvan kadar önemli. Atama kriterlerinde üniversiteleri bağlayıcı bir karar alınmalı. Açıklamada belirtilen "yetki devri", "kriterlerin YÖK onayından geçirilmesi" hususları zaten uygulanıyor, yeni bir şey değil. Bu yetkilerin keyfi kullanılmaması, ilave kriterler getirilmemesi lâzım.
Mesela üniversiteler doçentlik kadrolarına atama "sözlü mülakat" getirirlerse ne olacak?
YÖK bu konulara müdahil olmalı.
***
Yardımcı doçentlerle ilgili düzenlemelerde de benzer durumlar var. Hali hazırda Yardımcı Doçent kadrosunda bulunanların Doktor Öğretim Görevlisi kadrosuna geçirilmesi hak kaybı olmasa bile statü kaybı olacaktır.
Bu kadronun kaldırılmasında bir kararlılık oluştuğu görülüyor bu durumda bu arkadaşların "öğretim üyesi" sıfatını içeren bir kadro ile tanımlanması daha hakkaniyetli olur. "Hiçbir hak kaybı yaşanmayacak, ücretler daha iyi olacak" açıklamaları zevahiri kurtarır, başka bir işe yaramaz.
Burada öğretim üyeleri öğretim görevlisi statüsüne düşürülüyor. Bu da mevcut sisteme göre geri gidiştir.
Peki ne yapılmalı? Bu konuda iki yöntem tercih edilebilir.
Yeni yardımcı doçent kadrosu ihdas edilmeden eskilerin kadro unvanlarında bir değişiklik yapılmayabilir. Zamanla kadronun ortadan kalkması sağlanabilir.
Veya doktor öğretim görevlisi yerine "doktor öğretim üyesi" denebilir.
Taslakta mevcut uygulama ile hak kaybı yaşayan veya üniversitelerde yokmuş gibi davranılan doktor uzman ve doktor araştırma görevlisi kadrolarına sahip öğretim elemanları ile ilgili olumlu bir gelişme değişiklikle birlikte ders verebilecek olmaları. İvedi olarak hayata geçirilmesi gereken, alınmasında geç kalınmış bir karar. Uygulama lisansüstü eğitime doğru genişletilmeli.
Sonuç olarak bu taslak bazı iyileştirmeler getirmekle birlikte özellikle doçentlik unvanının kullanımı, "doçentlik yeterlik belgesi" gibi belirsizlikler, mevcut yardımcı doçentlerin statüsü ve YÖK'ün aşağı çektiği kriterleri üniversitelerin erişilmez bir hale getirmesi sonucunu doğuracak "üniversitelerin ilave kriterler belirleyebilmesi" gibi hususlar düzenlemenin ruhuna zarar verecek hususlardır.
Bu konunun tartışılmaya devam etmesinde fayda var...