Vicdanımı kaybettim; hükümsüzdür

Çağdaş Ulus, Vatan gazetesinin polis muhabiriydi. 80 gün önce KCK soruşturması kapsamında tutuklandı. Gerekçe, “PKK’nın Avrupa’da görevli bir militanıyla telefon görüşmesi yapmış olması”...
Ulus, bu görüşmenin “haber için” olduğunu söylüyor. (Ki daha önce de yazmıştım, bir gazetecinin KCK’lılar, PKK’lılar ile irtibat kurması suçsa Ulus’tan önce bu işin ağa babalarına, üstatlarına, pirlerine, duayenlerine neden bunca yıldır kimsecikler dokun(a)madı acaba? Üstelik bu zatların yaptığının “habercilik” değil “kuryelik” olduğu aşikar olduğu halde!)

***


Vatan yazarı Mustafa Mutlu, Çağdaş Ulus’un mektubunu yayınladı dünkü köşesinde. Giriş notu manidardı:
“Birazcık vicdanı olan herkesi hüzünlendirecek!”
Gencecik bir adamın cezaevindeki hücresinde “Allah’a güneşin biraz daha kendisiyle kalması için” nasıl dua ettiğini, soğuğa karşı hasta olmamak için nasıl bir mücadele verdiğini, gazetelerde yayınlanan haberlerde mesai arkadaşlarından birinin resmini gördüğünde neler hissettiğini, haftada yarım saat görebildiği annesinin her buluşmalarında “Dışarıya çıkınca gazeteciliği bırak” diye gözyaşı döküyor olduğunu okuyup da hüzünlenmemek zor gerçekten de!

***


Zor ya...
Gazetenin Mutlu dışındaki yazarları, yöneticileri bu zoru nasıl başarıyor acaba?
Niye diğer yazarlar, gazete yöneticileri kendi muhabirlerini Mutlu kadar sahiplenmiyor/sahiplenemiyor?
Aynı gazetenin internet sitesini yöneten Aylin Duruoğlu, Devrimci Karargah Örgütü soruşturması kapsamında tutuklandığında, medyada yer alan haberlere isyan ederek ekrandan “Allah kimseyi gazetecilerin eline düşürmesin” diye feryat edenler mesela, şimdi niye susuyorlar?
Hani köşelerinde “Ahmet ile Nedim”in “tutukluluk takvimini” tutanlar var ya, onlardan bahsediyorum!
Ulus’un masum olmadığına dair, “gazetecilik dışındaki eylemleri” nden dolayı tutuklandığına dair “kuvvetli şüpheleri” yahut bildikleri birşey mi var?
Öyle değilse “suçu kanıtlanana kadar” masum sayılan muhabirlerini niye adeta unutturmaya çalışıyorlar?
Vatan’ın marka değerinin yanında genç bir muhabirin geleceği hükümsüz mü yani!
Bu mu!
O gazetede, genç meslektaşı tutuklandığı günden bugüne davasını kendi davası gibi sahiplenen Mustafa Mutlu’dan başka “birazcık vicdanı olan” kimse yok mu!
Yoksa gazeteyi taşırken kayıp mı oldu!
Henüz vakit varken açılmamış kolilere bir bakıverin derim; belki çıkar bir yerlerden ha!..
Çıkmadı mı?
O zaman ilan verelim:
Vicdanımı kaybettim, hükümsüzdür!
En azından “vicdansızlık” anında yazdıklarınız yahut yazamadıklarınızın sorumluluğu yüklenmemiş olur omuzlarınıza!



Deniz Gezmiş’in ağabeyi Bora Gezmiş Aydınlık’a yaptığı açıklamada “Denizleri yaptıklarından dolayı değil yapacaklarından dolayı idam ettiler” diyor.
Yüzlerce insanın “yapılmamış darbe”den ötürü “yargısız infaz” edildiğini düşününce aradan geçen 40 yılda Türkiye’de bu anlamda pek de birşey değişmemiş galiba!



BASINDAN SEÇMELER


İhtiyaç fazlası vatan hainleri

Obama geldiğinde, sayın ahalimiz yalakalık yarışına girmiş; kimisi kurban kestirmiş, kimisi baston, kemençe, seccade hediye etmiş, Beyşehirli balıkçılar da, Beyaz Saray’da buğulama yapsın diye, air force one uçağına 6.5 kilo “sazan” göndermişti... İyi, güzel de, balıklar yolda kokmaz mı sorusuna, bi şeycik olmaz, “strafor” kutularda buzladık cevabını vermişlerdi.
E bakıyoruz bugün... Strafor fikri pek beğenilmiş olsa gerek ki... Gölge CIA olarak bilinen küresel istihbarat örgütü “Stratfor” kutulamış kutulamış göndermiş bizim “sazan”ları!
Bülbülüm genel başkan
yardımcısı oldu şahane ötüyor
WikiLeaks bi yayınladı.
Buzları çözülüverdi.
Kimisi “asabi şahsiyetin danışmanını ayarladım, aman deşifre olmasın, ne istersek yapıyor” diyor. Kimisi “bülbülüm genel başkan yardımcısı oldu, şahane ötüyor” diyor.
Kimisi “sarı basın kartlı” gazteci yemlemiş, köşesinden olta atıyor. Kimisi tek tek uğraşmamış, komple gazte bağlamış, “raporu gönderdim, yarın aynen basacaklar” diyor.
Kimisi gönüllü olmuş, sevabına satıyor... Mesela, Genelkurmay’da görevli bi subayla öğle yemeği yemişler, daha tatlıya bile geçmeden, “memnuniyetle istihbarat veririm” demiş.
Kimisi de parayla satıyor...
“Muhafazakâr” kimliğiyle tanınan, “güvenlik” konusunda uzman bi profesörümüze 1666 dolar ödenmiş. Tahminim, 1670 verip, 4 dolar para üstü aldılar şerefsizden... Olsun gari. Taş atmış da kolu mu yorulmuş, memleketin “muhafaza” sını satıp, neticede “kâr” etmiş!
Amele pazarından adam seçiyorlar
Ne kamu kuruluşu kalmış sızmadıkları, ne de bakanlıklar... “Ben satarım, ben daha iyi satarım, ben ucuza satarım, ben bedavaya satarım” diye kuyruğa girmiş arkadaşlar.
Hatta...
Harcıraha bile gerek kalmıyormuş artık... Göze girip, Amerikan ajanlığına kabul edilmek için, şoför ve makam otomobili ayarlayanlar bile oluyormuş. Havalimanında karşılıyorlarmış.
Bakmışlar ki, ihtiyaç fazlası vatan haini var... Stratfor’un en tepesindeki adam, Türkiye için özel genelge yayınlamak zorunda kalmış... “Kaynakları koordine edin” diyor. “Birbirinizin ineğini sağmayın, herkes kendi ineğini sağsın, sütü az inekle vakit kaybetmeyin” diyor.
Etraf hain kaynıyor...
Haincikleri boşverin demek istiyor.
Uzun lafın kısası...
Hani, amele pazarları vardır ya, bi kamyonet yanaşır, üçe beşe bakılmaz, balıklama atlanır.
İş o hale gelmiş kardeşim.
Çek kamyoneti Ankara’ya...
Atlasınlar kasaya.
Yılmaz Özdil / Hürriyet




Murdoch’un avantasını açıklayın

Sabah’ın 60 tane yazarı var.
Bir teki bile çıkmadı; “bizim sahibimiz Başbakan mıdır ki, bizi Murdoch’a satmak için pazarlığı Tayyip Erdoğan yapıyor” diye diklenen tek satır bile yazmadılar.
Demek ki, biliyorlardı.

***


Murdoch hakiki sahiple neleri görüştü? Bayat haberin yeni yanı; görüşülen maddelerdi. Ben sizin için araştırdım. Görüşülen başlıklar şöyle:
Sabah ile ATV’nin gelir tabloları nedir? Yılda ne kadar nakit yaratabiliyorlar? Devlet bankalarından alınan 750 milyon dolar ana paranın ne kadarı geri ödendi? Yoksa hiç mi ödenmedi? Bakiye borç nedir? Diğer bankalardan alınmış borç yükü ne kadardır? Sahibi olmayı çok istediği halde Turgay Ciner’in 600 milyon dolardan bir kuruş fazla veremediği Sabah ve ATV’yi şimdi Murdoch 1 milyar doların üzerinde bir parayla satın alırsa; gazetecilik dışından dolaylı getirisi, avantası neler olacaktır? Hakiki sahip Başbakan, yeni alıcı Murdoch’a hangi garantileri verecektir? Yeni sahip Mordoch, Başbakan’a iktidarda kalsın diye ne tür yeni yağcılık ve yağdanlık modelleri geliştirecektir?
Bayat haber deyip geçme.
Neyi niçin gizliyorlar, onu gör.
Allah’ın bildiğini kuldan gizleyenlere kör, dilsiz, sağır kalma!
Necati Doğru / Sözcü




Kıraathane sohbeti yapar gibi

Ahmet Altan’ın dünkü (önceki günkü) yazısından:
“Osmanlı’da padişahlar eleştirilemezdi, eleştirenleri boğdururlardı...
Atatürk de eleştirilemezdi, o cumhuriyetçi olduğu için İttihatçılardan da son dönem padişahlarından daha hızlı çıkmıştı, eleştirenleri İstiklal Mahkemesi tarikiyle sehpaya gönderiverirdi; tarihçiler benden daha iyi bilir ya, benim bildiğim Atatürk’ün öldürttüğü adam sayısı Abdülhamit’in öldürttüklerinden çok daha fazladır...”
Merak ettik... Atatürk kendisini eleştirdiği için kimleri astırdı? Astırdıklarının sayısı ne? Abdülhamit’in astırdıkları kaç kişi? Aydın adam kıraathane sohbeti yapar gibi yazı yazmaz. Bu isim ve sayıları açıklayarak halkı aydınlatmalıdır...
Melih Aşık / Milliyet




Emniyet Müdürü’nü asrın gazetecisi seçsinler olsun bitsin

Türki’ye Gazeteciler Cemiyeti “Yılın Haber Fotoğrafı” ödülünü, Aziz Yıldırım’ın polis dosyasından “ Sızdırılan” resmine vermiş.
Geçen yıl da “Haber” ödülünü, gene polis dosyalarından sızdırılan haberlere vermişlerdi..
Bu işi uzatmasalar da “Bu meslek bitti. Artık ödüller polislere” deseler, İstanbul Emniyet Müdürü’nü de “Asrın Gazetecisi” ilan etseler de, her yıl tekrarlanan bu teranelerden kurtulsak!.. Hıncal Uluç / Sabah




Sapıklara var onlara yok

Şimdiye kadar karakola gidip imza vermek suretiyle işleyen adli kontrol sistemi, kadına yönelik şiddeti önlemeye yönelik yasa ile elektronik kelepçe ile de uygulamaya sokuldu...
Şu anda tutuklu yargılanan öğrenciler bu sistemden yararlandırılarak bu gençlere eğitimlerini sürdürme olanağı verilemez mi?
Acaba elektronik kelepçe ile, Prof. Mehmet Haberal’ın hayat kurtardığı ameliyathanesine dönmesi ve insanlığa hizmetine devamı sağlanamaz mı?
Prof. Fatih Hilmioğlu’nun hastalarına şifa dağıtması olanaklı kılınamaz mı?
Tutuklu bulunan sekiz milletvekilinin Meclis çalışmalarına katılması temin edilemez mi?
Tutuklu yargılanan muvazzaf subayların vatan görevlerine dönmeleri sağlanamaz mı?
Yargılama sürecinde tutukluluk süresi belli bir zamanı aşan bütün sanıklar bu sistemden yararlanamaz mı?
Emre Kongar / Cumhuriyet




Engin Alan kiminle mücadele etmişti

AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş “Terörle mücadele eden MİT’in üzerine gidilmesi anlamlı” demiş.
(...)
Aynı noktadan hareketle “terörle gerçekten canı pahasına, gerektiğinde hayatını kaybederek mücadele eden” TSK mensuplarının “üzerine gidilmesi” ve yıllarca içerde tutulmaları Mustafa Elitaş’a göre anlamlı sayılır mı acaba? Mesela “Öcalan’ı Türkiye’ye getiren” ve “efsane komutan” olarak tanınan “Özel Kuvvetler Komutanı” Engin Alan için (üstelik şimdi milletvekili ve hala içerde) ne demek lazım?
Ruhat Mengi / Vatan




Dindar nesiller yetiştirmek üzere yetiştirilmiş bir imam...
13 yaşındaki bir kızı taciz etmiş.
Yakalanmış.
Kendini savunmuş:
“Birşey yapmadım, yanaklarını ısırdım.”
Dahası var mı, olacak mıydı bilmiyoruz. Isırırken yakayı ele vermiş çünkü.
Dindarı yetiştirecek olan buysa Allah hepimizi kindarı yetiştirecek olandan korusun...
Fatih Altaylı / Habertürk

Yazarın Diğer Yazıları