Virüs mahallesi olarak Boğaziçi(!)

Mevzu, Boğaziçi Üniversitesi'ne, KHK'yle düzenlenen yetkiler kullanılarak, -seçim ve seçim sonucuna saygı duyma işi zaten tarih oldu da- üniversite içinden hiçkimsenin fikri de sorulmadan, bilgilendirme zahmetinde dahi bulunulmadan, dışarıdan, "Sürpriiiiiz" tonunda, "Şapkadan rektör çıkarma" çağrışımına yol açacak şekilde yapılan atamaydı.

O günden bugüne, kim "Boğaziçi…" demeye kalkışsa;

LGBT-i tartışıldı.

Metallica tartışıldı.

Canan Kaftancıoğlu tartışıldı.

Kabe resmi tartışıldı.

Kampüsteki mescidin kapısı tartışıldı.

Gelin görün ki, bir türlü, kamuoyu önünde "esasa" girilmesi riski alınamadı.

Neye tepki gösteriliyor?

Dahası kim tepki gösteriyor?

Organize biçimde gözden kaçırıldı.

Vakanın, "sokaktaki vatandaş" diye klişeleşen profil nezdinde, "Dış güçlerin maşası olmuş, bir grup dinsiz, imansız, gomünüst, DEV-YOL yahut SOL'cu, homo, anarşiğin, 'yerli ve milli ve dindar' rektöre tahammülsüzlüğü"nden ibaretmiş sanılması için başvurulmayan algı operasyonu kalmadı.

***

Boğaziçi Üniversitesi'nin "geleneğinden gelme", öğrenciliğinden "Boğaziçili" ve bir hayli de tecrübeli öğretim üyelerinden biriyle konuştum dün.

"Üniversitelerin özerkliğini, özgürlüğünü ve demokratik değerleri ihlal eden atamaya karşı akademik duruş sergilemeye devam ediyoruz" dedi.

"Akademik duruş" dediği, her iş günü, saat tam 12.00'de yüzlerce öğretim üyesinin, her gün ve sayıları artar şekilde, Rektörlük binasına sırtlarını dönerek, öylece durması.

Bu protesto sırasında, maruz kaldıkları dayatmayı kabul etmeyeceklerini ve buna itirazdan vazgeçmeyeceklerini bildirmek dışında hiçbir şey yapmıyor öğretim üyeleri.

"O kadar meşru, o kadar yasal ve o kadar sinir bozuyor ki.." diye anlatıyor konuştuğum profesör "duruş"larını.

***

Sonuç?

"Sonuç değişmediğine göre daha ne kadar devam edeceksiniz?" Diye soruyorum.

Pek katılmıyor sonucun değişmediğine.

Rektörün hâlâ atayacak bir yardımcı bulamamış olması, bu göreve teklif ettiği her öğretim üyesinin istinasız şekilde kendisine "İstifa et" demesi… Bunların tamamının şimdiden "Akademik tarihe geçen olaylar" olduğunu söylüyor ve "Gittiği yere kadar gidecek" diyor.

Bu arada, rektör yardımcısını da, dışarıdan kadro taşıtıp, onu atama yoluna başvurabileceğini ama bunun mevcut krizi derinleştirmekten başka işe yaramayacağını düşünüyor, konuştuğum öğretim üyesi.

***

"Boğaziçililik" diye bir kavram etrafında dönüyor ya bütün polemikler…

"Kabe'ye saygısızlık(!)" örneği üzerinden anlatmaya çalışıyor:

- Öğrenciler, bazen çok akıllıca tepkiler geliştirebildikleri gibi, bazen çok saçma sapan şeyler de yapabilirler… Bir grup öğrenci resim sergisi açıyor. Dindar, İslamcı başka bir grup öğrenci de, sergilenen resimlerden birini dini değerlerine hakaret algılıyor. "Bu bizi incitiyor" diyor. Sergiyi açan öğrenciler "Ama bu sanat, özgürlüj" gibi bir cevap veriyor. Bu böyle birkaç gün devam ediyor, sonuçta anlaşamıyorlar. Boğaziçi'nde "Öğrenci Dekanlığı" diye bir şey vardır. Normalde, bu gibi durumlarda Öğrenci Dekanı iki grupla da konuşur, incinenlere bir şeyler söyler, diğerlerine "Siz de böyle yapın" der, polise gitmeden, sosyal medyaya taşımadan kendi aralarında çözerler. Ama şimdi bunu yapacak kimse olmadığı için… Üzerine bir de olayı fıştaklayıcı bir tavır sergilendiği için, Boğaziçi'nin tarihinde olmayan olaylar olmaya başladı. Ortada o öğrencilerin incinebileceği bir şey var mı? Evet olabilir. Ama bunun yolu, polis, tutuklama vs. olmaz. Sorsanız, resmi ben de beğenmedim; çirkin bir şey… Zaten tutuklanan öğrenciler, resmi yapan kişiler de değil! Üniversitede polisin yeri de yoktu, gereği de yoktu. Rektörün "Boğaziçili" olmasının delili, 1 ayda üniversiteyi bu hale getirmeyi başarabilmesi!

***

Başka üniversitelerde olsa çoktan kafa göz patlatma noktasına gelinebilecek bir ortamda ısrarla sürdürülen medeni direnişe dikkat çekilmesi gerekirken, "Ne yaparız, nasıl yaparız da bunu bozarız" gayretinde olunmasına tepki gösteriyor Boğaziçili profesör:

- Canan Kaftancıoğlu, o, bu… Hepsi bu kapının dışında olan şeyler. Kapının dışına kim gelmiş, kim gitmiş; ben ne yapabilirim. Ortada toplu bir haksızlık var. Bu üniversitede İslamcı öğrenci kulüpleri de var. Bu atama yapıldığında, onlar da karşı çıktılar. Sonra ne oldu? LGBT, Kabe… Onlarda "Biz azınlığız" duygusu yaratmaya çalıştılar. Şimdi de "Mağduriyet"oluşturmaya çalışıyorlar. Özgürlük standartları bu kadar yüksek bir üniversitede, şimdi öğrenciler arasında eşi görülmemiş bir kızgınlaşma var…

***

"Bir de yüksek riskli pandemi bölgesi oldunuz" diyorum;

"Çok korkuyoruz valla" diyor;

"Pandemi de galiba bir tek bizim mahallede var. Öğrencilerin tutuklanmasını protesto etmek isteyenlere, pandemi gerekçesiyle izin verilmiyor. Ama onları protesto etmek isteyenler, Beyazıt'ta yürüyebiliyor; orada pandemi yok…"

***

Velhasıl…

Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak…

Yanarım yanarım, rektör atamasında izlenen usulün "yol olmaması" için sergilenen akademik, demokratik mücadelenin, tam da Saadet Partisi'ne mavi boncuklar sunulur, İstanbul Sözleşmesi'nin iptali konuşulur, "Memleketimin bütün muhafazakarları, size sesleniyorum, ne işiniz var Millet İttifakı"nda alt metinli mesajlar verilirken beliren, "öğrencilerin boyunu aştığı" aşikar, bu zaman ayarlı provokasyonun yaratması muhtemel kafa karışıklığına yanarım!

Yazarın Diğer Yazıları