Washington şaşkın, Londra telaşlı...
Geçtiğimiz hafta bu sütunlardan “Terör bayiliklerini kim dağıtıyor” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Değerli dostum Poyraz Gürson’un Orta Doğu üzerine analizlerinden bahsetmiştim. Mürekkebi kurumadı henüz. Geçtiğimiz gün ABD’li gazetecinin IŞİD tarafından infazını bütün dünya ibretle izledi. Kelleyi kesen İngiliz, kellesi göğsünün üzerine konan kurban ise Amerikalı. Görüntüleri izleyen ABD Başkanı Obama, cenaze töreni tarzı bir açıklama ile yetinirken, İngiltere Başbakanı David Cameron tatilini yarıda kesip Londra’ya döndü. Bizimki ise Urla’daki villada dinleniyor. Cameron’un tatili yarıda kesme sebebi ABD’li gazetecinin ölümü değil. Günümüz Lawrence’ının deşifre oluşunun paniğinden olmasın. Yüzyıl önceki yüzbaşı Lawrence’ın yerine bugün Londra aksanı ile konuşan gazeteci George maden mühendisi Peter olamaz mı? Sonuçta güneşin batmadığı imparatorluğun 007 James Bond’u, Sherlock Holmes’u efsanedir. Söz konusu emperyalizm ise Orta Doğu’yu karıştırmak ise adı Lawrence olmuş ya da Bond fark etmez. Tehlikeli görevlerde film deşifre olunca biter. Bir nevi “Görevimiz Tehlike” dizisindeki kasetin kendini imha etmesi gibi. Fakat teknoloji ilerleyince kaset yansa bile bir parçasında iz bırakabiliyor. Dedik ya dijital çağda dijital terör. İngiliz celladın Amerikalı kurbanını gırtlaklaması Orta Doğu’yu istikrarsızlaştırıp haritaları yeniden masada cetvel ile oluşturmaya çalışanların suç üstü yakalanması değil mi? Doğrusu kurgusuyla kostümü ve oyuncularıyla başarılı bir gerilim seti gibi. İngilizlerin James Bond’u var da Amerikalıların Silver Stallone’si yok mu? Maşallahı var günü gelince Rocky olur, günü geldiğinde İlkkan hem de suare matine demeden beş altı film birden. Vietnam’daki İlkkan, Afganistan’da da neler yapmıştı neler. Aksiyon konusunda bizim Polat Alemdar, Stallone’nin çırağı bile olamaz. İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşandığı iddia edilen bir öyküden hareket ederek “Er Ryan’ı Kurtarmak” filmini bütün dünyaya ağzı açık izleten Hollywood sektörü IŞİD’li canavarlara karşı bir film çekip ABD’nin adaletini insan hakları ve kudretini sergilemezse iki elim yakalarında olur. Saray kahvaltılarından sanal intikamcılığa kadar geçer akçe olan hırtlar vadisi de IŞİD seferi hümayuna çıkıp Musul’daki rehineleri kurtarmazsa yazıklar olsun.
Bayilik dağıtmak kolay iş değil. Koca koca otomobil firmaları yüz binlerce aracı geri çağırıp arıza gideriyor ya da değiştiriyor. Tüketici hakkı diye bir şey var. Sonuçta bayilik veriyorsan sorumluluğunu yerine getireceksin. IŞİD’in mücitleri çuvalladı bu konuda. Bayilik verdikleri şubeler merkezi dinlemiyor. Afganistan’daki yeşil kuşak projesinde olduğu gibi kontrolden çıktılar. Topyekun imha edilmeyeceğine göre başka taraflara yönlendirme zamanı gelmiştir. Ne garip şey şu bayilik. Atsan atılmıyor, satsan satılmıyor. Marka olmanın bedelini ödemekten başka çare yok. Washington şaşkın, Londra telaşta Ankara ise her zaman olduğu gibi seyrediyor. Vaziyet benim penceremden böyle görünüyor.