XXX’leri titreten adam(!)
“Edelman’ın özel görüştüğü yazarlar ve yöneticiler arasında olmadım” diyen Fehmi Koru, WikiLeaks belgelerinde kod adları verilen jurnalci gazetecilere “ben yanarsam sizi de yakarım” mesajı mı yolladı
Büyük fırsat kaçtı... Fehmi Koru’lu Yazıişleri’nde fon müziği olarak Pembe Panter jeneriğinin bildik melodisi kullanılmalıydı bence; dırım, dırım, dııı-dı, dııı-dı, dııı-dı, dııı-dı, dııııı dıııdı-dıdım!
Mevzu bir gerilim animasyonu kurgusunda ilerliyor. Müfettiş Clouseau her geçen saniye biraz daha yaklaşıyor Phantom’a. Adımları hızlandıkça jenerikteki müzğin ritmi de yükseliyor; dıı-dı, dııı-dı, dııı-dı, dııııım, dııdıdırım!
Koru bizi biraz çocukluğumuza, biraz (kovulma hadisesine kadarki konumuna binaen) 007 filmlerine, biraz da o yanık türküye sürüklüyor bugünlerde:
“Kendim ettim kendim buldum!..”
Şu sıralar medyadaki “jeo-stratejik konumu”nu hayli ilginç yani. Teknik-taktik açılımına bakınca “yeni bir Aykut Hoca doğuyor ahali” müjdesi bile verebiliriz, o derece! Ki hazır “transfer” de beklerken Aziz Yıldırım’ın aklının bir köşesinde bulunsun.
* * *
Şaka bir yana, bugün durduğu yerde “yalnız” kalmak niyetinde olmadığı, bunun için de A, B, C planları olduğu belli Koru’nun!
-Aylar boyunca, Ümraniye operasyonunun, aslında 1 Mart tezkeresini milat alan bir intikam/tasfiye operasyonu olduğunu iddia edenleri ti’ye aldığına, “yok, yoook Ergenekoncular tezkereye karşı değildi tam tersine şu tezkere geçse de bize de hükümeti devirmek için gün doğsa diye ellerini ovuşturuyorlardı” diye yazdığına, bunun bir meşruiyet sorunu yaratıp yaratmayacağına aldırmaksızın- can havliyle bir “tezkere karşıtları” cephesi oluşturmaya çalışıyor, “dayanmak”, “destek almak”, “tutunmak” için.
Mesela Deniz Baykal’ın da “kendisi gibi” tezkereye karşı çıktığını hatırlatıyor ve “kaset olayı”nı bununla ilişkilendirerek eski CHP liderini dahi kapsayan bir “mağduriyet ittifakı”ndan medet umuyor.
Sonra canlı yayında karşısında oturan Ruşen Çakır’ın da “kendisi gibi” tezkereye karşı çıktığını hatırlatıyor ve “tetikte olmasını” tavsiye ederek onu, onun şahsında aynı konumdaki “öteki” gazetecileri işkillendiriyor...
“1 Mart tezkeresi Amerika’da dünyaya nizamat vermek üzere harekete geçmiş olan o neo-con takımının hiçbir zaman unutmadığı bir yenilgi. Türkiye’nin o kargaşa içine girmemesi bugün o Amerikan projesini ortadan kaldırdığı gibi dünyayı da bir tehlikeden berhava etmiş oldu. Bunu unutmadılar” derken hani nerdeyse yumruk yaptığı sol elini havaya kaldırıp basacak narayı:
“Kahrolsun Amerikan emperyalizmi!”
* * *
Peki ya tutmazsa?
İşte bu ihtimale karşı birşey daha yapıyor Fehmi Koru... Sinyal çakıyor... Aba altından sopa gösteriyor... Hedefi işaret ediyor... Düşerken “tek başına” olmayacağını, ellerinin mutlaka birilerinin yakasında olacağını ima ediyor. Koru’nun Çakır’a söylediği ve dün kimi gazetelerin de dikkat çektiği şu sözleri işte bu yüzden çok önemli: “Edelman daha Türkiye’ye gelmeden önce benim yakın takibimde olan Amerikan diplomatlarından biriydi. Edelman’ın özel görüştüğü yazarlar ve yöneticiler arasında olmadım. Kendisiyle topluluklar içinde aynı ortamda bulundum, o kadar. Yani Edelman’la benim kişisel olarak yakın denilebilecek ilişkim yok. ”
Koru “Edelman’ın özel görüştüğü yazarlar ve yöneticiler arasında olmadım” derken “Edelman’ın özel görüştüğü yazarlar ve yöneticiler var” demiş oluyor doğal olarak. “Ben kendisiyle topluluklar içinde aynı ortamda bulundum” derken, “Siz asıl onunla tenhalarda buluşanlara bakın” demiş oluyor... Şimdilik... İşler planladığı gibi gitmezse şimdilik “işaret” etmekle yetindiği “xxx”leri deşifre eder mi Koru? Eder mi eder!
Ahmet Hakan “Dünyayı titreten adam” demiş ama Koru bence “XXX’leri titreten adam” artık.
WikiLeaks depremi asıl şimdi vuracak Türkiye’yi; Hasan Cemal’in dişlerinden mi, Cengiz Çandar’ın dizlerinden mi bilemem... Hürriyet’in tepesinden mi, Habertürk’ün köşesinden mi, Taraf’ın tam kalbinden mi onu ben diyemem;
Ama kulak verin duyacaksınız; zangır zangır titriyor birileri?
+++
Sonunda başardı
herkes onu konuşuyor
Meğer bu bir Birleşik Devletler operasyonu imiş. Doğrusu yakışır Fehmi Abi’ye... Hiç onun gibi büyük bir köşe yazarının gazetesiyle ilişkisi öyle kıytırık nedenlerle kesilir mi? Ve fakat... Benim bu işte anlamadığım bir iş var: Eğer çıkıp “Bu bir kuyruklu yalan... İspatlamayan şerefsizdir...” falan deseydi... CIA-MOSSAD ortak operasyonu güm diye çökecekti. Acaba neden bu yolu tercih etmedi?
* Ahmet Hakan / Hürriyet
Amerikalıların bir intikam listesi varsa bile, Fehmi Koru’ya en azından yılın şu
zamanları sıra gelmeyecek kadar uzundur. (...) Kendisi bile bunun bir intikam operasyonu olabileceğini düşünüyor. Ama ikna etmiyor beni. l Akif Beki / Radikal
Kapı önüne konulmasına rağmen Fehmi Koru Yeni Şafak’a övgüler dizdi. Saklanması gereken bir sır mı var?
* Ayhan Bozkurt / odatv.com
Karşısında olduğu insanların adamı olmak çamuruyla karşılaştı. Belaltının dik alası. Sonunda büyük emeğinin geçtiği gazetesinden ayrılmak zorunda kaldı. Koru kalibresindeki birinin uzun süre yazıdan kopması mümkün değil. En kısa zamanda geri dönüp yokluğunda havlayan çakallara hak ettiği cevabı vereceğinden eminim.
* Ergun Babahan / Star
Bana göre, Koru’nun gidişi “Erdoğan-Gül mücadelesi” nde yeni raunt, yeni kurban. Koru, zaten “Gül’e yakınlık” tan ötürü Erdoğan’ın pek hoşlanmadığı bir isim olmadı mı? Ama Wikileaks yığını arasında öyle bir belge var ki... ABD Büyükelçiliği bir “gazeteci” ye dayanarak kriptolamış. 7 Mayıs 2007 tarihli belge adeta “Gül propagandası”. (...) Bu belgenin sonu şu “yorum” la bitiyor: “Gül’ün bu tasviri bir kişinin görüşü. Gül ailesini uzun süredir tanıyan birinin.” Kimbilir, Elçilik belki de yaş ile “koru” yu ayırıyor!
* Umur Talu / Habertürk
+++
‘Atatürk’süz Başkent’e tepki yağıyor
O’nun gelişi AKP’nin gidişidir
“Atatürk’ün Ankara’ya gelişi...” Bu küçük cümlenin Atatürk karşıtı yobazların ruhlarında ne denli travma yarattığını bilemezsiniz...Tarikatların, medreselerin, şıhların, mollaların, dergâhların hâkimiyeti... Din adı altında bir ulusun iliklerine kadar emilerek sömürülmesi... Yobazların ilkel kara düzeni... Tümü o “geliş” ile gidiyor... Ellerinden gelse her sene o gün, tam tersi için törenler-kutlamalar-şenlikler yapacaklar: “Atatürk’ün Ankara’dan gidişi...” (...) Ben o güzergâhın her gün iki kez yolcusuyum. AKP Genel Merkezi de o güzergâhtadır... Zırt pırt trafik durdurulur, yollar kesilir, ara çıkışlar engellenir, ambulanslar, hastalar, okul çocukları bekletilir... Camdan başını uzatanlar sorar: “Niye tıkandık?..” “Geliş...” “Kim?..” “Tayyip Erdoğan, partiye geliyor...”
Atatürk’ün “geliş”ini sevmiyorlar... Çünkü “gelişin” ruhu dahi gözükse, biliyorlar ki bu kendileri için “gidiş” anlamına gelir... Zaten 8 yıldan beri sinsi sinsi yaptıkları şey Atatürk’ün “gidişi”ni sağlamak değilse ne?.. “Atatürk gelmemiş gibi” olsun istiyorlardır... “Geliş”ten bu kadar korkmaları dahi “gidiş”in teminatıdır...
* Bekir Coşkun / Cumhuriyet
+++
Kuvvacı halk cezalandırılıyor
Ankara’da trafik gece gündüz her gün tıkanıyor. Devlet büyüklerinin geçtiği yollar kesiliyor, araçlar ve yayalar uzun uzun böyüğün geçmesini bekliyor. Buna alışık Ankara halkı yılda bir kez Atatürk’ün Ankara’ya gelişi kutlanırken mi rahatsız olacak? Genel yaşama gelince.. Atatürk’ü anmak genel yaşamı olumsuz etkilemez, güçlendirir. Atatürk’ün Ankara’ya gelişi, Kurtuluş Savaşı dönemindeki en önemli aşamalardan biridir. Çünkü Millet Meclisi Ankara’da kurulacak, savaş buradan yönetilecek, başkent Ankara olacaktır. Ankaralılar 91 yıl önce Atatürk’ü Ankara kapısında karşıladılar, bağırlarına bastılar. Birileri şimdi adeta onları cezalandırmak istiyor...
* Melih Aşık / Milliyet
+++
Ankara valisi özür dilesin
78 yıldır trafik sorunu yaşatmayan ve bu yüzden serbest olan yürüyüş neden bu sene yasaklandı? Bu konuda Ankaralılar herhangi bir şikâyette mi bulundu? Bu kararı doğrudan siz mi aldınız, herhangi bir üst makamdan talimat mı geldi? İptalin nedeni, Dikmen’de geçen yıl yapılan kutlamalarda Kara Harp Okulu öğrencilerinin “Her Şey Vatan İçin”, “Ne Mutlu Türk’üm Diyene”, “Vatan Sana Canım Feda” ve “Vatan, Şeref, Vazife, Sevgi” şeklinde tempo tutmaları olabilir mi? (...) Elbette herkes gibi siz de bir “birey” olarak askerin Ankara sokaklarında “Her şey vatan için” diye bağırmasından rahatsız olabilirsiniz... Ama bir kamu yöneticisi olarak bundan rahatsız olmaya, hakkınız yok. (...)Ya çıkıp dünkü yasakları koymaktaki “haklı gerekçelerinizi” anlatın ve bizi ikna edin... Ya da özür dileyin!
* Mustafa Mutlu / Vatan
+++
Meğer ‘Küçük prens’ olmak istiyormuş
Yeniçağ’ın huyudur; yerli liboşlar ne zaman “dahiyane” bir “demokrasi projesi” geliştirse derhal onun “tarihteki karşılığı”nı bulur, arşivden çıkarır ve yüzlerine vurur: İtiraf edin yüz yıllık planın çağdaş kuklalarısınız! Mehmet Altan’ın dünkü “Prens Sabahattin” yazısı, hem bu yönde atılan manşetlerin ne kadar yerinde olduğunun tescili, hem de II.Cumhuriyetçiyiz diye ortaya çıkan grubun “Yeni Prens Sabahattin’ler olabilmek” gayretinin itirafı oldu.
Buyrun kendi gözlerinizle görün:
“Hanedandan olduğu için Batılılar onu ’Prens’olarak bilirler, sonra da bu unvanla anıldı. Ancak, Prens, fikirleri itibarıyla Jön Türklerin çoğundan ayrı düşmüştü.
Sonradan İttihat Terakki çizgisini belirleyecek olan merkeziyetçi anlayışa karşı, ’âdem-i merkeziyetçiliği’ savunuyordu. Fransa modeline karşı İngiltere modelini öneriyordu. Anglo-Saksonların, özel teşebbüs ve yerinden yönetim modelinin Türkiye’yi (yani o zamanki Osmanlı) kurtaracağını iddia ediyordu. Siyasi çizgisini de, ilişkilerini de bu anlayış belirledi.
Liberal görüşleri savunan Ahrar Fırkası’nı destekledi ve perde arkasından yönetti. Ahrar, âdem-i merkeziyet görüşü nedeniyle bölücülükle suçlandı.
TBMM’de yapılan bütçe görüşmelerinin ardından bir kapanış konuşması yapan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın:
”Ben belediyecilikten geldim. Âdemimerkeziyetçiliği savunan birisiyim“ dediğini duydum...
Prens Sabahattin’i ve Teşebbüs-i Şahsi ve Âdem-i Merkeziyet Cemiyeti’nin 1906 tarihli programını bu nedenle anımsadım... Geçenlerde, ”Prens Sabahattin bugün yaşasaydı, 100 yıl önce söylediklerinden dolayı başı belaya girerdi.“ demiştim...
Prens Sabahattin hala bizlerin ilerisinde...”
+++
Orduya sövmeden
aydın olunmaz...
Bu ülkenin aydınları Genelkurmay’ın bildirisini fırsat bilip Ordu’yu aşağılamaya, yıpratmaya, yok etmeye yönelik bir bildiri yayınladılar..
Asker “Anayasa ve Cumhuriyet’i kollamaya ve korumaya kararlı olduğunu” açıkladı diye “Sana ne?.. Haddini bil.. Kes sesini.. Otur oturduğun yerde, işine bak” dediler..
... Bu ülkede aydın olmanın, demokrat olmanın yolu, orduya sövmekten geçiyor dostlar.. Önce sallıyor, sonra birbirlerini arıyorlar.. “Okudun mu, bugün nasıl geçirdim!..”
Sevsinler demokratlığınızı..
* Hıncal Uluç / Sabah
+++
‘Cumhuriyet’e geçmiş olsun’
Başlığı “Cumhuriyet okurları” attı.
Hem gazeteye, hem Faraç’a, hem de bizlere yolladıkları protesto mesajlarının “ortak” cümlesi buydu:
“Cumhuriyet’e geçmiş olsun!”
Sert, incitici ama en gerçek haliyle özetlemek gerekirse olan biteni:
Geçtiğimiz hafta Kubilay’ın şehit edilişi dolayısıyla kaleme aldığı yazısı sansürlenen Mehmet Faraç, dün 26 yıldır çalıştığı Cumhuriyet gazetesinden kovuldu!
Haberi alır almaz aradık. Uzun süre “meşgul” tonu verdi telefonu. Nihayet telefonun öbür ucunda duyduğumuzda sesini; o alıştığımız içi içine sığmayan, heyecanlı adamdan eser yoktu. Hiç “yıkılmadı ayakta” edebiyatı yapamayacağım. Benim konuştuğum Mehmet Faraç yıkılmıştı, üzgündü; çok üzgündü hem de. Kendisi için ayrı, gazetesi için ayrı, vatanı için ayrı acı çekiyordu. “Federasyon uğruna bir dizayn çalışması” adını koydu büyük fotoğrafa.
Ona göre hem CHP’den hem de Cumhuriyet gazetesinden Ümraniye Operasyonu’yla başlayan dönemin meyveleri toplanıyordu. Ne Mustafa Balbay’ın cezaevinde oluşu, ne de İlhan Selçuk’un yaşadıkları “tesadüf” değildi. “Balbay’ı Silivri’ye gönderenler bugün Faraç’ı evine yolluyor” derken sesi titredi.
Soros’un Çocukları diye kitap yazıp, “Cumhuriyet”in Soros’a teslim oluşunun üzerini örttüğüne inandığı Hikmet Çetinkaya’nın “Ya ben, ya o!” restine kurban edildiğini düşünüyordu.
Ne bir açıklama, ne bir veda konuşması, ne bir mahçubiyet, ne helalleşme... Bir muhasebe çalışanının “İş akdiniz fehedildi” cümlesiyle bitmişti herşey. Belli ki işin ideolojik yönü kadar bu üslup da incitmişti Faraç’ı. Gazete yöneticilerinden gizli saklı, kişisel sitelerinden yollanan “seni seviyoruz” yazılarının hiçbir değeri yoktu...
“Gazetenin uyguladığı sansürü medyayla paylaşması”ndan ziyade, “sansür”ü yiyen yazının “içeriği”ne bağlıyordu “gönderilişi”ni. Yine de sormadan edemedi: “Siz şimdi nasıl ”Türkiye’nin aydınlık insanları size Cumhuriyet yakışır“ diyeceksiniz? Aydınlık insanlara sansürcü cumhuriyet yakışır mı?”
Faraç’la konuşurken aklımda Bekir Coşkun’un bugün bu sayfada da paylaştığımız yazısı vardı; “Atatürk’ün gelişi onların gidişidir” diyordu “Cumhuriyet düşmanı” iktidarı kast ederek...
Ya Atatürk değerlerini savunan kalemlerin gidişi, bu gidiş neyin gelişidir?
+++
Bu satırları
sansürlenmişti
“...PKK yandaşları ile tarikat şeyhine saygılarını sunan Nakşibendi torunları, Cumhuriyet’in en önemli kalesine sızarken aynı yerde Atatürkçü, ulusalcı, Kemalist evlatların başlarının kesilmeye devam ettiğini anımsatmak istedim!.. En acısı da bu üçüncüsü olsa gerek!..
Atatürk’ün en büyük eseri “özerklik” tuzağındayken, Büyük Önder’in partisi Güneydoğu’nun yeniden yapılandırılması uğruna dizayn edilirken; Truva atlarının yularından tutup Cumhuriyet’in kalesine sokan işbirlikçi seyisler ülke tamamen kuşatıldığında; laiklikten, Atatürkçülükten ödün vermeyen namuslu kitlelere kesinlikle hesap verecektir!.. Ben şimdilik tüm bu gaflet ve hatta hıyanet yaşanırken, “kol kırılır yen içinde kalır” hastalığına kapılıp çevrelerine at gözlüğüyle bakanları, “uyanın artıkkkk!..” diye bir kez daha uyarmak istedim!..”
+++
MİNİ YORUM
Falcı ayarı vermiş
İnternet siteleri bu kehanetleri “The Economist’in Türkiye Falı” diye verdi ama ben kürenin başında ufacık tefecik, karacık kurucuk bir melez güzeli görüyorum: “ Türkiye 2011’de her zamankinden daha büyük bir rol oynayacak. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi, 2011 yazında yapılacak seçimlerde bir kez daha başarıya götürecek. Gücünü yeniden tazelemiş bir başbakan olarak Erdoğan, özünde hala 1980 darbesinden sonra yazılan metin olan anayasayı değiştirmek için çalışmalara başlayacak.” Bu “ince ayar” dan sonra dile AKP’den ne dilersen Amberin! Bu motivasyonla olmazsa ne zaman olur beklediğin “güzel şeyler”.