Yanılmaya doymayanlar bildirisi
Hasan Cemal, AK Parti iktidarının Türkiye''yi "ileri demokrasi"ye taşıyacağına inanıyordu.
İktidar çiftçiden işçiye toplumun çoğu kesimiyle adeta savaş halindeyken, bugünlerin işaret fişekleri gibi olan azarlamalar, itip kakmalar, ambargolar, kendinden olmayı "öteki" alanına atmaları görmüyor, duymuyor, iktidarın dilinin "barış dili" olduğunu savunuyordu.
Meslektaşlarına kumpas kuruluyor, Türkiye''de "Silivri" diye bir korku metaforu oluşuyor ve o hâlâ "Siz hâlâ bütün bu Ergenekon olayının ''muhalefeti sindirmeye yönelik bir tezgah'' olduğuna mı inanıyorsunuz?" diye, "darbe senaryoları" yazarak kumpasçıların değirmenine su taşıyordu.
Türk devletine sızmış paralel yapılanmanın kendine hukuki bir kalkan oluşturduğu 12 Eylül 2010 referandumu sonuçlarından nasıl memnundu; "darbeciliğin ürünü olmayan yeni bir anayasal düzene giden yol" açılıyordu.
"Ankara''daki vizyon ve cesaret sahibi siyasi iktidar"a çok güveniyordu; en nihayetinde "Tayyip Erdoğan bir Turgut Özal değildi, siyasal bakımdan gücü kuvveti çok daha yerinde"ydi; onun yarım bıraktıklarını yapabilirdi!
*
Taner Akçam, FETÖ kumpaslarının medya üssü olarak konumlanmış Taraf''ta yazıyordu.
Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına destek veriyor, Alman partiler için hazırladığı raporlarda, CHP ve Alevileri "darbeci" olarak yaftalıyordu.
Pekala, 15 Temmuz''un "sivil ayağı" olarak tanımlanabilecek 12 Eylül 2010 referandumuna "Yetmez ama Evet" diyordu.
Talat Paşa ve dönemin Türk devletini "soykırımcı" ilan ediyordu.
*
Banu Güven, muhalefet partilerinin grup toplantısı ve miting yayınlarını kesen, dönemin AK Parti politikalarına en açık desteği veren haber kanalının ekran yüzüydü.
Kendilerini savunma imkânı bulunmayan milliyetperverleri "faşist" diye damgalamakta sakınca görmüyor, PKK yanlılarını hümanizmin ete kemiğe bürünmüş hâli gibi gösteriyordu.
Yayınlarında "Sayın Öcalan"lar havada uçuşuyor, "Öcalan''ın önünün açılması" savunuluyor, "federasyon" idealleri paylaşılıyor, Cumhuriyet adeta "terörist"leştiriliyordu.
Kanaldan ayrılma sebebi, aralarında meslektaşlarının da bulunduğu yüzlerce insana yönelen itibarsızlaştırma, Malta Sürgünleri''nin güne uyarlanması gibi olan operasyonlar filan değil "Leyla Zana''yı yayına çıkaramamış olmak"tı; "ifade" bir tek Zana''ya haktı zahir!
Netice:
Girdiği çatışmada ölen PKK''lı "Gurbetelli Ersöz Özel Ödülü"ne layık görülüyor, bu ödüle layık görülmekle de onur duyuyordu.
*
Hale Soygazi, altı okundan biri "milliyetçilik" olan CHP''nin "milliyetçileşmesini" eleştiriyor, soldaki boşluğu AK Parti''nin doldurduğunu savunuyordu.
AK Parti''nin cesaretini övüyordu. Çok demokrat kararlar aldığını anlatıyordu.
Metropollerin cephanelikle doldurulmasıyla sonuçlanan ve terör örgütüyle müzakere temelinde inşa edilen çözüm sürecini "bütün samimiyetiyle destekliyordu".
*
Lale Mansur, AK Parti''nin akil kadınlarındandı.
"İlk defa hesap soruluyor ve bu kadar tozun dumana karışması normal ama şu anda ümit taşıyorum ve artık bu işin geri dönüşü yok. Oldukça da mutluyum" diye FETÖ kumpaslarını övmeye doyamıyordu.
İktidar taraftarı gazetelere verdiği röportajlarda, CHP''yi "darbeci kafaya sahip olmakla" eleştiriyor ve içinden okkalı bir küfür etmek geldiğini açıklıyordu.
*
Murat Belge, Kemalizm''de akıl, fikir ve eğitim olmadığını söylüyor, daha akıllı, fikirli, eğitimli bulmuş olmalı ki AK Parti''nin politikalarını destekliyordu.
Millî orduya kumpası "devrim" sayıyordu.
Bir dönemin zihniyet künyesi gibi; hem "akil" hem de "Yetmez ama Evet"çiydi.
*
Reha Çamuroğlu, iktidarın Alevileri "ayırmayacağına" inandırabilmişti kendisini; hiç olmadım bilmiyorum; milletvekilliğinin böyle yan etkileri oluyordur belki.
Ertuğrul Günay için "AK Parti demokrasinin güvencesi, demokrasinin garantisi"ydi. "Tayyip Erdoğan ekonomik ve demokratik uygulamalarıyla Nobel alabilir"di.
*
Soru şu:
Türkiye''yi bugünlere kim getirdi?
*
"Artık muhalif" olmak, eğer sadece bugün takınılan tavra değil bugüne kadar izlenen yola dönük de eleştiriler, özeleştiriler içeriyorsa, yani geçmiş hataların, yanlışların farkına varılmasına dayanıyorsa elbette değerlidir. Ama, tabiri caizse bir tür "leke sökücü" de değildir.
Türkiye''yi bir rejim değişikliğine götüren takvimin en kritik sayfalarında bu kadar çok yanılmış, hiçbir öngörüleri de gerçekleşmemiş olan kimselerin, muhalefet partilerine yaptığı, "Selahattin Demirtaş öncülüğündeki yeni çözüm sürecini destekleme" çağrısına kim icabet eder, kim etmez; orasını bilemem.
İbret alabilmek de bir erdem.
Bildiğim ve bu bilgi doğrultusunda bütün meslektaşlarımdan rica ettiğim:
Lütfen, aralarında yukarıdaki isimlerin de bulunduğu 202 kişinin imzaladığı o davet metnini "Aydınlar bildirisi" olarak nitelendirmeyin.
Çünkü "aydın" eşittir "okumuş" değildir.
"Aydın" eşittir "kültürlü" değildir.
Aydın, aynı zamanda ve okur yazarlardan farklı olarak ileri görüşlü, öngörülü kişidir.
*
Kaldı ki, kişilerin aldana aldana, kana kana, kaldırıla kandırıla ve asla ibret almamak üzere vardığı konjonktürel sonuçlara bu denli kıymet vereceksem; aldatılanın da, kandırılanın da aslı var, suretinden mi medet umacağız!