Veryansın geri döndü...
Ne günlere kaldık bile diyemiyor insan. Sevgiden, saygıdan ve seviyeden bahsetmenin de anlamı kalmadı. Resmen yerlerde sürünüyor seviye. İlköğretim okulu öğrencilerinin mahalle aralarında bile sarf etmediği kelimeleri miting meydanlarında, televizyon ekranlarında söylemekte beis görmeyen siyasetçilerin örnek olduğu ülkede sosyal hayat için iyi şeyler beklemek iyimserliğin ötesine varmıştır. Siyasi seviyenin ayaklar altında süründüğü bir başka dönemi hiç de hak etmediği halde yaşıyor bu ülke.
Çok değil 7-8 yıl öncesine kadar biz gazeteciler gelişen abes durumlarla ilgili “Gün geçmiyor ki” diye başlardık yazılarımıza. Oysa şu günlerde an geçmiyor ki şaşırmayalım, an geçmiyor ki skandal üzerine skandalla ve rezaletle karşılaşmayalım.
Ön teker nereye giderse, arka teker de onu takip eder. Memleketin başbakanı, bakanları anasıyla, yavrusuyla muhalefeti bunu yaparken, pervasızlık devletin bütün katmanlarına yayılıveriyor. İleri demokrasiye terfi edince rekor üzerine rekor kırar olduk. Guinnes Rekorlar kitabının temsilcileri Türkiye’yi mesken tuttu. Baksanıza, “Bir günde tam 609 sayfa rapor yazan çalışkan polisler” sayesinde itibarımız hat safhada. Dile kolay tam 609 sayfa. Hızlı okuma kursunu dereceyle bitirmeme rağmen, 609 sayfayı bırakın yazmayı okuyamazken bu rekoru alkışlamaktan, “Yetenek Sizsiniz” yarışmasında birinci olarak ilan etmekten başka çaremiz var mı? Kes-yapıştır-kopyala yetmezse aç telefonu bir daha kopyala. Delil bulmakta ne var. Sonuçta en fazla, “Adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçu işlersiniz. Nasıl olsa soruşturma izni verilmeyeceği için yaptığın yanına kâr kalır. Devlet-i âlinin giydirdiği dokunulmazlık zırhı var nasıl olsa. Rekor üzerine rekor kır. Madalyalarını cilala. Kıskananlar çatlasın.
Her şeye rağmen alıp başımızı gidemiyoruz. Başka coğrafyalarda bize yaşam hakkı yok. Ekmek, su hava almak gibidir Türkiye’de yaşamak. Bir zamanlar yargıya güvenmek de öyleydi. Şimdi an geçmiyor müdahalesiz. Daha dün yaka kartı olmadığı halde Silivri duruşmalarını takip eden iki meçhul kişiye rastlandı. Avukat Vural Ergün’ün itirazı ile kimlikleri soruldu. Ama hâkimin, savcının, jandarmanın gözleri önünde sıvışıverdiler salondan. Girerken görevli askerlere savcı kimliğini gösteren iki meçhul şahıs mahkeme heyeti üyesi Hasan Hüseyin Özhese’nin el işaretiyle terk etti salonu. Avukatların ısrarlı takibi sonucunda yine üye hâkim olan Sedat Sami Aşıloğlu’nun odasına sığındıkları tespit edildi. Söz konusu meçhul kişilerin adli yargıyı etkilemeye teşebbüs ettiği mi yoksa ajan mı oldukları da meçhul.
Pervasızlığın diz boyuna yükseldiği bu seviyede gel de yargının bağımsızlığına güven, gel de polisin görev yaptığına inan. İki seçim arasında sekiz milyon seçmenin artışını bilim adamları bile açıklayamazken gel de sandıktan çıkan sonucu kabullen.
“Çivisi çıktı, ekseni kaydı, şirazesi dağıldı” gibi kelimeler yetersiz kalıyor. Sözün bittiği yer deyimi de işportaya düştü. 100 yıldır totaliter diktatorya ile inim inim inleyen Arap ülkeleri uyandı. Tunus’ta, Mısır’da Tiranlar devriliyor. Ama canım memleketimde cumhuriyetin kazanımları bir bir elden giderken Türkiye totaliter monarşiye sürükleniyor. Mısır halkı günlerdir, “Hüsnü uçak seni bekliyor” diye avazı çıktığı kadar bağırırken Recep Bey’in uçağı Arap ülkeleri arasında mekik dokuyor. Kim bilir, bunca uçuşun arasında Kahire’ye uğrayıp Mübarek’i alır getirir de kırmızı halılar döşenerek karşılanır.
Bunca olumsuz tablonun yanında “zibilde papatyanın açması” gibi kardelenin boy vermesi gibi bir de güzel haber ekleyelim bari. Veryansın geri döndü... Dört aylık aradan sonra asla kir tutmayan Anadolu topraklarının yiğit sesi, “Biraz dinlenip toparlanıp çalıştıktan sonra geri döndü.” Hoşgeldin Nihat Genç... Seviyesizlerin seviyesine veryansın ettiğin ART’deki programını özlemiştik. Kimsesizlerin kimsesi, sessizlerin sesi olduğun için iyi ki varsın.