"Vergiyi devlete veriyoruz, Haluk Levent'ten yardım bekliyoruz"
Sosyal medyaya taşınmayan olaylara bakılmıyor!
Son dönemin Türkiye gerçeği…
15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında yargı sistemi allak bullak oldu.
Savcılar, hakimler değişti; yerlerine alelacele atamalar yapıldı. Liyakat zaten yoktu, tamamen ortadan kalktı. Hukuk fakültesini yeni bitirenleri hâkim atamaya başladılar. Çünkü parti referansı vardı.
Dahası 15 Temmuz'un getirdiği dosya yükü ve cezaevlerinin doluluğunun artması sokaklara yansımaya başladı.
Adi suçlardan ceza alanlar, cezaevine girmeden serbest kalıyor.
Kimine erteleme çıkıyor, bazıları ise 5 yıllık cezasını 10 günde tamamlıyor.
15 Temmuz öncesinde de sağlıklı işleyen bir yargımız yoktu, doğru.
Ama şu anda 15 Temmuz öncesinden de kötü bir sürece girmiş durumdayız.
Bu durum kolluk kuvvetlerini de demoralize ediyor. "Adamı yakalıyoruz, saatler içinde serbest kalıp, bir de bizi tehdit ediyor, evimizin etrafında dolaşıyor" yorumu yapıyorlar.
Hatta geçen bir polis arkadaşım anlattı. Yolda giderken birine selam veriyor. Tip, kılık, kıyafet sorunlu. Çocuğu soruyor "Bu kimdi Baba?", "Geçen yakaladığımız hırsız, inşallah bizim eve girmez" cevabı veriyor!
***
Sosyal medyada bir mesaj okudu, kısa ve çarpıcıydı; "Vergiyi devlete veriyoruz, Haluk Levent'ten yardım bekliyoruz."
Haksız değiller.
Birçoğumuz sosyal medyayı kullanıyoruz.
Her gün mutlaka karşınıza hayıflanacağınız, "bu kadar da olmaz" diyeceğiniz bir olay gelmiyor mu?
Kimisi tedavi olamamış, ilaç için maddi kaynak arıyor,
Kimisi tacizcisi için ceza talep ediyor,
Kimisi şiddet gösteren eşine uzaklaştırma kararı aldırtmaya çalışıyor,
Kimisi tren kazasında ölen oğlu için adalet istiyor,
Kimisi kızının katillerini sosyal medya üzerinden arıyor…
Peki neden devletin yüz milyonlarca lira kaynak ayırdığı kurumlar, sosyal medyadaki 3-5 hesap kadar hassas olmuyorlar?
Sosyal medya imkânı olmayan, sesini duyuramayan vatandaşlar nasıl bir yol izleyecek?
Kiminle konuşsak haksızlık, adaletsizlik veya hak yenme olayıyla karşılaşıyoruz.
***
İnsanlar avukatlara para ödüyor, davalar açıyor, polise gidiyor, suç duyurularında bulunuyor. Sonuç; yıllarca süren davalar, unutulan dosyalar… Dahası şikayet edilen kişi bu sırada suç işlemeye devam ediyor, artık meslek haline getiriyorlar.
Kanunsuzluk öyle bir hâl aldı ki en çok seyredilen dizilerde polis veya asker göremiyorsunuz.
Eline silahı alan, önüne geleni öldürüyor. En güçlü silahı, en çok adamı olan zafer elde ediyor.
***
Gazilik hakkı verilmediği için dernek kuran ve 20 bine yakın kişinin hak aradığı bir ülkeden bahsediyoruz. Türkiye dışında bunun başka bir örneğini duymadım.
İnsanlar, "Ben Gazi'yim, bakın parmaklarım yok, ayakta duramıyorum" diyerek kimselere göstermek istemediği yaralanma fotoğraflarını paylaşmak zorunda kalıyorlar.
Tek amaçları SGK'ya seslerini duyurabilmek…
Eşi tarafından pompalı tüfekle vurulan kadın "Sonum Emine Bulut gibi olmasın" diyor.
Bunlar nasıl olaylar, bu nasıl bir yalnızlık?
Kanal İstanbul için tüm Türkiye'yi ayağa kaldırabilecek medya gücüne, insan kalabalığına sahip olanlar, vatandaşlarının sorunları için çabalasalar bambaşka bir tablo çıkar.
***
Atatürk'e ya da İslami değerlere hakaret edenlerin birbirlerinden farkları yok aslında.
Hiçbirinin gündemi vatandaş değil.
Kendilerinin düzenine, kendilerinin çarkına çomak sokulmasın diye "cambaza bak" oyunu yapıyorlar.
"Devlet"e yaptığımız kutsal atıflar, vatandaşların mağduriyetleri karşısında yerini eleştiriye bırakıyor.
Sosyal medyada insanlarının hayatta kalmak için çırpındığı, şifa bulmak için dilendiği, yardım için çığlık attığı bir ülkenin, ileriye umutla bakabilmesi çok zor.