Yanıyoruz
Bazılarının gurur ve kibri yüzünden ülkemize düşen ateşle, her taraf yangın alanına dönüşmüştür. Oluşan rüzgarın da etkisiyle birlikte alevler genişleyerek devam ederken, yangında suçlu ve masum birlikte yandığı için ağıtlar alevlerle birlikte arşıâlâya uçuşurken, dökülen gözyaşları çıkan yangını söndürmede yetersiz kalıyor.
Neden, şu üç günlük dünyada sarmaş dolaş olup kuş cıvıltıları arasında yeşile bezenmiş bir vatanda yaşamıyor da, ateşin yaktığı çıplak ve kavrulmuş topraklar üzerinde acı çekmeyi yeğliyoruz? Neden, oluşan çirkinliklerle düşmanı sevindirip, birbirimizi üzüyoruz da bir çözüme ulaşamıyoruz?
Tabii ki, bir çok nedeninin yanında, cennet gibi bir vatan, jeopolitik yapısı itibariyle önemli bir toprak parçası üzerinde yaşamak, geçmişimiz ve dinimiz nedeniyle düşmanımızın çokluğudur. Öyleyse, yaşamak istiyorsak balık hafızalı olmadan, gurur ve kibirden uzak ve birilerinin oyununa gelinmemelidir.
Timsah gözyaşına devam
Derinlere inmeden Cumhuriyetten günümüze kadar olanları hatırlamaya çalışacak olursak, o yıllarda Ermeni ve Kürtçülerin dış güçlerin vaatlerine kanarak ve kibirlerine yenik düşerek çıkardıkları yangında, rüzgarın tersten esmesiyle kendilerinin yanışı ve yangını çıkarttıranların muslukları kapatarak çıkan yangını söndürtmedikleri görülmüştür. Yanmalarına neden olduklarına ise halen timsah gözyaşları dökerek sözde ağlamaya devam ettikleri sanılmaktadır.
Dini inançları kullanarak himmet adı altında insanları soyup soğana çevirerek, arkalarına aldıkları iktidar gücü ile devleti parselleyen din bezirganlarının kibir ve gururları sonucu nasıl inlerine girilerek, ayaklar altına pas pas yapıldıklarını da izledik. Bunların güçlerini kaybetmeme adına kimlerle ortaklık yaptığını ve kimlerden medet umduğunu acıyarak öğrendik.
Dış ve iç güçlerin yanında iktidar desteğini de arkasına alan bölücülerin, kendi güvenlik birimlerini, maliyelerini, maarif sistemlerini ve basın yayın kuruluşlarını kurarak şehirlerimizde şovlar yaptıklarını içimiz yanarak izledik. Bunlar ki, vergi, elektrik, su ve doğal gaz paralarını ödemeyerek, halktan vergi toplayıp silahlanarak kendilerini bir halt sandılar.
Uzantılarına barajı geçirttiler
Öylesine büyük bir kibre kapılarak azıttılar ki, bu azgınlıklarını illere salınan akil adamlarla, ayaklarına gönderilen yargıçlarla, işledikleri suçlardan dolayı hesap sorulmayarak, Dolmabahçe toplantılarıyla, yurt dışına gönderdikleri militanlarıyla, dağa kaçırdıkları gençlerle, şehit ettikleri korucu, emniyet görevlisi ve vatandaşlarla, yaktıkları bayrağımız, okullarımız, araçlarımızla, seçimlerde arkalarına aldıkları entel ve danteller, sözde yazar çizer, sivil toplum kuruluşları, komünist ve İslamcı geçinen zevatla uzantılarına barajı geçirip Meclis’e sokmakla durumlarını taçlandırdıklarını sandılar.
Şimdi ise o güvendikleri güçlerin kendilerini satmaları sonucu verdikleri zayiatları asgariye indirmek adına, denize düşenin yılana sarılması misali ülkemin şehirlerini kana bulayarak yangın yerine çevirmeye çalışmaları, en çok da onları bu hale getiren iktidara ders verme çabalarından kaynaklanmaktadır.
Gururu bir yana bırakın
Gurur ve kibrin insanları nasıl yakıp kavurduğunu, bu bir kaç olayın daha net ortaya koyduğunu gördük ve yaşadık. Yıllardır iktidarda olan parti de kibre kapılarak halkı dinlemeyip bildiğini okuması sonucu çıkardığı yangından nasibini alarak bugün az hasarla kurtulmayı başarmıştır. Ancak yarınlar ne getirir bilinmez. Dileriz onlar da yarınlarda çıkacak yangında yanarak kül olup savrulmamak için gereken dersi alarak, bundan sonrası için gururu bir yana bırakıp halkın arzularına uygun hareket ederler.
Siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, medya mensupları, hülasa tüm yetki sahibi kişiler, bu yaşananlardan kendinize pay çıkararak, ne oldum değil ne olacağım dersiniz. Kibir sahiplerini Allah’ın ve kullarının da sevmediğini bilerek, gelin tevazuunun serinliği ile serinleyerek, besleyiciliği ile beslenip yangında kül olmaktan hem kendinizi hem de bizi kurtarın.