Vicdandan bahsedene bak
“Diasporanın taleplerini gözetmeyen barış tam bir barış olmaz” diyen Amberin Zaman’a göre, tarihin, vicdanımızın köşesinde diken gibi durmaması için katillerle helalleşmeliymişiz
ABD görevlisi eşinin işlerinden dolayı hayatının yarısını Erivan’da geçiriyordu...
“Sayın Cumhurbaşkanım” diye başlayan bir ‘açık mektup’ yayımlamıştı; açılımın işaret fişeği oldu.
Bir iki gösterici Ermenistan’daki iftiracıları protesto etmeye kalkışsa anında potansiyel “Ogün Samast” muamelesi yaptığı, “hedef gösteren, azmettiren, ırkçı, faşist” etiketi yapıştırdığı halde, “Bir iki gösterici çıkıp Türkiye’yi protesto etse dahi ne olur ki. Demokrasi’nin raconu diyerek güler geçeriz” hoşgörüsüne bürünmüştü. “Ermenistan’ı dünyaya bağlayan bütün yolların tıkanmış olması”nı kendine dert ediyor, Abdullah Gül’ün “geniş ufkuna, iyi yüreğine güvenerek” önce maç, sonra da sınırın açılması tekliflerini yineliyordu.
Beyrut buluşması
Bu kez de “Beyrut’ta Ermeniler’in kurduğu Haigazian Üniversitesi”nin düzenlediği “Ermeni Soykırımı ve Uluslararası Hukuk” konferansında dillendirilenleri dert edinmiş kendisine.
Fikir dünyası, “Ermeni soykırımı devlet tarafından planlanmıştır” sözleriyle tanıdığımız Prof. Roger Smith, İrlanda Ulusal Üniversitesi İnsan Hakları Merkezi görevlisi, amansız diasporacı Prof. William Schabas, Türkiye’nin 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne göre ‘geriye dönük’ olarak yargılanabileceğini savunan uluslararası hukukçu Alfred de Zayas, “Soykırımı tanıdıklarına dair yazılı belge” vermeyen Türklerin davetlerine sıcak bakmayan, “Türkler’in inkar duvarını çatlatmayı amaçlayan” özürcülerin yakın dostu Richard Hovannisian ve bu topraktan fışkırmış yeni Nobel adayları Uğur Üngör, Bilgin Ayata ve Seyhan Bayraktar’ın tezleriyle tazelenen Zaman, “Ataları ya katledilen, ya sürülen, halen topraklarına dönebilmenin hayalini kuran sayısız Ermeni”yi sahiplenmek konusundaki ısrarını sürdürmüş.
Sanki anestezi uzmanı
Diasporanın “Sargisyan’ın Türkiye’nin dayattıklarını yaptığı, tarih komisyonu’na “evet” demek gibi riskli bir kararı bile “barış” uğruna cesaretle aldığı, Ermenistan’ın “kan döken diaspora” gibi düşünmediği” yönündeki fikirleri tam bir anestezi uzmanı inceliğinde, damardan enjekte etmiş okuruna. O kadar ki “Bu iş buraya kadar, onlar da yanlış yolda olduklarını anladılar” rehavetine kapılıp, yazının devamını okumaya zahmet etmeme ihtimaliniz yüksek. Tabi okumazsanız Zaman’ın “Davutoğlu, Ermenistan Azrbaycan ile barışmadıkça Türkiye ile Ermenistan arasındali barış havada kalır diyor... Aynı mantıkla sayıları Ermenistan Ermenilerinin iki katından fazla olan diaspora Ermenilerinin taleplerini de gözetemeyen bir barış da tam bir barış olmayabilir....” biçimindeki, iki eşitsiz hali karşılaştırma kurnazlığından haberdar olmamanız...
Veyahut;
Ermenistan için diplomatik ilişkinin “ilk etapta fit olunacak bir adım”dan ibaret olduğundan bahisle servis ettiği şu tarihi finalden mahrum kalmanız da aynı ihtimalin uzantısı:
“Ermenistan ile barışırız ama tarihimizle yüzleşmedikçe asırlar boyu topraklarımızı paylaştığımız Ermeni kardeşlerimiz ile helalleşemeyiz. Kolektif vicdanımızın bir köşesinde öyle diken gibi durur.”
Mesela bir Levon Dağbağyan var mı bu kardeşlik heyetinde? Yoksa sadece Etyen Mapcupyan, Sevan Nişanyan gibi kardeşlerimize mi ‘helal olsun’ demeliyiz!
Kervan yükünü boşalttı
Taraf kadronun, sene başında hep bir ağızdan “Değiştir bizi Obama” yakarışlarıyla, kervanına karışmak için çırpınması şimdi çok daha anlamlı bir hal aldı değil mi?
Obama’nın Türkiye için “püsküllü bela” ya dönüşeceğini savunanların en önemli dayanaklarından biri de “Ermeni Soykırımı”nı resmen tanıma olasılığının yüksekliği, hatta kendi seçmenine bu konuda söz vermiş olması değil miydi?
Obama’nın kervanından Zaman, kendi heybesinde biriktirdiği taşları yavaş yavaş başımıza fırlatmaya başladı işte.
İyi ama kimsenin “Sen Ermenistan’ın; resmi kayda geçmiş 106’sı kadın, 83’ü çocuk 613, tahmini rakamla bin 300 sivil Azerbaycan Türk’ünü, derilerini soyarak, diri diri yakarak, hamile kadınların karınlarını deşip bebeklerinden top yaparak işkence tarihini yeniden yazdığı Hocalı Soykırımı’yla, Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ bölgesinde 16 yıldır devam eden işgal ile,1973’ten 1984’e kadar 42 Türk diplomatını şehit eden Ermeni Terör Örgütü ASALA ve kanlı suikastleri ile, ” Ermenistan “ın PKK’nın ana kucağı olduğu ile sahiplenecek misin?” diye sormayacağını mı düşünüyor Zaman?
Hepimiz soracağız: Duygu sömürü yapmak için ağlak cümleler kullandığın için “vicdan”lı mı oldun sen şimdi? Böyle bir tarihin savunucularına helallik vermemizi isteyen biri vicdan sahibi olabilir mi?
Madem Ermenistan, hatta diaspora hamiliğine soyunuyorsun; öyleyse biraz vicdanın varsa, ar damarın çatlamadıysa önce sahiplendiklerin adına Türkiye ve Azerbaycan Türklerinden özür dileyeceksin, affedilmeyi bekleyeceksin, suç işleyenlerin avukatlığını yapmayacaksın ki “helallik” istemeye yüzün olsun...
++++++
Bakü’de skandal
David Phillips, 14 Mayıs 2009 tarihinde ABD Temsilciler Meclisi Alt Komitesi’nde konuşuyor... Çok ilginç bilgiler veriyor...
İsviçre’de Türkiye ve Ermenistan temsilcileri arasında yapılan gizli görüşmelere ABD’nin arabuluculuk ettiğini, esas arabulucunun muhtemelen İsviçre değil ABD olduğunu bu konuşmadan öğreniyoruz...
Phillips, Türkiye ile Ermenistan arasındaki anlaşmanın 2 Nisan’da paraf edildiğini söylüyor.
7 Nisan’da Obama Ankara’ya geliyor... Phillips Ankara’da Obama’ya verilen sözü zikrediyor: “Obama, 7 Nisan’da İstanbul’da, Türk ve Ermeni resmi makamlarıyla buluştuğunda, anlaşmanın hiçbir önkoşula bağlı olmadığı şeklinde bilgilendirilip, bu husus garanti edilmişti...”
Gerisi için sözü CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’e bırakalım: “13 Mayıs’ta Başbakan atılan paraf ve Obama’ya verilen sözün tam tersi yönde garanti veriyor... Ve o söz tutulmuyor. Türkiye hiç bu kadar sözüne güvenilmez ülke durumuna düşürülmemişti... Dış politika hiç bu seviyeye indirilmemişti...”
Azerbaycan şimdilik sessiz... Çünkü onlar da ABD baskısı altında... Ama bu skandal ne orada ne burada ilâ nihâye sessiz geçiştirilemez... Bekleyin göreceksiniz...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Suçlama gizli, sorgu açık!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile ilgili bir davada “yargılanmalı” kararı veren Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Osman Kaçmaz hakkında Adalet Bakanlığı tarafından açılan soruşturmada ilginç şeyler oluyor.
Kaçmaz, sorgu için çağrıldığı bakanlıkta sorulara yanıt
vermedi.
Nedeni hakkında yürütülen soruşturmanın niçin yapıldığının, suçlama ile ilgili bilgi ve belgelerin kendisine verilmiyor olması.
Bunu avukatının yaptığı açıklamadan anlıyoruz.
Gerçekten ilginç bir durum!
Telefonlarınız dinleniyor, hakkınızda bilgi ve belge toplanıyor, sorguya çağrılıyorsunuz ama nedenini bilmiyorsunuz.
Ve bu soruşturmayı emreden bakanlığın, yargıç ve savcıların kaderlerini, siyasetin iki dudağının arasına alacak “adalet reformunu” AB’ye uyum için yaptığına inanmamız bekleniyor.
Bu kadar saf olduğumuzu düşünmeleri için ne yapmış olabiliriz?
* Mehmet Y. Yılmaz / Hürriyet
++++++
Bu kadar mı düştün!
Hakan Şükür orucunu açmak için gecekondu semtindeki bir eve gitmiş..
Peşinde kamera ordusu..
Herkesi tek tek aramış.. Gecekonduda iftara gideceğim, gelin çekin diye rica etmiş..
Televizyoncular da kıramamış..
Manzara şu.. Hakan Şükür yerde oturuyor, önünde yer sofrası.. Sofrada tek bir tabak var, içinde lahmacun.. İftar sofrası gibi değil.. Hakan Şükür kıvırıp kıvırıp yedi, kalktı gitti..
Evin sakinlerinden birkaç erkek gözüktü.. Onlar Hakan’ı seyrettiler, kameralara poz verdiler..
Ev de, yer sofrası da tezgâh kokuyordu.. Hakan’ın lahmacunu lüpürdetmesi de..
Ne oldu şimdi?
Hakan Şükür lütfedip gecekonduda yaşayan yoksul bir aileyi sevindirmiş mi oldu?
Bunun adı; dini şöhretine alet etmek..
Dini ekrana çıkmak için kullanmak..
Dini çıkarına aracı yapmak değil mi?
Hakan Şükür bu kadar mı düştü ki artık dini kullanarak medyada yer almaya çalışıyor..
Yaptığı günah!
* Mehmet Tezkan / Vatan
++++++
Tespit
‘Hepsini kovardım’
Bugün bir medya patronu olsam bütün genel yayın yönetmenlerini kovardım.
Genel yayın yönetmenleri, haftanın 6 günü yazı yazıyor ve sadece kendi yazılarını okuyor.
* Hakkı Devrim
++++++
Kral öldü yaşasın yeni kral
İşkenceye yeşil ışık yakan genelgelerin baş mimarı olan Cheney ile onun sözüden çıkamayan Bush bunun hesabını verebilmeli. Amerikan devletinin halkına borcudur bu.
* Yasemin Çongar / Taraf
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Yabancı analistler “Türkiye, Ermenistan protokolünü baskı altında imzaladı” diyormuş. Çok ayıp! Türkiye’de biz ona “baskı” değil, kibarca “açılım” diyoruz...
* G. Elmas
++++++
MİNİ YORUM
Birbirlerine düşecekler
“Federalizm” tartışmasının İhsan Dağı ile Taha Akyol’u birbirine düşürmesine ramak kaldı. Dağı, Akyol’un kendisinden “federal devlet”i öneren biri olarak bahsetmesinden rahatsız olmuş. “Bu tartışmayı niye kavramın değil de benim üzerimden yürütüyor” diye sormuş. AKP Milletvekili Zeynep Dağı ile iktidarlı alanın teorisyen kadrosunda istihdam edilen İhsan Dağı, ailecek Akyol’ların kariyer planmasını sekteye uğratmış olabilirler mi?