Vıcık vıcık bir sağcı: Melih Gökçek
Türk sağının yarım yüzyıllık politika albümündeki ‘bin bir surat’ portrelerinin en mütebâriz karakterlerinden birisidir kendileri...
ANAP ile başlayan, Fazilet Partisi ile devam eden ve ‘su akar yatağını bulur’ sözünün kendisi için söylenmiş olma ihtimâlini her ân canlı tutan bir performans ile AKP’li bir siyâsetçi olarak çeyrek yüzyıldır politik podyumda arz-ı endâm ediyor...
Yüzündeki sâbitlenmiş gülümseme, bir çocuğun hınzırlık gülümsemesi değil, bir güvensizlik şuası... Ne kadar kızgın ya da üzgün olursa olsun, o sâbit gülümseme yüzünü terk etmiyor...
Değerler skalasının hiçbir umdesi onun için vazgeçilmez değil... Rencide edemeyeceği hiçbir değer yok... Herhangi bir değere bağlılığına istinâden ait olduğu hiçbir mensûbiyeti de yok...
En mütebâriz vasfı ‘vıcık vıcık bir sağcı’ olması...
Müesses nizamın sâdık bir sağcı evlâdı...
Müesses nizâmın sâhiplerine hudutsuz bir sadâkati var...
Müesses nizâmın sâhibi ya da sâhipleri kim olursa olsun, onun efendisi, efendileri...
Müesses nizâmın sâhibinin ya da sâhiplerinin ismi Özal olmuş, ismi Demirel olmuş, ismi Erdoğan olmuş onun için fark etmiyor, yeter ki kendisi o trafoya yakın olsun, yeter ki kendisi o güce yakın olsun, yeter ki kendisi o otoriteye yakın olsun, yeter ki kendisi o iktidarın bir parçası olsun...
İktidârın ucundan, eteğinden tutmak, iktidârın bir parçası olmak politik hayatının olmazsa olmaz en öncelikli prensibi olunca, alamayacağı viraj da kalmıyor, yere tutunma performansının yüksekliği her virajı alabilmesini sağlıyor... Yolda bıraktığı dönüş izleri ne kadar kıvrak olduğunun imzası...
Üç aydır ülkenin ve devletin içinden çıkmaya takâtinin yetmediği bir gündem hakkında bile, ‘Cemaat ve AKP’ arasındaki savaşta bile hiçbir şekilde taraf tuttuğu imâsını oluşturacak bir yorum yapmıyor...
17 Aralık’tan bu yana ‘Cemaat-AKP’ kavgası üzerine yorum yapmayan tek siyâsî portresi, belki de ülkedeki tek vatandaş olması, yaklaşan virajı da sağ sâlim alarak, düzlükte atacağı depar ile yeni iktidarın yan kulvarlarından birinde yerini almanın plan ve programlarının zihninde hazır olduğunu anlamak için yetiyor da artıyor bile...
“Partimle cemaat arasında bir problem var görüşürler anlaşırlar” şeklinde yaptığı açıklama, henüz daha sona ermemiş, gâlibi belli olmamış bir savaşta safını neticeye göre belirleyerek, zulada bekleyen bir müesses nizam bendesi olarak yeni efendilerine hizmet edeceği günlerin tedbirinden başka bir şey değil...
Bunun için yapması gereken tek şey, oturduğu koltuğu korumak...
Koltuğu korumak için ise yapamayacağı hiçbir şey yok...
Kendisine su-i kast yapılacağını söylüyor... Kendisine bir şey olursa “sokaklara dökülmeyin” diyor, kendisine bir şey olursa açılması ve okunması gereken bir mektup bıraktığını söylüyor... Seçimlere hile karıştırılacağını söylüyor... Bu muhtemel hileleri tek tek sıralıyor...
Bütün bunları, iktidarın bir parçası olmanın rahatlığıyla pervâsızca yapıyor... Çünkü karşısında, kendisine “Bütün bunları nereden biliyorsunuz, tecrübe ile mi sâbit bu söylediklerin, yoksa elinde bilgi-belge mi var?” sorusunu soracak ne bir gazeteci var, ne de bir savcı...
Rüzgâr tersine dönerse rüzgârdan da hızlı esebilir, 17 Aralık savcılarından daha cevval olabilir. Şimdilik rüzgârı bekliyor...
Çeyrek yüzyıla yakındır sürdürdüğü mahallî iktidârının ekmeğine yağ sürecek herkesle, her kesimle iş birliği yapabilir, herkesle, her kesimle düşmanlık yapabilir... Herkese mavi boncuk dağıtabilir, herkese saldırabilir... Zulalarda basılmış soğuk savaş dönemi sol afişleriyle ve dergileriyle rakibine bel altından vurabilir, gezi olaylarında taşlanmış bir otobüsle şehri gezebilir, kırılan fıskiyesinin küçük modellerini yaptırarak seçim propagandası olarak dağıtabilir...
Her şeyi yapabilir...
“Ülkücü kardeşlerim...” diyerek mitinglerine belediye işçilerini taşıyabilir...
Aynı akşam bir televizyon programında, “MHP’ye gerek yok. Bu işi, inadı bırakıp AK Parti’ye katılmalı. Küçük büyüğe katılmalı” diyebilir...
“BBP’li kardeşlerim...” diyerek Muhsin Yazıcıoğlu’nu pazarlayan o kalabalık kadroya katılabilir...
“Saadet Partili kardeşlerim...” diyerek Millî Görüş hâtıraları anlatabilir...
Her şeyi yapabilir...
Yolsuzluk iktidârının başkente çöreklenmiş mahallî iktidârını korumak için her şeyi yapabilir...
Sağ oyları bloke etme ve “Ben gidersem sol gelir” stratejisiyle tipik bir soğuk savaş sağcısıdır o...
30 Mart’ta başkentteki mahallî iktidârına vedâ ederken, ardında akademik araştırmalara denek olacak bir vıcık vıcık siyâsî portre ve bir vıcık vıcık siyâset tarzı bırakacak...
Türkiye ondan ve efendilerinden kurtulacak...