Vesayet bahanesi ile ordu yıpratılıyor
İktidar; demokratikleşme, Avrupa Birliği’ne uyum, “askeri vesayetin kaldırılması” gerekçeleri ile ordunun üstüne gitmenin dozunu kaçırdı. AKP gibi herkes de ülkede bir askeri vesayetin olmasını istemez... Hatta asker de böyle bir vesayet istemez... Ancak aynı zamanda da yine herkes iyi bilir ki, Türkiye için güçlü bir orduya ihtiyaç, dünyadaki diğer ülkelere göre çok daha fazladır.
Darbe girişimi bahanesiyle, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin tümünü zan altında tutmak, askeri vesayetin kırılması anlamına gelmez. Bu yöntem olsa olsa ordunun sistematik bir biçimde zayıflatılmasına yol açar... Bu nazik konuya, iktidar partisinin herkesten fazla özen göstermesi gerekir.
Bugüne kadar siyasi iktidar bu özeni göstermedi. Örneğin ordu komutanlarının evlerinden alınması, bazı generallerin tutuklanması, kozmik odaya girilmesi... Üstelik bunlar bugüne kadar hukuki bir sonuç alınmamış eylemlerdir.
Eski ABD Büyükelçisi Jeffrey’nin WikiLeaks’da yer alan Balyoz hareketi için yorumu: “ABD’de olsa savcı gider soru sorardı. Burada (Türkiye’de) ise bilgi sahibi olduğundan şüphe duyulan herkes rezil ediliyor”.
İki general ve bir amiralin açığa alınması, 926 sayılı yasanın 65. maddesine uyuyor... Ancak bakanların kullandığı bu yetkinin asıl gerekçesi, bu iki general ve bir amiralin yasal yoldan haklarını aramalarına hükümetin duyduğu tepkidir.
Ordunun zayıflatılması, Türkiye’nin içinde bulunduğu stratejik konumda, dünyanın içinden geçtiği riskli konjonktürde ve PKK terörü ile mücadelede, yalnızca düşmanlarımızın işine yarar.
Mamafih, MHP Genel Başkanı Bahçeli de “TSK’nın moralini bozmak, teröre hizmet eder” demiştir.
AKP dışında BDP, zaten öteden beri, Meclis konuşmalarında ordunun üstüne gidiyor. Ordunun üstüne gitmek hiçbir zaman bir demokratik hak olamaz. Deniz Baykal’ın Genel Başkanlığı sırasında, Baykal ve CHP ordunun vesayetine karşıydı ve fakat ordunun yıpratılmasına daha fazla karşıydı.
Kemal Kılıçdaroğlu genel başkan olduktan sonra, bu sorun daha farklı bir mecraya sokuldu. Örneğin, genel başkan seçildikten sonra ilk aylarda ordunun darbe yapmasını önleyecek diye CHP, 35. madde hakkında kanun teklifi verdi. Bu teklif grup adına verildi. Ne var ki grupta tartışılmadı. Milletvekillerinin haberi olmadı. Bu teklifin içeriği mevcut 35. maddeyi kökünden değiştirmiyordu... Ancak olay asker karşıtlığı olarak algılandı ve özellikle iç ve dış mihraklar Kılıçdaroğlu’nun bu tutumundan cesaret aldı.
Referandum sırasında İstanbul İl Başkanı, Kılıçdaroğlu’nun ağzından esinlenerek “Recep Paşa” yazılı ve güya Başbakanı suçlayan pankartlar kullandı. Paşalık bir aşağılamak aracı olarak bilinçsiz bir şekilde kullanıldı. Oysa ki kurtuluş savaşını paşalar başlattı ve Türkiye’yi paşalar kurdu. Atatürk’ün, İsmet İnönü’nün ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın şahsında paşalık toplumsal bir değerimiz oldu.
CHP’nin orduya bu yaklaşım tarzı, AKP’ye cesaret verdi. Bu cesaretle iki general ve bir amiral görevden alındı.
Medya araçlarından veya medya mensuplarından da askeri vesayetin kaldırılması ile ordunun zayıflatılmasının arasındaki ince çizgiyi ayırt edemeyenler var.
Bunlara da 31 Mart isyanına bir daha bakmalarını öneririm. Zira 31 Mart isyanını hazırlayan, İngilizler tarafından finanse edilen ve Derviş Vahdeti’nin yayınladığı Volkan gazetesiydi.