Ya Tanrı Amerika’yı yaratmasaydı!
Dünkü gazetelerin birinci sayfalarında ’Koca Amerikan Büyükelçisi lütfedip huzura çağırmışlar, sürmanşetten aşağısı kurtarmaz’ psikolojisiyle atılan başlıklara şöyle bir baktım da;
Çıta iyice düşmüş.
Nerede o Buckingham’ın, Beyaz Saray’ın balo salonlarında, Kraliçe yahut The Başkan manzarası önünde verilen “bahtiyarlık” pozları!
***
Her Allah’ın günü yıkadığı, yağladığı, cilaladığı iktidar, “Ben de dün gece işte, öyle aklıma esti, dostum Obama’yı aradım, biraz lafladık...” tafrasından “Randevu istedim bir yıl oldu sen vermez oldun” içerikli hasret türküleri yaka yaka, tepetaklak “stratejik çukur” a yuvarlanınca, demek böyle The Başkan’ın “elçisi” yle el sıkışabildiğine “şükretmek” düşüyor o ülkenin medyasına da!
***
ABD Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone bazı gazetelerin Ankara Temsilcilerinin, güya “gündeme ilişkin” soruları yanıtlamış.
Amerikan Büyükelçisi’yle “gündem” e dair ne sorabilirsiniz mesela;
- Irak’taki gölge iktidarınızı ne zaman sonlandıracaksınız?
- İran’ın kendi kendini savunma hakkına neden saygı duymuyorsunuz?
- Kürecik’i Amerikan toprağı ilan etmek neyin kafası?
- Beyaz Saray ufuklarında, İsrail’in hamiliğinden (veya sermaye gücünü baz alırsak himayesinden) çıkma konusunda bir ışık var mı?
- ABD, gelecek yüzyılda(!) Uluslararası Antlaşmalar’a riayet etmeyi düşünüyor mu? Bu olduğu takdirde “savaş suçlusu” sayılabilecek başkanlarını, bakanlarını, komutanlarını “yargılamaya/yargılatmaya” nasıl bakar?
- Petrole doymadınız mı?
Üslup açısından mübalağalı elbette ama üç aşağı beş yukarı böyle bir içerik olur herhalde “gazeteci” nin ajandasında!
-Tıfıl muhabir olsalar neyse de- anlı şanlı Ankara Temcilcileri’nin sorularına bakın bir de;
- “Türk adli sistemi” nin işleyişini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Türkiye’deki tutukluluk süreleri için ne diyorsunuz?
- Ordumuza komuta edecek subay kalmaması konusundaki düşünceniz?
Sanırsın Amerikan Büyükeçisi değil Türkiye’yi denetlemekle/el altından yönetmekle görevli sömürge valisi!
Karşısındakilerin bu “himmet” bekler halini görünce, eh ne yapsın dalgasını geçmiş Ricciardone de; hem sorma/sorgulama engelli zevatın zekasıyla, hem ülkeyi yöneten siyasi iktidarla hem de onlar üzerinden Türkiye ile elbette!
1 Mart tezkeresi, Türk ordusunun kaynaklarını, maddi-manevi donanımını millileştirme girişimleri, NATO’ya tam bağımlı olmamaya dönük alternatif işbirlikleri vs.den bağımsız gelişen bir süreçmiş gibi “Vah vah, nasıl oldu anlamak mümkün değil... Tuttunuz, bu ülkeyi koruma görevi verilmiş askerlerinize terörist dediniz..” diye bildiğin “kafa kırmış” Balyoz süreciyle! (Vur dedik, öldürdüler, yakında ABD menfaatleri için savaşacak Türk askeri de kalmayacak diyecek değil ya.)
PKK konusunda “Yaaaa, sizin bir de o derdiniz var değil mi? Ama biz ne yapabiliriz ki” diye safa yatmaları, laf İsrail’e gelince “Allah sizi inandırsın, siz ne biliyorsanız, ben de o kadarını biliyorum” diye karşısındakileri aptal yerine koymaya kalkışması!.. Sarai cinayetiyle ilgili olarak “Aaaa FBI da mı gelmiş; valla hiç haberim yok” tavrı...
Ülkesinin Suriye politikasına Fransız bir Amerikan Büyükelçisi olabilir mi! Hem de “Adana” geçmişli!
Bir tanesi bile “Nasıl yani” diye sormadığına, hadi sormadı, yazısında sorgulamadığına göre “yemiş” bizim Ankara Temsilcileri de iyi mi!
Ne diyeyim bilemedim;
Tanrı iyi ki Amerika’yı yarattı!
Ya yaratmasaydı;
Korkarım, bu arkadaşlar, bu kafayla “kurtarıcı” larını Olympos’ta arayacaklardı!
Şarapneli hissetmeyen Davutoğlu’nun
dikeni hissetmesi mümkün mü
Kerkük ziyaretinde Türkmenlere “Sizin burada tırnağınıza küçük bir diken batsa, onun acısını 75 milyon Türk Anadolu’da hisseder” diyen Dışişleri Bakanı’na birkaç basit sorum var:
Birkaç gün önce Kerkük’te, birkaç hafta önce de Tuzhurmatu’da “küçük bir diken” değil yakan, kavuran, delen, deşen şarapnel parçaları battı Türkmenlerin vücutlarına; kanlar içinde kıvranırlarken çektikleri acıyı herhangi hissettiniz mi?
“Esad zulmü”nden kurtardığınız Suriyeliler için beş yıldızlı çadırkentler yapmış, öğrenci olanına üniversite, terörist olanına silah ve “askeri eğitim” , Ermeni olanına Karabağ Türk topraklarında ikametgah; hangisine ne lazımsa tedarik eden yüksek duyarlılık sahibi iktidarınız, Irak’ta “Barzani zulmü” altındaki Türkmenler için herhangi bir “stratejik derinlik”li poltika geliştirdiniz mi?
Suikasta kurban giden Ahmet Salah Asker’in ailesine taziyeye giderken, düzenlenen intihar saldırısında yaralanan Kerkük Meclis Üyesi ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Sekreteri Münir Kafili, Irak Türkmen Cephesi Başkan Yardımcısı Ali Haşim Muhtaroğlu ve Salahattin Vali Yardımcısı Ahmet Koca İstanbul’da Bahçelievler’de tedavi altına; her şeyi geçtim, Filistin’de benzer saldırılara uğrayanların ardından hıçkıra hıçkıra ağlayan siz, elinize bir kolonyacık alıp da “geçmiş olsun” ziyaretine geldiniz mi?
MHP adına MYK üyeleri Musa Küçük ve Erol Gül ile Ülkü Ocakları İstanbul İl Başkanlığı yöneticilerinden başka arayan-soranları olmamış da burada!