Yağma, tarife, nafile!!!
"Nafile" sözcüğü var ya; işte tam da bu dönemde, ülkeyi allak bullak eden, ekonomiyi tren çarpmışa döndüren ve milleti sefalete mahkum eden tezgaha karşı sonuçsuz çabaları çok net anlatıyor...
Çünkü gidişatı önce berbat edip, sonra da üzerinde boş yere tepinmekten başka bir anlam ifade etmiyor ahval ve şeraiti "sözde düzeltme" çabaları...
Velhasıl kangrenleşmiş sorunlar bir tarafa; kanserli bölgeyi kesip atmak yerine, yarayı suni ve sahte ilaçlarla tedavi etme çabalarının ne kadar beyhude olduğu, elektrik fiyatlarında yaşanan mide bulandırıcı fahiş fiyat politikasına yönelik müdahalelerle de dışa vuruyor...
Sen kalk, Atatürk''ün millete armağan ettiği milli varlıkları özelleştirme talanına kurban et, ülkenin en hassas kurumlarından olan telefon idaresinden sonra elektrik idaresini de bir vurgun tezgahının ortasına at ve sonra milleti yüksek voltajla değil, kazık faturayla çarpan bir çıkmazı boş çabalarla önlemeye çalış!..
"Özelleştirme" adı verilen, ancak son 20 yılda bir yağmaya dönüşen rezalet yüzünden, devasa fabrikaların (arsa fiyatının bile altında) talan edildiği bir ülkede, işte enerji elektrik dağıtımının özelleştirilmesi de Türkiye''nin tamamına darbe vuran çok vahim bir utanca dönüştü...
Peki; fahiş faturalarla milleti isyan ettiren, esnafı mahveden, sanayicileri çökerten özellikle de konutlarda insanları sefaletin karanlığına mahkum eden özelleştirme rezaletinin kangrenleşmiş çıkmazına nasıl müdahale edilecek?..
ELEKTRİK DEVLETLEŞTİRİLSİN...
Milletin faturalardan çıldırdığı bir dönemde devlet nafile çabalarla rezaleti adeta seyrediyorsa, soru da çok nettir;
"3000 lira emekli maaşı alan bir garibana 700 liralık doğalgaz faturasının yanısıra, en az 500 liralık elektrik faturasının gönderildiği bir ülkede huzur kalır mı?.."
O halde hangisini açalım acaba elektriğin özelleştirilmesindeki rezalet sayfalarının;
- Devletten alınan elektriğin en az beş katı fiyatla vatandaşa satılmasını mı?..
- Devlet otoritesinin kalkması yüzünden Güneydoğu''nun bazı kentlerinde yüzde 70''i aşan kaçak elektrik bedelinin tüm ülkeye "kayıp-kaçak bedeli" olarak gizlice fatura edilmesini mi?..
- Yoksa, "Senin adın zaten elektrik dağıtım şirketi, nedir bu dağıtım bedeli" diye sorgulanmayan utanç verici faturalaştırma maddelerini mi?..
Elektrikte alıştan satışa, kayıptan kaçağa, dağıtımdan arızalara, kesintilerden ciddiyetsizliğe kadar tüm ülkeyi kuşatan skandalları, rezaletleri ve başıboşluğu yazmaya kalkarsak enerjimiz de yetmez, bu köşede yer de kalmaz...
O yüzden meselenin özeti bellidir;
Atatürk''ün genç cumhuriyeti kalkındırmak için büyük özveriyle var ettiği milli varlıkları talan ettiren özelleştirme rezaletine acilen neşter vurulmalıdır...
Devlet elektrik dağıtım şirketlerinin tamamına el koymalıdır...
Enerji dağıtımı eskiden olduğu gibi ciddi, deneyimli-uzmanlaşmış kamu kurumlarına ve bürokratlara teslim edilmeli, milletin boğazına dolanan vurgun kablosu acilen kesilmelidir...
Çünkü milyonlarca insanı çarptıktan sonra AKP''yi de çarpan elektrik rezaletine saçma sapan fatura oyunları, tüketim saati uygulamaları ve sözde indirim ve yardım planları yerine, devletleştirme gibi ciddi müdahaler yapılmazsa, hiç kuşkunuz olmasın bu ülkede zincirleme giden iflaslar artacak, kaçak enerji kullanımı yoğunlaşacak, faturalar ödenemeyince her alanda sistem çökecek ve ülkenin sosyo-ekonomik şalteri tamamen inecek!..
Söyler misiniz; Dünyanın her tarafında ülkeleri- ulusları aydınlatan enerji, Türkiye''yi her geçen gün sosyo-ekonomik karanlığa sürüklerken, bu rezaletin ardında özelleştirme yağmasının olduğunu görmemek, gün ışığında bilerek kör dolaşmaktan başka ne anlam ifade ediyor ki?..
TANZİM-SATIŞ ÇÖZÜM OLUR MU?..
"Nafile" sözcüğü sadece "özelleştirme" rezaletinin sonuçlarıyla mücadeleyi ve son olarak milyonlarca insanı şoke eden elektrik faturalarındaki fahiş zamlara karşı iktidarın boş nağmelerini anlatmıyor...
Korona denen illetin dünyayı sarsması ile birlikte, ekonominin en çok allak bullak olduğu Türkiye''de piyasa vurguncuları da, "kurt puslu havayı sever" misali milletin boğazına çökecek ortam buldular...
Bu köşede son iki yılda defalarca suni fiyat artışlarının vurguncuları zengin ettiğini, tarladan markete gelen gıda ürünlerine fahiş zamlar yapıldığını, marketlerin sürekli etiket değiştirerek hırsızlık yaptığını, devletin ise göstermelik denetim ve operasyonlarla rezaleti seyrettiğini anlatıp durduk...
İşte gıda fiyatlarındaki son fahiş zamlar milyonlarca insana iyice zulüm ederken, Türkiye''deki 5 büyük markete verildiği ileri sürülen (ancak tahsil edilip edilmeyeceği bilinmeyen!!!) para cezaları sadece denetimsizliğin değil, duyarsızlığın devam etmesi yüzünden de vurguncu piyasayı durduramıyor...
Marketler artık etiket değiştirmek için özel elemanlar istihdam ederken, özellikle gıda fiyatları günlük değil, saatlik değişmeye başladı...
Bu vahim gidişat son yapılan anketlerde oy kaybettiği görülen AKP''yi iyice sarsmaya başlayınca, nafile bir müdahale ile sözde KDV düşürüldü, ancak bu değişikliği günler öncesinden haber alarak gıda ürünlerine yüzde 25 zam yaptıkları tespit edilen marketler bildiklerini okumaya devam ediyorlar...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, KDV indirimini uygulamayanlara ağır yaptırımlar getirileceğini öne sürerken, marketlere de yüzde 7''lik KDV indiriminin üzerine yüzde 7 daha indirim yapmaları çağrısında bulundu...
Yani iktidar bu şekilde fiyatların yüzde 14 düşeceğini hesaplıyor ama bu da nafile...
İstanbul''daki büyük marketlerin çoğunu birkaç kez bizzat dolaştığımızda gördük ki, bazı ürünlerde 40 ile 150 kuruş arasında uygulandığı ileri sürülen KDV indirimleri piyasadaki vurgunu hiç de durduramamış...
Çünkü marketler yüzlerce ürüne zam yapmaya devam ediyorlar...
İşte o yüzden zam yapıldıkça yüzde 7 düştüğü ileri sürülen KDV''deki indirim piyasalara hiçbir olumlu etki yapamıyor...
Serbest piyasa ekonomisi denilen vurgun tezgahının ağır sonuçlarıdır gıda fiyatlarında yaşanan karmaşa, kazık ve denetimsizlik...
Devlet bu işe müdahalenin de etkili yollarını acilen bulmalıdır...
Madem marketler para cezaları ve KDV indirimleri ile durdurulamıyor, o halde (serbest piyasa düzeni olduğuna göre) hızlıca rekabet ortamı yaratılmalı ve millete seçenekler sunulmalıdır...
Geçmişte olduğu gibi, belediyeler, devlet kurumları, kooperatifler, Sosyal Yardımlaşma Ve Dayanışma Vakfı gibi merkezler, sendikalar, kamu yararına çalışan dernekler, başta gıda maddeleri olmak üzere tüm ürünleri (uygun fiyatla) üreticiden tüketiciye pazarlayacak "tanzim satış mağazaları"nı yaygınlaştırırsa ne olur acaba?..
"Devlet" devletliğini yaparsa her işe çözüm bulur...
Ve "devlet" devletliğini yaparsa, vurguncu piyasa düzeni de darmadağın olur...
Aksine, bütün laflar ve sözde müdahaleler "nafile"den öteye gitmez..