Yapma bunu TRT!
Başrolünü Ahmet Uğurlu’nun oynadığı “Zoraki Başkan” dizisine şöyle bir gözüm takıldı, şaşırıp kaldım.
Dizi, TRT 1’de yayınlanıyor ve insan gördüklerine duyduklarına inanamıyor, inanmak istemiyor.
Olaylar küçük bir Anadolu kasabasında yaşanıyor.
“Zoraki” Belediye Başkanı bütün olumlu özellikleri kendinde toplamış. Dürüst, halkını düşünüyor, çalmıyor çırpmıyor, çalıp çırptırmıyor. Onu orada görmek istemeyen işadamı ise kelimenin tam anlamıyla üçkâğıtçı, işi gücü belediyeden usulsüz ihaleler almak, içeriye adamlarını yerleştirmiş, “Zoraki Başkan”ın bir açığını arıyor ve sonunda kendisine müjde veriliyor:
“- Önceki belediye başkanı tarafından cami yaptırmak için ayrılan ödeneği ’Zoraki Başkan’ilçenin ihtiyacı olan ilkokula tahsis etti!”
Sen misin bunu yapan!
Üçkâğıtçı işadamı ilçe halkını belediyenin önüne yığıyor, halk başkandan, sen camiye ayrılan ödeneği nasıl ilkokul yapımı için harcama kararı alırsın diye hesap soruyor.
Şu işe bakın Allah aşkına!
Yani TRT vasıtasıyla İnönü dönemi zihniyeti ekrana taşınıyor, cami ile okul karşı karşıya getiriliyor. İyi, dürüst, hak yemez-yedirmez belediye başkanı okuldan tarafa, cami isteyen Anadolu halkı üçkâğıtçı, haksız kazanç peşinde koşan bir işadamının peşine düşmüş, “okul karşıtı” olarak, dürüst belediye başkanının kapısına dayanıyor.
Ben size bir şey söyleyeyim mi?
Türkiye’nin bölünüp parçalanmasından çıkar uman bir beşinci kol mensubuna şu Türk halkı için bir film yap deseniz o da tutar ancak işte böyle cami ile okulu, beş vakit namazını kılan ile camiye uzak duran amma vatanına milletine bağlı kesimi birbirine düşürecek işte böyle filimler yapar.
Üstelik o bu işleri yapmak için para almayı bırakın, TRT gibi kurumlara sızayım diye üste para bile verir.
Hem ayıp, hem insaf..
Hangi devirde yaşıyoruz?
Türkiye’nin hangi kasabasında okul yapılmasın diyen insanlar var. Bu halk kendi camisini kendi yapıyor, kimseden bir şey istediği yok. Okuluma öğretmen kadrosu diye Ankara’larda öpmedik el bırakmayan da bu halk... Yine bu halk çocuğuna, “Yeter ki sen oku, ceketimi satar seni yine okuturum” diye yalvarıyor ve gerçekten de dişinden tırnağından artırarak değil, dişini sökerek ve tırnağını dökerek çocuğunu okutuyor.
Anadolu insanı Anadolu’da açılacak okula karşı çıkabilir mi? Okul için çırpınanları yüceltmek için cami cemaatini incitmek TRT gibi bir kurumun üstelik de büyük paralar vererek yapacağı bir iş midir?
Türkiye’yi sağ-sol ile parçalayamadık, Alevi-Sünni diye parçalayamadık, Türk-Kürt diye parçalayamadık, sıra, cami ile okulu tokuşturmaya mı geldi?
“Şu topraklarda Türk’ü Kürt’üyle, Alevi’si Sünni’siyle, Müslüman’ı Hıristiyan v.s.’siyle, sağcısı solcusu, muhafazakârı devrimcisiyle, halkıyla ordusuyla, hükümeti, yargısıyla, tesettürlüsü üryanıyla, taşı toprağıyla, sütbeyaz pamuğu, kapkara çalısıyla kardeşçe, insanca yaşayalım, tartışırsak sadece nasıl daha müreffeh olabiliriz, neler yaparsak birbirimizi daha çok anlar, sevebiliriz diye tartışalım” diyoruz, bizim adımız ırkçıya, faşiste çıkıyor, ille de bölünelim, ne varsa tefrikada var, birbirimizi sevmesek de olur, yeter ki daha dün bu toprakları işgal etmiş, köteği yiyerek çekip gitmek zorunda kalınca da, “İlk fırsatta geleceğim” diye yemin etmiş dostlarımız olsun diyenler “aydın” oluyor, itibar görüyor; para-pul, mevki makam kazanıyor, yürüdükleri kırmızı halılar üzerinde dönüp bir de bize “faşist” diyorlar, yahu ben şimdi ne yaptım dediğimizde, “Sen sanata karşısın, Türkler bir milyon Ermeni’yi kesti diyen Orhan Pamuk’a da kızan da sendin?” tepkisi veriyorlar.
Ne yani!
Önüne gelen bu millete ağzına geleni söylesin, Ermeni katilliğinden faşistliğine kadar etmedik küfür, yapmadık hakaret bırakmasın, millet de, “Hayır, ben bunların hiçbiri değilim!” demesin mi?
Görünen o ki, “Demesin” deniyor, yangına körükle gidenler itibar görüyor, seviliyor, kazanıyor; TRT de bu değirmene su taşıyor.