Ya beraat ederlerse...

İlk savunmasında tahliye edilen Mahmut Öztürk’ün suçsuz olduğu anlaşılırsa, tutuklu kaldığı
1.5 yılı davanın gerçek savcısı Tayyip Erdoğan mı, ilginç savcısı Zekeriya Öz mü ödeyecek?

Adı: Mahmut..
Soyadı: Öztürk..
Durumu: Emekli astsubay..
Konumu: Ergenekon diye meşhur olan davada sanık...
18 aydır tutuklu imiş.. Dünkü gazeteler Mahmut Öztürk’ün salıverildiğini yazdılar... Mahmut Öztürk sorgusu yapılırken yargıçlara demiş ki:
- İddianamede (2455 sayfa) bana 1 sayfa yer ayrılmış...
Ömür boyu hapsim istenmiş...
Ortada delil yok..
18 aydır tutukluyum...
Peki, suçu ne?.. Mahmut Öztürk diyor ki:
- Tek suçum asker olmak...
Mahkeme emekli astsubayı tahliye ediyor... Emekli astsubay tahliye edildiği gün gazetecilere diyor ki:
- Yarın biraz tatil yapacağım, evde kahvaltı yapacağım, temiz havayı, ağaçları özledim, dolaşacağım...
Ve ekliyor:
- Hamsi yemeyi özledim...
Peki, 18 ay, daha başka deyişle 1.5 yıl tutuklu kalan astsubay emeklisi mahkemedeki ifadesinin hemen ardından tahliye edildiğine göre dava sonucunda beraat ederse ne olacak?..
İçerdeki 18 ayı ya da 1.5 yılı Mahmut Öztürk’e kim ödeyecek?..
Davanın gerçek savcısı Recep Tayyip Erdoğan mı?..
Yoksa davanın çok ilginç savcısı Zekeriya Öz mü?
Diyelim ki astsubay emeklisi Öztürk, ben bu satırları yazarken, temiz havayı ciğerlerine çekti, sabah kahvaltısını evde yaptı, belki de hamsi tavayı mideye indirdi...
Peki, Emekli Orgeneral Şener Eruygur ne yapıyor?..
Eruygur da tahliye edildi...
Ama, sabah kahvaltısını evinde yapamıyor..
Hastanede yatıyor..
Durumu nasıl?..
Tutuklanması gerekli miydi?..
Ergenekon davasının savcısı Recep Tayyip olduğuna göre bu sorunun yanıtını Erdoğan vermeli...
Ekleriyle birlikte 200 bin sayfayı aşkın bir iddianamede kendisine 1 sayfa ayrılmış sanığın mahkemedeki ifadesinin hemen ardından tahliye edilmiş olmasının hukukta anlamı nedir?..
Ne siz sorun..
Ne ben söyleyeyim..
Ergenekon davası gebe...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet


++++++

MeslektaŞlarI tarafIndan İktİdar baĞImlILIĞI ve yandaŞlIkla suçlanan Salİh Memecan İçİn söylenecek tek Şey kaldI:
Ailenizin karikatüristi
Salih Memecan’ın eşi AKP Milletvekili Nursuna Memecan ile birlikte Başbakan Erdoğan’a verdiği yemeği eleştiren Cumhuriyet gazetesi çizeri Musa Kart, “Genelde tüm gazeteciler, özelde ise tüm karikatüristler bağımsızlıklarına çok önem vermek zorundalar.
Siyasilere karşı mesafeli bir duruşa ihtiyaç var. Eğer kurduğunuz ilişkiler bağımsız değerlendirme şansımızı ortadan kaldırıyorsa, ortada çok vahim ve çok acıklı bir tablo var, demektir. Memecan’ın siyasilerle bu kadar yakın olmasını, kendisinin objektif değerlendirme yapmasına engel bir husus olarak değerlendiriyorum. Sadece bu yemekle ortaya çıkan bir durum değil bu. Çok uzun zamandır tarafsızlığını, bağımsızlığını ve objektif bakış açısını kaybettiğini görüyorum. Salih Memecan ile siyasi iktidar ilişkisi bir bağımlılık ilişkisi haline geldi.” dedi.
Hürriyet gazetesi çizeri Latif Demirci de sorumuzu “Şu an çok meşgulüm. Mutfakta hazırlık yapıyorum. Akşama George W. Bush ve ailesine veda yemeği vereceğim. Kusura bakmayın, cevap veremeyeceğim” diyerek yanıtladı.
* Şakir Aydın / Milliyet

++++++

Suç sayılmayan suçtan suçlu(!)
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Yeniçağ gazetesinde 14 Mayıs 2004’te çıkan yazısında kendisine “pervasız kabadayı” dediği için yazar Altemur Kılıç hakkında Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde tazminat davası açıyor. Mahkeme Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Osman
Tığraklı ve
Altemur Kılıç’ı 10.000’er YTL tazminat ödemeye mahkûm ediyor. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi bu kararı bozuyor... Davanın dönüp geldiği 14. Asliye Hukuk Mahkemesi de bu karara uyuyor... Böylelikle “pervasız kabadayı”
demenin suç olmadığı hususunda bir nevi içtihat oluşuyor. Altemur Kılıç da aklandığını sanıyor. Ne var ki avukatlara verdiği vekaletnamede, bir şekil hatası olmuş, bu yüzden Yargıtay’ın bozma kararına Altemur ağabey dahil edilmemiş! Erdoğan’ın avukatları bundan yararlanarak Altemur Kılıç’ı faizleriyle birlikte 20.000 YTL’yi aşan tazminat ödemeye mahkum ettiriyor... Kılıç’ın avukatları tekrar Yargıtay’a gidiyor... Yargıtay 4. Dairesi, bu defa “yargılamanın iadesi” davasını reddediyor...
Ve suç sayılmayan suçtan dolayı Altemur Ağabey’in emekli maaşının yatırıldığı banka hesabına haciz konuyor... Bu nasıl iş?
* Melih Aşık / Milliyet


++++++

Saç saça da yoluşacak mısınız?
Erdoğan’ın ‘dizinin dibi’ni paylaşamadılar. Prof. Vergin kendisi için “Her zaman doğru sandalyede olmak maharet ister” diyen Çintay’ı rezil etti: “Gazeteci bozuntusu, kompleksli, kıskanç...


Allah’tan Nursuna ve Salih Memecan’ın davetini anlatan yazınızı bir arkadaşım yolladı da aşağılık kompleksiyle kıskançlığın bir araya gelince nelere kadir olduğunu görebildim. Şöyle yazmışsınız: ’Nur Vergin (Gözlerini kısıp hedefe kilitlenirler: En mühim adamın dibi! Her zaman doğru sandalyede olmak maharet ister).’ Beşinci sınıf dedikoducunun dahi yazmaya tenezzül etmeyeceği bu yazı, eminim, davet sahibi Memecan’ları üzmüştür. Çünkü Nursuna Memecan davet edilmemi özellikle Başbakan’ın istediğini vurgulayarak belirttiydi. Salona girdiğimde Başbakan ayağa kalktı ve bana yanındaki yeri verdi. Ne
yapacaktım, yani? ’Hayır oturmam, siz yanınıza şu adaşım gazeteci bozuntusunu mu alın?’ diyecektim?
Evet, küçük hanım, ben oturmadım. O, beni yanına oturttu... Belirli bir terbiye görmüş insanlar kendiliklerinden gidip bir Başbakan’ın yanına oturmazlar... İtibar, bugün örneğini gördüğüm yazılarınızla elde edilmiyor. Yazınızı okuyanlar ne kadar haset dolu, cahil ve de yalancı biri olduğunuzu teslim etmişlerdir... İtibar sahibi olmak eş durumundan katıldığınız davetteki misafirler hakkında olumsuz yorumlar yazarak olmuyor. Başbakan’la görüşürsem hasedinizi dindirmek için sizi de adam yerine koymasını rica edeceğim.”
* Prof. Nur Vergin


++++++

İvedikler son düzlükte
Kocasındaki çiğliği ve karısındaki terbiyesizliğin kaynağını biliyorum. Üye kabul edildikleri kulüplerden kovuldular. Terbiyesizlikleri ve şımarıklıklarıyla insanları kendilerinden uzaklaştırdılar. Kadının bir ara en yakın arkadaşına kazık atacak kadar hırstan gözü dönmüştü; bugün nefretle anılıyor. Adam bir ara medyadan tamamen dışlandı, uzun süre işsiz kaldı, jest olsun diye kontenjandan işe alındığında ilk işi “Genel Yayın Yönetmen yardımcısı olacağım” diye yalanlar söylemekti. Editör oldu. Şimdi de Başbakan tarafından üstleri çizildi. “Bu adamla bir daha beni yan yana getirmeyin” demiş. Öfkelerinin sebebi bu: Sığındıkları son kaleden de kovuluyorlar. İkisi de yüzeysel, ikisi de cehalet denizinde yüzüyor. Bu yüzden beleşe, kendi kalemlerini promosyona satabiliyorlar. Kocanın söyleyecek sözü kalmadı. Rezilliğini etrafa küfrederek örtmeye çalışıyor.
* Oray Eğin / Akşam


++++++


Söz ve bedel
Engin Ardıç’ın seyir defteri... 21 Kasım 2008. 17. Gün; hala anırmadı!
Dün, gerçek bir aidiyet duygusuyla yazdığına inandım. Diyordu ki: “Kurallara uymayı sevmeyiz biz... Bedel ödemeyi de sevmeyiz... ” Bu genellemeyi, bütünün parçası olma ve içinde erime arzusuyla yazdığını tahmin edebiliyorum.. Ama erdemli insanların ülkesi burası, senin kural dediğin IMF veya AB dayatmalarını sevmeyebiliriz ama bin yıllardır birarada yaşamamızı sağlayan birbirimize güvenmemizi, inanmamızı sağlayan kurallara seve seve uyarız. Sözünün eri olmak da o kurallar arasındadır... Sözünde durmayanlar, sevsin veya sevmesinler bedelini elbette öderler... O bedel ’anırmak’ olsa bile!

++++++

Yandaş medyaya ne suç var, ne ceza
Akşam muhabiri Ufuk Türkyılmaz Ergenekon davasında gizliliği ihlalden hapis cezası alınca, odatv.com’un tepkisi şöyle oldu: “Türkyılmaz, jet hızıyla yargılanıp ‘gizliliği ihlal’ suçundan bir yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Oysa yandaş medya bu davanın gözaltıları başladığından beri her gün gizliliği ihlal ediyor.”
Odatv.com, Zihni Çakır’ı hapse mahkum eden Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Hakkı Yalçınkaya’nın telefon konuşmalarının
manşetten yayımlanmasını örnek göstererek, bunu yapanların bir yaptırımla karşılaşıp karşılaşmayacaklarını sorguladı.
Ümraniye Soruşturmasının ilk gününden itibaren sayısız insanın hayatını kabusa çeviren medya terörünün ele başılığını üstlenen yandaş medya ne zaman bu cezalandırma sürecine dahil olacak? Yandaşlara ceza verme cüreti gösteren hakimlerin, iddianame hazırlayan savcıların linç edilmek tehlikesiyle karşı karşıya kalmayacağının garantisi verildiği zaman mı?

++++++


MİNİ YORUM
‘Yeni Akşam’ vurgusu yaptı

Akşam Gazetesi’nin çiçeği burnunda Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya, yeni unvanı ile ilk yazısını yazdı. ‘Nasıl bir Akşam’ başlıklı yazıdan birkaç satır aktarıyorum: “Gazete okumanın heyecanını geri getireceğiz. Sürprizlere açık bir gazete göreceksiniz. Gücümü gazetecilikten alacağım, sadece gazetecilikten. Asla halktan kopuk bir gazete yapmayacağım. Halk için gazete yapacağız.” Bu satırları okuyanlar soracaktır: Küçükkaya’nın ‘gazeteciliğe yanında başladım’ dediği Serdar Turgut döneminde Akşam “heyecansız, halk
için çıkmayan, gücünü gazetecilik dışında bir yerden alan” bir gazete miydi?
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları