Yağlıçene ile Pilavzâde

Yağlıçene açmış çeneyi gene. Pilavzâde de onun başsallayıcılarının en başı. Sallıyor durmadan. O salladıkça aşka geliyor Yağlıçene, motor gibi verip veriştiriyor, birisi kontağı kapatıp istop ettirmezse susmayacak. İki megaloman karşı karşıya gelirse, böyle olur işte. Önce Pilavzâde, asil pilav sülalesinin medar-ı iftiharlarından ve onların cafcaflı unvanlarından söz etti: Şeyh-ül Taharrirün Zahmet Efendi, Keyf-ül Selam Etraf Efendi ve Zeynelabidin Cümbüşî Fanti Efendi ve diğerleri... Sonra aldı sazı eline Yağlıçene Tavus Efendi. Balkan, Türkistan, Azerbaycan... Gezen o, yazan o, fetheden o... Ondan öncesi yok, ondan sonrası hiç mühim değil, tekne kazıntısı... Şairlikte de eşsizmiş, ondan öncesi yok diyemezmiş, varmış birkaç kişi; ondan sonrası ise sanki de yokmuş. Olsa da tepeler alimallah, lafa boğar onları. Ustası olmuştur ama o asla çırak tutmayacaktır. Ya gelir de onu geçerlerse?.. Yağlıçene’nin bir eski harmanı vardır, durmadan onu savurur, birileri de hâlâ oradan tane çıkacağını sanırlar. Saman bile yoktur oysa, samanı bile yalandır artık o harmanın. Yalnız harmanı ile değil, ambarı ile de yaman övünür Yağlıçene. Anlatmakla bitmez bu ambar. Çünkü “Öztürkçe karşıtlığı” vardır içinde. Dil’de tasfiyecilik yapanlarla örtülü bir amaç birliği içinde, bu ulusun çocuklarına onca yıl sözcük kavgası yaptırdı, nemalandı, ünlendi. Dara kaldıkça hep bu ambara sığınır, hız ve güç alır oradan, çeneyi orada yağlar. SSCB’ye gittiği için, Amerikancılığı tescilli o gazetede “Vatan hainliğini (!)” yineler durur da Nazım’ın, CIA ile yasak aşk yaşayan o “Sanı Belli Hoca” yı görmezden gelir. “Sen orta tarlanın tohumu musun?” diye sorarlardı bizim köyde böylelerine. Bunlara hiç soran olmadı. Hep kenarda gezindi ortada bulundular, “Nerde aş, orda baş” oldular. “Benim bu yağlı pilavlarımdan daha yağlı olan pilavdaşlarım” diye başlayan basmakalıp ve riyakâr girişlerle, molla cinsinden tüm yaratıkların övgü ve takdirini kazanan Pilavzâde, bu takdiri sürekli kılıp pekiştirmek için, son derece dikkatli ve ısrarlı davranır. “Tesettürsüz Türk” demez örneğin, “Müslüman Türk” der, her daim. Ona göre, Müslüman giydirilmeyen Türk, çıplak ve de namahremdir. Müslümansız Türk kaçırırsan ağzından, aman ha dil zinası.
En yağlı pilav yarışmalarının da demirbaş seçici kurul üyesidir Pilavzademiz. Çok çeşitli pilavlar katılır bu yarışmalara. Pilavzâde, pilavın tadı ve yağı ile değil, aşçılarıyla ilgilidir. Onun necip sülalesine övgüler yağdırmış olanlar bol puan alırlar ondan. Ol sebeplerden dolayı, yudarına (Yudar, boğaz demektir) her pilav gider de, didarına her pilav gitmez Hazret’in.
Haa olur a, Pilavzâde’nin popülerliği azalacak gibi olursa, o zaman toplar molla kısmını, kor önlerine en yağlısından bir kazan pilav. Böylece kazanır onların övgü, dua ve takdirlerini. Bu ziyafetten sonra, Pilavzâde’nin kâr’ı da, var’ı da, itibarı da kat be kat artar.
Pilavzâde siyaset değil, siyasi akıl hocalığı yapar. Siyasilere yakınlığı ya da uzaklığı, adam yerine konulma derecesine göre değişir. Siyaset konuşurken tevazu göstermeye azami gayret gösterir, ancak bunca tevazuu, aşırı kibirdendir, arif olan hemen anlar bunu.
Ne diyelim, işleri iştir Yağlıçene ile Pilavzâde’nin, ahirette kokusu çıkmaz ise.
İliştiri: Yağlıçene ve Pilavzade’yi, Türkiye’de aramayınız. Megalomanya’lıdırlar onlar, ülkemizle ilgileri yoktur, olamaz da.

Yazarın Diğer Yazıları