Yağma yok; yıktırmayız
Yok, yağma yok. Bu cumhuriyet sokakta bulunmadı. Bağımsızlığını, temel niteliklerini, onurunu korumak için sonuna kadar uğraşacağız. Kimimizin dedesi, babası onun kurulması için canını, en azından yıllarını verdi. Kimimiz hâlâ dağ başlarında bekliyor.
Kuyumuz kazılıyor
O heyecanla büyüdük, okuduk, meslek sahibi olup onun yücelmesi içi çalıştık. O da okullarını, kurumlarını, sınırlı olanaklarını bu yolda seferber etti. Onun kuyusunu kazmak için dıştan ve içten bir şeyler pişiriliyor gibiyse, akıl almaz bir iyimserlikle seyirci kalabilir miyiz? Yok, yağma yok; yıktırmayız. İsteyen, aşırı kuşkucu, manyak, hatta sapıtmış desin. İsteyen, en iyi niyetli yazıları bile korkunç çarpıtıp inanılmaz suçlamalara kalkışsın, ortalıkta kuşku uyandıran, insanı tedirgin eden, uyanık durmayı ve başkalarını uyarmayı gerektiren bunca belirti varken genel duyarsızlığa kendinizi kaptırabilir misiniz?
Nasıl bir pazarlık?
Tam da ABD askerini Irak’tan çekmeye hazırlanırken bu “açılım” nereden çıktı? Bu “uzlaşma” havası nereden estirildi? DTP niçin bunca açık konuşmaya, olur olmaz isteklerde bulunmaya başladı? Ona Vaşington’da resmi temsilcilik açma izni nasıl çıktı? İmralı’daki, yol haritası çizme cesaretini nereden alıyor? “Kürt” önekiyle ortaya çıkan “açılım”, şimdi neden “demokratik” sıfatının gerisine sığınmakta? Kimlerin aracılığıyla nasıl bir pazarlık sürüyor?
Soru soruyu açmakta. Gerilere gidince geçmişteki meraklar yeniden uyanıyor. Tezkere konusundaki öfkeyi anlıyorsunuz da, okyanus ötesinde yayımlanan bir askeri dergideki o harita neyin nesiydi? Ortak manevrada savaş gemimizin komuta merkezine müttefikten ateşlenen güdümlü merminin mesajı neydi?
Hele, başlara niçin geçirildiği bir türlü anlaşılmayan “torba” sorusu?
İnsanlığa ihanet
Cumhuriyetin suyu ısınmış mıdır ki, paçalar sıvanmıştır?
Yok, yağma yok. On beşinci yaşından başlayan bir “karşı-devrim” le uğraşa uğraşa yüzüncü yılına yaklaşmakta olan bir cumhuriyet bu kadar kolay yıkıma, parçalanışa, dağılışa terk edilemez. Değişik etnik kimliklere saygı ve özgürlük yetmezmiş gibi, daha öteye geçen toplu haklar istemenin, terör tehdidini dayatmanın ve tek ulustan iki ulus çıkarmaya kalkışmanın anlamı nedir? Dünyanın başka, herhangi bir başka köşesinde böyle bir hokkabazlık belki olabilir, ama Anadolu halkı gibi farklı etnik kökenlerden gelen bir nüfusu ulus kavramında bütünleştirmeye çabalayan bir cumhuriyete böyle bir sonucu reva görmek, en azından tarihe ve insanlık idealine ihanet değildir de nedir?
* Mümtaz Soysal / Cumhuriyet
ABD, Irak’tan asker çekmeye hazırlanırken bu “açılım”nereden çıktı? İmralı’daki, yol haritası çizme cesaretini nereden alıyor?
Tezkere konusundaki öfke tamam da, okyanus ötesinde yayımlanan bir askeri dergideki o harita neyin nesiydi?
On beşinci yaşından beri “karşı-devrim”le uğraşan cumhuriyet sokakta bulunmadı. Bu kadar kolay yıkıma terk edilemez!
++++++
“Ne mutlu Türküm diyene” deme
İleride bugünlerin tarihini yazacak ya da toplumunu inceleyecek olanlar “Bir garip memleket, bir garip insanlardı!” diyecekler.
Bugünlerde en önemli sorunumuz ne biliyor musunuz?
Şu “Ne mutlu Türküm diyene!” lafını ne yapacağız?
Eee, ne olacak yazıldığı gibi silinir de, diyebilirsiniz.
Demesine derlermiş ama, askeri garnizonların içindeki yazıları nasıl sileceklermiş?..
Bu en kolayı, emir ve kumanda zinciri içinde, yaz dersin yazarlar, sil dersin, silerler. Sanki çok güç!
Açılımın kuyruğundakiler
Büyük Millet Meclisi 90. yılına “Direniş klibi”yle hazırlanıyormuş, sonunda Atatürk’ün kendi sesinden bu cümleyi ekleyivermişler:
“Ne Mutlu Türküm diyene!”
Atatürk böyle dedi diye, “Türküm!” diyen her Türk mutlu mu?
Ne olduğu belli olmayan “açılımın” kuyruğuna takılanlar pek mutlu olsalar da...
“Ne Mutlu Türküm diyene!”sözüne kafayı takanlar var da, onlara inat başka şeyler yapanlar yok mu?
Buyurun: “Ayvalık’ta günlük mavi tur düzenleyen bir firma, gemilerinde yaptığı Türk bayraklı etkinlikte birlik mesajı veriyor. Sabah saatlerinde Ayvalık’tan gemiyle yola çıkan turistler, turun ardından Cunda Adası sahilinde tur firmasının kendilerine dağıttığı Türk bayraklarını sallayarak, çalan 10. Yıl Marşı’na eşlik ediyorlar. ”
“Ne Mutlu Türküm!” diyenden rahatsız olanlara, mutluyuz diyorlar, niye demesinler?
Çok şey aklımıza gelirdi de, Sumela Manastırı’nda ayin yapmak isteyen Gürcü, Rum, Rus 500 kadar Ortodoksa “Burası müzedir, ayin yapamazsınız!” diyen, onlarla didişen, adeta boğuşan müze müdürü Nilgün Yılmazer’in eleştirileceğini hiç ummazdık.
Hele hele bu, hiç ummadığımız bir “akil adam”dan gelirse...
Pontusçular kırılmasın
Efendim, burası müzedir, ayin yapamazsınız kuralı daha önceden bu turistlere hiç bildirilmemiş...
Doğru, adamları tek tek notere götürüp ellerinden taahhüt almalıydık.
Gördünüz kabahat yine bizim başımıza patladı...
Türk olmak, Müslüman olmak kolay değil! Yetmez!
Ehl-i salip karşısında haklı olmak mümkün mü?
En güvendiklerin bile, seni yalnız bırakırlar.
Aman “Pontosçuları kırıp incitmeyelim” diye...
* Hasan Pulur / Milliyet
++++++
Milli bir ad istersen devletini bölersin(!)
Çetin Yetkin’in “Ben Bir Türk’üm” adlı kitabı özellikle bu günlerde okunmaya değer... Diyor ki:
- Türküm diyecek olursanız sizi şovenizmle suçlamaya kalkışanlar kol geziyor. Ama Kürdüm, Ermeniyim demek insan haklarının gereği sayılıyor. Bir tek Türkler için bu “insan hakkı” yok...
Cumhuriyet öncesinde durum aynıymış... Kitaptan okuyoruz:
“Osmanlı Devleti’ni Türkler kurmuş olduğu için, köküne yabancılaşan bu devlette Türkler kalkıp da ‘Bu devlet bizim devletimizdir’ filan diyecek olurlarsa, öteki uluslar ve etnik gruplar da kendi devletlerini kurmak amacı ile Osmanlı’dan kopacaklarından korkulduğu için, Türkler’in Türk olarak devlete sahip çıkmaları engellenirdi. Buna karşılık, öteki ulus ve etnik gruplar devletten kopmasın diye, onlara Türkler’in sırtından ayrıcalık üstüne ayrıcalık tanınırdı...”
Ziya Gökalp daha net ve kısa anlatıyor durumu:
“Bu milletin yakın zamana kadar kendine mahsus bir adı bile yoktu. Tanzimatçılar ona: ‘Sen yalnız Osmanlısın. Sakın başka milletlere bakarak sen de bir milli ad isteme! Milli bir ad istediğin dakikada Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasına sebep olursun’ demişlerdi. Zavallı Türk, vatanımı kaybederim korkusu ile, ‘Vallahi Türk değilim’ demeğe mecbur edilmişti.” (Türkçülüğün Esasları, Varlık yayınları, s. 34)
Döndük dolaştık... Aynı yere mi geldik? Hayır... Arada Anadolu ihtilali var. Cumhuriyet devrimleri var...
“Türk” ortak adı çevresinde kurulmuş bir ulus ve birlikte yaşanmış 86 yıl var.
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
DESTEK BASKISI
Hain de derler
Şimdi de malum “süreci” kim destekliyor, kim desteklemiyor davası başladı. “Desteklemiyor” iseniz bilin ki yakında -henüz denmedi ama- “hain” ilan edilebilirsiniz.
* Oktay Ekşi / Hürriyet
++++++
Faşizm korku salarken neredeydin?
Sezen Aksu da öbür işgüzarlar gibi açtı telefonu.
Başbakan, içini açıkladığı ve ne olduğu bilinen konularda dahi bu denli aydın-sanatçı desteği almamıştı. Bu açılımın ne olduğu belli değil, Sezen Aksu telefona koşuyor:
“Tayyip Bey orda mı?..”
“...!”
“Destekliyorum...”
Neyi?..
Belli değil...
Neler oluyor bunlara?..
“İyi bir şey” olduğunu mu hissetti sanatçı duyarlılığı?..
O zaman “kötü bir şey” olduğunu neden hissetmedi duyarlılık: Toplumumuz inanan-laik diye parçalanırken, “şüpheli” birisi cumhurbaşkanı olurken, Deniz Feneri’nden oğulların-dünürlerin inanılmaz yükselişine kadar vurgun yapılırken,insanların yatak odalarına girip telefonları dinlenirken ve gizli faşizm korku salarken...
Nerdeydin a duyarlılık?..
Neler oluyor size?..
* Bekir Coşkun / Hürriyet
++++++
İfadesinin içinden çık çıkabilirsen
Genelkurmay eski Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün Fikret Bila ile yaptığı söyleşiyi yine hayretle okudum.
Özkök Paşa savcılara kuvvet komutanlarının yaptığı iki darbe planının slaytlarını gördüğünü söylemişti.
Sonra da yeterli delil olmadığı için herhangi yasal bir işlem yaptırmadığını...
Özkök Paşa sonraki günlerde darbe iddiaları konusunda “Vardır da diyemem, yoktur da diyemem” şeklinde kafaları karıştıracak sözler söylemişti.
Bila’ya yaptığı açıklamalara gelince...
Paşa şöyle diyor: “Bana bazı belge ve duyumlar geldi, bunları inceledim. Hiçbiri bir kuvvet komutanına soruşturma açtırmayı gerektirecek delil mahiyetinde değildi. Bu bakımdan hukuki dayanağı olmayan belge ve duyumlarla bir kuvvet komutanı hakkında şaibe yaratacak bir soruşturmayı başlatamazsınız.”
Eğer Paşa ifadesinde de darbe konusunda aynı netlikte konuşsaydı yargılamanın yönü değişebilirdi.
Çünkü paşalar terör örgütü kurmak, yönetmek, üye olmakla ve darbe planları hazırlamakla suçlanıyorlar.
Oysa Özkök’ün Bila’ya söylediklerine göre belgelerin hukuki dayanağı yok.
Ama savcılar aynı belgelere dayanarak Özkök Paşa’nın komutan arkadaşları için ömür boyu hapis cezası istiyorlar.
Paşa, “Arkadaşlarını ihbar etti” suçlamasına da şu yanıtı veriyor: “Yıllarca beraber çalıştığım arkadaşlarımın kanunsuz bir iş yaptıklarından emin olsaydım, onları ihbar etmekten asla çekinmezdim.”
Paşa bu sözleriyle silah arkadaşlarının kanunsuz bir iş yapmadığını vurgulamış oluyor.
Özkök keşke bunu ifadesinde de bu netlikte vurgulasaydı.
* Tufan Türenç / Hürriyet
++++++
MİNİ YORUM
Çongar’ı devletle tanıştıranlar
Devleti düne kadar ’katil’ ve ’derin’ bir yapının kabuğu sayan Taraf’taki Yasemin Çongar, İmralı’daki cani söyleyince kıymete binen “Tek devlet, tek bayrak” kavramını manşet yapmıştı. Bir emekli büyükelçinin “Türkiye Türklerin değildir”, bir emekli MİT’çinin de “PKK ile gizli pazarlık yapılmalıdır” sözleriyle aidiyeti pekişen Çongar, ’devletlu’ böyle olursa kulak verecek anlaşılan...