Yapısal bozukluk!
Bu ülkede başta siyaset olmak üzere birçok kurum yapısal olarak bozuk bir zihniyet üzerine ikame edilmiştir. Hemen herkes birçok şeyin tepeden tırnağa bozuk olduğunu söyler ama hiç kimse düzeltmek için kılını bile kıpırdatmaz. Siyasetteki yapısal bozukluk toplumsal anlamda gelenekselleşmiştir. Söz gelimi Türkiye’de iç siyasetteki diyalogsuzluğa toplum alışmıştır. Hiç kimse bundan rahatsız olmamaktadır.
Yıllar öncesi Türkiye’de Başbakanlık koltuğunda oturan Ecevit, Yunanistan Başbakanı Karamanlis’le oturur görüşür hatta Onu, arabasının kapısına kadar giderek yolcu ederdi. Ancak Türkiye’ye dönünce Ana Muhalefet lideri Demirel’in elini dahi sıkmazdı. Hele hele Karaoğlan Ecevit’in Başbuğ Türkeş ile yan yana gelmesi dahi düşünülmezdi. Bu gelenek 12 Eylül darbesiyle birlikte bir süre bozuldu. Ama daha sonra Türkiye’de siyaset yine eski mecraına döndü. Bugünkü siyasilerin arasındaki hırs siyaseti bütün şiddetiyle devam etmektedir. İktidar partisinin genel başkanı ve Başbakan her hafta bir ülkeye gider elini sıkmadık yabancı devlet yetkilisi kalmaz. Onlar Türkiye’ye gelir, burada da doğal olarak oturur onlarla konuşur. Ama Sayın Başbakan ile Ana Muhalefet Lideri zorunluluk dışında bir türlü bir araya gelerek ülke sorunlarını konuşmazlar. Birbirlerine selam alıp vermezler. Bu durum da geniş ve yaygın bir kesim tarafından normal karşılanır haldedir.
Dışarıdan sorun ithal etmek!
Bir başka yanlış gelenek de Türk yetkililerin başka ülkelerin aralarındaki sorunları ithal etmeleridir. Bu yüzden başka ülkeler arasında vuku bulan birçok anlaşmazlıktan Türkiye zarar görür hale gelmiştir. Bütün bunların yanı sıra Türkiye’yi yönetenler, ülke sorunlarını ihraç etmekte, çözümlerini de alışkanlıkları gereği dışarıdan ithal etmeyi denemektedir.
Son zamanlarda birilerinin adını “Kürt Sorunu” olarak koyduğu olguyla ilgili olarak işin içine karıştırılmadık dış aktör kalmamıştır. Öyle ki, Barzani’nin sağ kolu KDP’nin Uluslararası İlişkiler Sorumlusu Safin Dizai, “Sorun Silahla Çözülemez” diye Türkiye’ye akıl veriyor. Safin Dizai, doğru söylüyor da yanlış adrese söylüyor. Türkiye, yalnızca kendisine silahla dayatmada bulunan bir terör örgütüne karşı sınırlarını koruyor. Hepsi bu. Safin Dizai, hem silahlı terörist çeteleri bölgesinde barındırıyor hem de onlara karşı ’silahla bir şey yapılamaz, siyaset ile bu işi çözün’diyor. Türkiye’deki gazeteler de bunu manşet yapıyor.
Türkiye’yi çözecek çözüm!
Hapishanedeki mahkûm terörist başının 15 Ağustos’ta başlattığı kanlı saldırıların 25. yıl dönümü dolayısiyle ortaya koyması muhtemel yol haritasını merakla bekleyen gafillerin sayısı da az değil. Böylece ülkeyi yönetenler hem dışarıdan hem de hapishanelerden ülkemizin sorunları için çözüm ithal etmektedir. Bu boşluğu iyi değerlendiren Kandil’deki kanlı terör örgütünün başı bile, mevcut ortam ve imkânlardan yararlanarak sözde çözüm için Türkiye’ye dayatmada bulunuyor. Çok açıktır ki, bunlar Türkiye’yi çözmeyi amaçlayan çözümsüzlük dayatmalarıdır. Bütün bunlara bir de ülkeyi yönetenlerin, kurumları uyum içinde çalıştırmak yerine çatıştırarak güçten düşürüp etki altına almaya çalışması eklenince, durumun vahameti ortaya çıkmış oluyor. Çok yakın zamanlardaki TSK ile Hükümet; Adalet Bakanlığı ile HSYK; İktidar ile Muhalefet arasındaki çelişkiler, bu bağlamda her şeyi özetlemeye yetiyor.
Sonunda Cumhurbaşkanı Gül, “Meseleyi çözmek Türkiye’nin kendi inisiyatifinde” demek zorunda kaldı. Cumhurbaşkanı doğru söylüyor.
Türkiye başkalarının tarif ettiği, şekillendirdiği ve dayattığı sorunların ya da çözümlerinin peşine kapılmayacak kadar büyük bir ülke olduğunun farkına varmalıdır. Kuşkusuz bunu, yapısal bozukluğu her anlamda ortaya çıkan siyasi, entelektüel ve medyayla başarmak da mümkün değildir. O halde Anayasasından önce Türkiye bu yapısal anlamda bozuk zemini değiştirmeye gayret etmelidir. Her türlü çözüm buradadır.