Yağcılığın şeref kürsüsü
Sanki Kars’a, Trabzon’a gittiler. Uçak dolusu gazeteci Amerika’dan göndere göndere, sayfalar
dolusu yağ ile bal gönderdi. Eh serde “Yemekteyiz” alışkanlığı var; hepsinin tadına bakıp puan verdik
Uçak dolusu gazeteci gitti. Öyle tıfıl muhabirler filan da değil gidenler haa; Genel Yayın Yönetmenleri, Ankara Temsilcileri, siyaset ve dış politika yazarları, hali hazırda akademisyen olanlar, stratejistler... Madem bir tane bile “haber” yapamayacaktınız, madem biz Obama’nın “ekümeniklik”ten bahsettiğini bile Yunan basınından öğrenecektik, ne demeye gittiniz onca yolu?
Maksat yıkayıp yağlamaksa, bu yıl barajlar doldu; su da var, yağ da. İster yıkanın, ister bulanın... İster yıkayın, ister yağlayın. Neresinden tutmak istesek iktidar denen politik garabetin; orası elimizden kaysın...
Yumoşun seyir defteri
Kıta Amerikası... Üçüncü gün... Konumuzda herhangi bir değişklik yok: Hala dost ve arkadaşız!
Yumoş kutusuna düşmüş gazetecilerin seyir defterleri maalesef benzeri satırlarla dolu. “Obama’yı bekledi ve çevik bir hareketle aynı zaman diliminde bacak bacak üstüne atmayı başardı Erdoğan... Elini elinin üstüne koyarken pek bir nazendeydi... Allah Allah!..”
Bu denli “süngersi” olmak herkesin harcı değil. Karşılıksız bırakmak olmaz. Gerçi son ödül skandalından sonra Gazeteciler Cemiyeti dururken bize düşmez ama; nacizane...
İlk üç aşağıda gördüğünüz gibi. Çandar ile Beki’yi birincilik kürsüsüne birlikte çıkarmak istedik ama, eski gerillanın Filistin kamplarında öğrendiği bir kaç hareketi tatbik edip, Beki’ye “nasılsa ‘tepeden inme’ye alıştın” demesinden ve “al sanaaa” yapmasından korktuk.
“Buluşmanın fiyasko ile bitmesi için gemi azıya alanlara” haddini bildiren çift kimlikli Fehmi Koru ilk mansiyonumuzun sahibi oldu.
İkinci mansiyonumuz ise E.A.’nın evde, işte, yemekteki ekürisi Nur Çintay A.’ya gitti. Hayattaki seçimleriyle yağa ve yağlıya ne kadar düşkün olduğunu ortaya koyan A. “ Obama’nın eli, Erdoğan’ın iki elinin arasında ekmek içi olmuş!” yazısıyla bu genel tavrını sürdürdü ve ödülü hak etti. “Neşeli- güleç fotoğraf herşeyi gösteriyor” konseptini ileriki günlerde kocası E.A. da kullanacak olursa ödülü aralarında paylaşırlar.
Fark ettiyseniz bu Radikal’e giden 3. ödül. Demek oluyor ki; Takım halinde 1.lik ödülü de Radikal’e. Bireysel başarı gösteremese de, Primat’a teselli olur.
Özel ödül Birand’ın
Ve son ödülümüz. Yağcılık özel ödülü. Günün en anlamlı ödülü, “toplantıyı sırf işi biraz parlatabilmek için dev pazarlık olarak gördüklerini” itiraf eden Mehmet Ali Birand’a gidiyor.
“Düşünebiliyor musunuz, koskoca Amerika’nın koskoca Başkanlarının, savaşlara karar verdikleri, en önemli ve tarihi kararları açıkladıkları odadan söz ediyoruz. (...) Obama ayak ayak üstüne atmış, hemen yanı başındaki Türk Başbakanına inanılmaz iltifatlar yağdırıyor. Ne arkadaşlığını bırakıyor, ne dostluğunu. Saydım, en az on defa iltifat dolu cümleler kurdu.” satırlarıyla diğerlerine tur üstüne tur bindiren Birand, “James Jones ile göz göze geldik ve belki şaşıracaksınız ancak, ” Ömer’i görüyor musunuz? Ben uzun süredir karşılaşamadım. Nasıl? “diye sordum.
Bu sohbet sürerken, devreye Hillary Clinton girdi. Ankara’daki son söyleşimizden her halde göz aşinalığı kalmış veya yanındakiler hatırlatmışlar, hem merhaba dedi, hem de görüşmelerin çok güzel geçtiğini söyledi.” ifadeleriyle aynı anda hem yağcı, hem de kompleksli olunabileceğini gösterdiği için “gönüllerin şampiyonu” ...
Bir daha ki, uçak medyası olimpiyatlarına kadar esenlikler...
***
Kod adı ‘fil’ ile; eski gerilla
“Hem yedi cihan hükümdarı, haşmetlu Tayyip Bey’i “fil” yapacak, hem de 1. olacak. Şike var bu işte” diye dellenmeyin hemen.
Züccaciye dükkanı gibi, narin, hassas, kırılgan konu başlıklarıyla dolu Washington’da bir tek ‘şangırtı’ yaratmadan ‘mıntıka temizliği’ yapan bir file benzetmiş. İşte Çandar’ın yarışı bir at başı önde bitirmesini sağlayan satırları: Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı değil, geniş bir uluslararası alanın güç sahibi sözcüsü gibi Washington’da tanımlanması zor bir özgüvenle hareket ediyor. Washington’a yaydığı güç de buradan geliyor.”
***
Manşetinin hakkı ile; Star gazetesi(!)
3.lük, buralara “manşetinin hakkı” ile “beynimizi tırmalayarak” gelen Star’ın!
“Ne çok ortak noktamız var” manşeti ile dosta güven, düşmana korku salan, konuya “biz bu görüşmenin daha çok ekmeğini yeriz” perspektifinden bakan bu “gazete!” bir gün mutlaka yağcılığın şeref kürsüsüne çıkacaktı. O gün, bugünmüş....
***
Son kat cilası ile; eski sözcü
Yarışı son ana kadar bırakmadı. Çandar ile kıran kırana bir mücadeleye girişti. Lakin “tecrübe” kazandı. Beki, Konuğunu, yüzünde hafif bir tebessümle bekleyen ABD Başkanı, Erdoğan’a ’Selamün aleyküm’diyerek elini sıktı. (...) Öngörülen süreyi çok aşmış olmalarına rağmen, çalışma yemeği ikram etmeden göndermedi konuklarını.
Elinden geleni yapmış ama “yaratıcılık” eksik. Çok klişe. Tipik “yandaş” tavrı. Aynı cümleleri kuran kurana zaten. İkinciliği öpüp başının üstüne koysun...
+++++
Mümkünse ABD’de kalsın!
Ülke bir günde yedi şehit vermiş, beyefendi ekibiyle birlikte ABD gezisini sürdürüyor. Zamanı gelince dönecekmiş. Başkan Obama, bizim Tayyip’i çok güzel ağırlamış. Yalaka medyaya göre ona “My friend” (arkadaşım) diye hitap etmiş. Ve de Tayyip o dünya devinin karşısında bacak bacak üstüne atmış, hatta ceketini bile iliklemiş. Valla helal olsun yaa, Türkiye’nin onuru işte böyle kurtarılır! Yine bizim yalaka medyaya göre “ikisinin arasındaki dostane tavır dikkati çekmiş!”
Başka ne yapacak! Konukları dövecek, kovacak, ya da hakaret edecek değil ya!
Deniz Baykal, Devlet Bahçeli ve Hüsamettin Cindoruk dün yaptıkları konuşmalarda Tayyip’e “Derhal Türkiye’ye dön” çağrısında bulundular. Bırakın yaa, dönmesin. Kalsın oralarda.
* Emin Çölaşan / Sözcü
+++++
Dışlananlar parti kursa iktidar olur
Belki de artık “Bir TRT klasiği” anonsunu kullanmak gerekiyor. Çünkü TRT 2, dün yine, Yeniçağ’ın “3. sayfası” nı okudu. Yani manşetini gizledi. Yani “ayrımcılık” yaptı.
Yeniçağ’ın TRT’nin okuyamadığı manşetinde 7 şehidimiz vardı. Bir de “Döktüğünüz kanda boğulacaksınız” isyanı. TRT iddia ettiği gibi “özel televizyon mantığı ile kar etmeyi” beceremedi. Ve TRT iddia ettiği gibi “devlet televizyonu” olmayı da beceremiyor. Becerebilseydi, bölücülerle savaşan her devletin stratejisi olan o cümleden kaçmazdı böyle... Ancak iktidarın televizyonu es kaza “Obama Erdoğan’ın sırtını sıvazladı, isteklerini sıraladı” fotoğrafı kameranın açısına girerse diye panikleyip, gazeteyi başından değil de başka bir tarafından okumaya başlar...
Şahin utanmayacak mı?
Daha üç gün önce “kamunun ihtiyaçlarını karşılayan TRT’nin kamu tarafından finanse edileceğini müjdeleyen İbrahim Şahin’e bir çift lafım var:
O “kamu” dediğiniz yapının içinde her gün Yeniçağ gazetesi okuyan on binlerce insan var. Tercihlerine saygı göstermediğiniz o insanlardan kurumunuzu finanse etmelerini isterken hiç utanmayacak mısınız?
TRT’nin dışlayıcı tutumundan sadece Yeniçağ almıyor nasibini. Deneyimli ve başarısı tescilli haber spikeri Fulin Arıkan’ın yerine yandaş Kanal A’dan transfer edilen Anda Ayva’nın getirildiğini duyurmuştuk. Hürriyet’ten Haşim Kılıç’a konuşan Arıkan “TRT sonuçta devlet kanalı. Çok fazla şey söylemek isterim ama benim açımdan sıkıntı yaratabilir...” demiş. Fehmi Koru’lar, Derya Sazak’lar, Tamer Korkmaz’lar, Mümtaz’er’ler, Taha’lar... gerine gerine AKP’ya yağcılık yaparken “sıkıntı” yok, yıllarını harcadığı kariyeri heba edilen bir yayıncı haksızlığa itiraz ederse “sıkıntı” çok! Arıkan’ın sözleri personel üzerindeki baskının, sindirmenin en açık ifadesi değilse nedir? Tabi eğer TRT’den dışlananlar biraraya gelip parti filan kurmaya kalkışmazsa... Mazallah; o zaman mutlak çoğunlukla iktidarın yeni sahibi belli demektir...
+++++
‘Gibi’si fazla; bildiğin mandalar
Türkiye ekonomisinden güvenliğine, dış politikasından ılımlı İslam tanımına kadar her şey Amerika’da görüşülüyor.
Başta iktidar olmak üzere pek çok kişi ve kurum adeta Obama’nın ağzının içine bakarak ne söyleyeceğini merak ediyor. Ermeni sınırı ile ilgili konu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bir türlü gelemiyor ama Beyaz Saray’da birinci madde. Afganistan’a asker konusu kamuoyunun dikkatinden kaçırılıyor, Başbakan’ın “Asker zaten muharip değil mi?” sözleriyle durum şimdilik geçiştiriliyor.
Tipik bir “manda” psikolojisi içinde gibi değil miyiz?
* Can Ataklı / Vatan
+++++
Psikozda mutabık medya
“Zirvede tam mutabakat”, “Hayati ortaklık”, “Model ortaklık”, “Yarım saat planlanan zirve 2 saat sürdü” vs..vs... Basınımız dış politik görüşmeleri hep bir milli maç psikozuyla nakleder. Bizim tarafı korur kollar. Başbakanları masadan zaferle kaldırır. Maçı bize kazandırır. 10 yıl ABD Büyükelçiliği, 6 yıl Dışişleri Müsteşarlığı yapmış CHP İstanbul Milletvekili Şükrü Elekdağ’a soruyoruz:
- Yarım saat olarak planlanan görüşmenin iki saat sürmesi tam mutabakattan değil, ele alınan hemen her konuda ABD ile aramızdaki görüş ayrılıklarının giderilememiş olmasından kaynaklanıyor.
* Melih Aşık / Milliyet
+++++
Pire ile devenin dostluğu
Erdoğan ile Obama, bütün gazetelerde 8 sütuna manşettiler; göz göze-el ele-yan yana gülücükler içindeydiler. Türkiye dostum! Erdoğan arkadaşım! Biz stratejik ortağız. Pire ile deve! Fil ile tosbağa! Tarzan ile Çita! Stratejik ortak olamazlar.
Başkan Roosevelt’in “Pax-Amerika”sı ile dünya lideri olma yoluna çıkıp, Başkan Truman doktrini ile dünyada “yeni emperyalist liderlik” inşa ederek, Clinton döneminde de “tehdide dayalı bir silahlı dünya jandarması olmayı” arka plana atıp yılda 12 trilyon dolar milli gelir üreten bir ekonomik-finansal-diplomatik-teknolojik dev haline gelen ve nihayet Başkan Bush’un “Cheney’li-Rumsfeld’li-Wolfowitz’li Neocon’larıyla” önce Saddam’ı sinsice destekleyip “Kürtleri hardal gazıyla öldürten” sonra da Irak’ı işgal edip Saddam’ı asarak ve Irak’ı bölüp kukla bir Kürt devleti kurmak için Türk askerinin başına çuval geçiren ABD ile Türkiye stratejik ortak olacaklar.
Obama-Erdoğan arkadaşsa! ABD tarafından “eroin kaçakçısı ilan edilen” PKK’nın üst düzey 3 yöneticisi; Murat Karayılan, Zübeyir Aydar, Ali Rıza Altun’un Kandil’de yakalanıp Türkiye’ye, ibreti âlem için, getirilmesi lazım.
* Necati Doğru / Vatan
+++++
Yandaş medya terörü gizledi
Yandaş gazetelere ve televizyon kanallarına bakınca utanç duydum.
Bunlar; elbirliği ile PKK terörünü gizlemeye çalışıyorlar.
Ne yani; pisliğin üzerini örtünce koku çıkmayacak mı sanıyorsunuz?
Hele hele 7 erimizin şehit edildiği olayı görmezden gelenlere ne demeli?
Bunlar; İçişleri Bakanı’nın yaptığı sıradan bir konuşmayı 9 sütuna veriyorlar da şehitlerimizi kuş gözü kadar bir yere sıkıştırıyorlar.
Bu ne zihniyettir böyle?
Bir de böyle gazete çıkartanlar televizyonlarda, büyük düşünür gibi konuşturulmuyorlar mı?
Bir de bunlar Türkiye’ye yön vermeye kalkışmıyorlar mı?
İnsan bu kadar mı tarafgir olur olur?
Böyle militanlara gazeteci mi denilir?
* Rıza Zelyut / Güneş
+++++
Neden tutuklandı unuttular mı?
Bir süre önce Kandil’e çıkan Türkiye gazetesi muhabirleri, bu kez de Yaşar Kaya ile röportaj yapmış. Üstüne de manşetten “Kürt siyasetin önde gelen ismi” diye anonslamış. Aklınızı peynir ekmekle yemediyseniz, Yaşar Kaya’nın neden tutuklandığını, DEP’in neden kapatıldığını unutmuş olmalısınız!...
+++++
MİNİ YORUM
Böyle başa, böyle tarak...
Ana Haber Bültenlerine yansıyan şehit cenazeleri, feryat, figan ve isyanları, spikerlerin en buğulusundan anonslarını takip eden saatlerde hemen hemen bütün kanallar olağan yayın akışlarına uydular. Vur patlasın, çal oynasın. Bunlardan Flash TV, işi epey abartmış, çalgı, çengi sanırsın düğün-bayram. “Başbakan’ın bile milletin bağrına düşeni değil de Meksika ateşini tercih ettiği bir ülkede; çok mu?