Yabancı dilde eğitim
Seneler önce ODTÜ mezunu bir akademisyen arkadaşım İngiltere’de bir üniversitede araştırma yaptığı sırada bir İngiliz akademisyene Türkiye’de İngilizce eğitim yapan bir üniversitede okuduğunu söylediği zaman İngiliz akademisyen şaşırıyor ve soruyor: “Neden, Türkiye hiç sömürge olmadı ki?” İngilizce eğitimin ne anlama geldiğini hiç bu kadar çarpıcı ortaya koyan bir yaklaşım duymamıştım. Aradan geçen yıllar Türkiye’nin sömürge olmamasına rağmen İngilizce eğitimin, sömürge aydını türü bir aydının altyapısını hazırladığını gösterdi.
Ve üniversitelerimizde ne yazık ki, İngilizce eğitim gittikçe yayılıyor. Türkçe eğitim yapan üniversitelerde bile derslerin önemli bir kısmı İngilizce yapılmaya başlandı. Üstelik İngilizce ders veren veya İngilizce ders oranını artıran üniversitelere başvurular arttığı gibi üniversite giriş sınavlarında bu üniversitelerin giriş puanları artırılıyor. Yüksek puanla öğrenci alan üniversiteler, öğrenciler bizi seçsin diyerek İngilizce ders oranını artırıyorlar. Vakıf üniversiteleri ise rekabet ortamında seçilebilmek için İngilizce eğitim vermeyi bir şart olarak görüyorlar.
Türkiye’de Türklerin Türklere İngilizce eğitim verdiği sistem gittikçe yaygınlaşıyor. Tıp ve fen bilimlerinde İngilizce eğitimin faydaları ve zararları konusunda çok bir şey söyleyebilecek durumda değilim. Ancak sosyal bilimlerde İngilizce eğitim bir felaket yaratıyor. Bunları, kendisi Ankara Koleji’nde matematik, biyoloji, fizik gibi dersleri İngilizce almış, Almanya’da felsefe ve siyasal bilgiler eğitimi almış ve ABD’de üniversitede ders vermiş bir akademisyen olarak söylüyorum.
Bir yandan en yüksek puan ile sosyal bilimlerde öğrenci alan üniversitelerimize yolladığımız en çalışkan genç beyinleri, Türkçe düşünme ve yazma sürecinin dışına çıkarıyoruz. Bu üniversitelerdeki öğretim üyelerinin küçümsenmeyecek bir bölümü, yerli oryantalist, diğer bir ifade ile kendi ülkelerine ve toplumlarına bir Avrupalı ve Amerikalı gibi bakan insanlar oldukları için çocukları da bu şekilde yetiştiriyorlar. Bu öğretim üyeleri için ana hedef Türkiye’de ve Türkçe yayın yapmak değil. İngilizce ve ABD/İngiltere’de yayın yapmak. Üniversitelerin kurduğu sistem de öğretim üyelerini buna zorluyor. Türkiye’de yeterince dünya çapında yayın yapan İngilizce dergi olmadığı için bu bir zorunluluk haline geliyor.
Anılan ülkelerin dergilerinde Türkiye’nin menfaatlerini savunan makalelere çok itibar edilmediği için, önce Türkiye’ye karşı eleştirel, sonra kötüleyen bir dil benimseniyor, bir süre sonra da bu dil anılan öğretim üyesi tipinin karakteri oluyor. Kampüs tipinde ve kendi kendine sosyal anlamda yeterli olan bu üniversite tiplerinin 1918-1921 arasındaki işgal ordusu karargahlarından çok farkı yok. Bu en seçkin üniversitelerden birisinde 10 Kasım’da şenlik düzenleniyor. Yakalarında Türk bayrağı taşıyan az sayıda öğrenciye ise faşist deniliyor. Çünkü bu zihinsel yapıya göre Türk olmak faşist olmak sonucunu doğuruyor.
İngilizce eğitim yapan üniversitelerde kaçınılmaz olarak dersin içeriği de öğrencilerin anlaması için basitleştiriliyor. Aslında beyinleri çok daha yüksek bir bilgi seviyesini algılamaya hazır olan gençler, yabancı bir dilde eğitimden dolayı daha basit ve düşük seviyede bir bilgi ile besleniyorlar. Bir çok öğrenci, üniversitede birinci sınıfa geçmeden evvel bir senelik hazırlık aldıktan sonra birinci sınıfta İngilizce dersler ile karşılaşınca dersi anlamıyor. Esasen bir senelik bir hazırlık eğitimiyle yabancı bir dilde üniversite eğitimi almak mümkün değil. Türkçe eğitim verilen üniversitelerde bile öğrenciler, kendi dillerinde verilen derslerin bazı noktalarının tekrar anlatılmasını arzu ederken, yabancı dilde eğitim alan öğrencilerin durumunu düşünün. Bazı öğretim üyeleri, örneğin uluslararası ilişkiler dersinde hem dersi anlatıyor, hem de arada İngilizce kavramlar dersi veriyor. Dersin sonunda da genel istek üzerine İngilizce anlatılan ders 10-15 dakika Türkçe özetleniyor. Öğrenciler sınavlara çalışırken sınav metinlerini öğrenmek yerine ezberliyorlar. Gençlerimizi ve ülkenin geleceğini heba ediyoruz.