Velev ki siyasi simge olsun
Son dönemde “artık bu kadarı da fazla” dedirten o kadar çok olaya şahit oluyoruz ki.
Masada, birkaç saat önce yaptıkları yaramazlığın cezasını çeker gibi oturan Türkiye ve Ermenistan Dışişleri Bakanları, arkalarında ise sanki her an kafalarına vurmak için ayakta hazır bekleyen ve onlardan önlerindeki metinleri imzalamalarını isteyen, dünyanın ağa babalarının temsilcileri.
Ve bunun adı “barış!”...
Bizi dünyaya soykırımcı diye gösteren Ermenistan’la barışıyoruz...
O Ermenistan ki; kardeş ülke Azerbaycan topraklarının yüzde yirmisini fiilen işgal etmiş, kendi Bağımsızlık Bildirgesi’ne bizim Doğu Anadolu Bölgesi için “Batı Ermenistan” ifadesini yazmış, Anayasasının 13. maddesinde tarif ettikleri devlet armalarında ise bizim “Ağrı Dağı”na yer vermiştir...
Barışmak elbette güzeldir ve takdir edilmelidir.
Ancak dargınlığın, kapıların kapatılmasının sebepleri ortada dururken yapılmaya çalışılan barışın, ülkemize hiçbir fayda sağlamayacağı iyi bilinmelidir.
Türkiye ile Ermenistan milli futbol takımları Bursa’da 2010 dünya kupası elemelerindeki son maçlarını oynadı.
Maçtan bir gün önce Bursa valisi “Şehabettin Harput”, elinde Azerbaycan bayrağıyla maça gelenlerin stada alınmayacağını buyurmuş.
Niye mi?
Barışa katkısı yokmuş çünkü!
Ermeniler tahrik oluyormuş!
Eee onca yıl sonra barışmışız, Azerbaycan bayrağı yüzünden tekrar aramızı mı açılsın yani!
Herkesle barışırız ama elimizde Azerbaycan bayrağıyla maç seyredemeyiz!
Siyasi simge imiş de onun için!
Oysa biz biliriz ki “bayrak” bizatihi “barışın” simgesidir.
Arif Nihat Asya’nın dediği gibi:
“Barışın güvercini”dir.
Siyasi simge deyince aklıma geldi.
Sanırım İspanya’da idi.
Bizim başbakan bir toplantıda başörtüsünün siyasi simge olup olmadığı ile ilgili bir soru karşısında, şu veciz sözü söylemişti hatırlarsınız.
“Başörtüsü velev ki siyasi simge olsun, siyasi simgeyi yasaklayabilir misiniz? Özgürlükler noktasında dünyanın neresinde böyle bir yasak var?”
Başörtüsü konusunda bu kadar hassas olan başbakan, bir milletin bayrağı yasaklandığı zaman neden hiç sesini çıkarmıyor dersiniz?
İnanıyorum ki Türk milleti bu sorunun cevabını idrak ettiği gün, AKP ve şürekâsı için adalet önünde hesap verme dönemi de başlayacaktır.
* İsmail Hakkı Aydın
++++++
Nasreddin Hoca’nın mektubu gibi
Mahalledeki düğüne Nasrettin Hoca’yı çağırmazlar. Hoca bu, düşünür taşınır çareyi bulur. Bir zarf alarak doğru düğün evine gider. Düğün sahibini çağırır “mektubunuz var” der. Alırlar zarfı, Hocayı da oturturlar yemeğe. Düğün sahibi zarfa bakar üzerinde herhangi bir yazı yok. Hoca’ya yanaşır. “Hocam” der “Bu nasıl mektup, zarfın üzeri yazılı değil.” Hoca ağzında yemekle zar zor cevap verir: “Kusura bakmayın aceleye geldi. İçi de yazılı değildir onun.”
Bizim hükümetin son zamanlardaki açılımları hocanın mektubuna benziyor.
Kürt açılımı hazırlamış, dosyanın içi boş. Ermenilerle protokol imzalıyor, Başbakanın talepleri yazılı değil.
Protokolün içeriğinde Karabağ sorununa değinilmemiş. Bununla birlikte, Protokolün iki ülkenin meclislerinde kabulünden iki ay sonra sınırların açılacağı açıkça belirtilmiştir.
Hal böyleyken, Başbakan sürekli olarak “Ermeniler Karabağ’dan çekilmeden, sınırlar açılmayacaktır bu böyle biline” demektedir.
Ermenistan yetkilileri ise, “bu protokolün Karabağ sorunu ile hiçbir ilgisi yoktur, herkes böyle bilsin” açıklamalarında bulunmaktadırlar.
Hangisi doğru?
Türkiye’nin, Ermenistan’a sınırlarını kapatmasının en önemli nedeni Karabağ’ın işgaliydi. Aradan onyedi yıl geçti. İşgal aynen devam ediyor, Fakat biz sınırların kalkmasını da içeren protokol imzalıyoruz. O halde sınırı neden kapattık, onyedi yıl ne bekledik, Davutoğlu’nun Bakan olmasını mı?
Güçlü bir ihtimal, Ermeniler birkaç bölgeden çekilmeye zaten isteklidirler. Ancak bu çekilme Karabağ’ın Ermenistan’ın denetiminde olmasını etkilemeyecek düzeyde(Laçin ve Kelbecer hariç) bir uygulama olacaktır. Başbakan da bunu bilmektedir. Şimdi açıklamamasının nedeni de “ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek” içindir. Bu çekilme Ermenistan tarafından ilan edilince, bunu kendi diretmesinin bir sonucu olarak takdim edecek ve böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacaktır.
Muhtemelen bu çekilme ve Başbakanın bunu davul zurnayla ilanı Genel seçimlere yakın bir zamanda olacaktır. Yeni bir Van minut yani. AKP memnun, Ermeniler memnun, Amerika memnun olacaktır.
Devlet işlerinde yazılı belge sözden geçerlidir. Eskiden de böyleymiş. Ben değil, Ziya Paşa söylüyor:
Evrak ile ilan olunur cümle Nizamat
Elfaz ile terfih-i ra’iyyet yeni çıktı.
Yani, bütün düzenlemeler bazı kâğıtlar ile ilan olunur. Söz ile halkın refaha eriştirilmesi ise yeni çıktı.
* Settar Kaya / Kars
++++++
Vahameti hesap edin
Bundan 90 yıl önce, Birinci Dünya Savaşı’nda üç kıtada onlarca cephede, üstte yok, başta yok aç-susuz çarpışırken Bakü’yü Ermeni’den, Rus’tan, İngiliz’den kurtarmak için sefer düzenlemiştik.
Bugün çağdaş Türkiye Cumhuriyeti olarak, Bakü’yü bu milletlerin ayaklarının altına atıyoruz. O zaman yönetimde Vahidettin vardı, şimdi R.Tayyip Erdoğan var.
Durumun arz ettiği vahameti varın siz hesap edin.
* Esra Bayrak
++++++
Ülkücüleri hedef gösterdi
Dinin siyasete alet edildiğine tanıklık eden vatandaş bu hamle ile sporun siyasete nasıl alet edildiğini de açık ve net olarak görmüş oldu...
Eğer bu kadar açık ve net siyasi manevrayı hala göremeyen vatandaş varsa , kusura bakmasınlar ama, gidip konunun uzmanı olan, Dünya Göz Hastanesinde gözlerini tedavi ettirsinler !!!.
Önce Bursa Valiliği tarafından Azerbaycan bayraklarının stada sokulması yasaklandı, daha sonra tepkilerin çığ gibi büyümesi sonucu bu karardan vazgeçilerek serbest bırakıldı...
Daha sonra da, çeşitli ayak oyunlarıyla FİFA devreye sokularak Azerbaycan bayrağına yeniden yasak getirildi...
Türkiye, uluslararası bir krizin eşiğinden dönüldüğünü devletin birimleri yerine, Perşembe günü, yani dün bir yazardan öğrendi iyi mi !!!
Ulusal basında yer alan ve karnını doyurduğu sahiplerinin sözcülüğünü yapan bir köşe yazarına göre; “...MHP’liler protesto eylemi yapacakmış” diye bir laf dolaşıyor.
...Bursa polisi bazı ülkücü gençlerin planör kiraladıklarını, maç devam ederken bu planörle sahaya inerek Azerbaycan bayrağı açacaklarını öğrenmiş
... Bu eylemin polis tarafından durdurulduğunu öğrendim. Bursa Valiliği ve Emniyeti bu gençler üzerinde etkili olacak ağabey konumundaki isimlerle görüşerek sükûneti sağladıklarını, önemli bir olay beklemediklerini söylediler... “
Yazarın yazdığına göre, Ülkücüler planör ile stada ineceklermiş!!!
Be dangalak(1) yazar, Ülkücüler o stada inecek olsalardı, inerlerdi zaten!!! Senden mi izin alacaklardı be gafil !!!
Yazarın yazdığına göre eylem polis tarafından durdurulmuş !!!
Bre gafil (2) yazar, sanki planör kiralama şirketi karakolun bahçesinde mi ki, havalanmadan herkesin haberi oluyor ?!...
Sonra ülkücüleri kimlerle karıştırıyorsun ki, üzerlerinde etkili ağabeyler! olsun, bre densiz (3) !..
Bu ülkeye ülkücülerin tırnağı kadar faydan olsa, daha ne istersin bre nankör (4) !
O yüzden AKP’nin tabanının bile tasvip etmediği politikalarını şirin göstermek için ülkücüleri hedef göstermek kimselerin harcına olmamalı...
(1) Düşüncesiz, (2) Çevresindeki gerçekleri görmeyen, sezmeyen, aymaz (kimse... (3) Nerde, ne zaman, ne konuşması gerektiğini bilmeyen insanların sergiledikleri davranış biçimi. (4 ) Yapılan iyiliği ve değeri bilmeyen
* İmdat Aslan / Bolu
++++++
“Düğün arabası” mı?
11 Ekim Pazar günü Ankara Rixos otelinin Tunus kapısının önünde sabaha karşı saat 01:3 0 sıralarında Büyükşehir Belediyesi’nin Gıda ve Temizlik Yardım Dağıtım Aracı dörtlülerini yakmış bir vaziyette işçileri ile ne arıyordu?
Şimdi sayın Gökçek çıkıp, ‘araç bozuldu ya da yana çekmiş hava alıyorlardı’ gibi laflarla konuyu geçiştirecektir. Ancak olay günü Antalya Millevekili Mevlüt Çavuşoğlu’nun eski danışmanının bu otelde düğünü olduğu ve devlet büyüklerinin önemli bir bölümünün de düğüne iştirak etmiş olmaları akıllara acaba Gökçek, belediyenin imkankanlarını bu düğünde kullanmış olabilir mi sorusunu getiriyor?
* Engin Balım
++++++
Mıntıka temizliği yaptırıyorlar
“...Herkesin, çeşitli aralıklar ile kullandığı sabit bir mıntıkası vardır. Kişi buraların temizliğinden sorumludur. Mıntıka temizliği yapmayan kişi bu eylemi sebebiyle cezalandırılır.”
Sözlük mıntıka temizliği için bu açıklamayı yapmış. Ergenekon Tertibi, Amerika ve Avrupa’nın Türkiye’deki uzantıları tarafından mıntıka temizliği olarak vasıflandırılmıştı.
Hatta Bülent Arınç “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” demişti.
Ermeni Açılımı, Kürt Açılımı ve Kıbrıs Açılımlarının önünü açmak için gerçekleştirilen mıntıka temizliği şimdi başka araçlar ile devam ettirilmektedir.
Batı, kendince Cumhuriyetin değerlerini büyük ölçüde temizlemiştir. Geriye, Mustafa Kemal ismini, Türk halkının zihninden temizlemek kalmıştır.
Bu amaçla, sıra 31 Temmuz 1951 tarihli “Atatürk Aleyhinde İşlenen Suçlar Hakkında Kanun”un kaldırılmasına gelmiştir.
Durum yalnızca Atatürk’ün aşağılanması değildir. Emperyalizme karşı mazlum ülkelerin kurtuluş savaşları aşağılanacaktır. Kemalizm ne kadar çok aşağılanırsa, onun ilkeleri için mücadele verenlerin dirençleri o ölçüde kırılır.
Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanının yürüttüğü, Atatürk Cumhuriyetini Osmanlı Cumhuriyetine dönüştürme çalışmalarında, adı geçen kanun mıntıka temizliğine dâhil edilmiştir.
Aslında bu yasa, yandaş ve holding medyasınca o kadar çok ihlal edilmektedir ki, kanunu varlığı dahi unutulmuş gibidir.
Çok merak ediyorum. AB’nin bu talimatı da Meclise gelirse, CHP ve MHP nasıl bir tavır takınacak?
Bildiğiniz gibi; CHP Avrupa Birliğini savunmaktadır, MHP Avrupa Birliğini savunmaktadır, AKP Avrupa Birliğini Savunmaktadır.
CHP’li ve MHP’li dostlar diyecekler ki, olur mu kardeşim, bunun AB üyeliği ile ne ilişkisi var?
Emperyalizm alan temizliğini yaparken, AB üyeliğini savunanlar mıntıka temizliği için itiraz etseler, ne çıkar?
* Bülent Esinoğlu
++++++
Kıytırık delege sistemiyle bu kadar
Halen Siyasi Partiler Yasası anti demokratik maddeler ile dolu. O Demokratik olmayınca ona bağlı olarak ortaya çıkan partilerin kendi iç anayasası olan tüzükleri demokrasiden uzak kalıyor. Tüzük gücünü Siyasi partiler yasasından alıyor. Oysa Anayasamız açık. Siyasi partilerin tüm çalışmaları Demokrasi çerçevesinde olacak diyor. Ama nerede? Bu güne kadar buna kim şahit oldu?
Bizdeki Tüm siyasi partilerde lider egemen bir sistem mevcuttur. Kıytırıktan bir delege sistemi geliştirmişler. Biri gider biri gelir, tepeden emir gelir masa başında keyfe kalmış şekilde delegeler ahbap çavuş misali yazılır, sinsice askıya çıkartılır, süre bittimi indirilir. İtirazda mümkün olmaz. Ve başlarlar aşağıdan yukarı ayarlanmış delege, ilçe başkanı, il başkanı, üst kurul delegesi ile gider genel başkan seçerler... Hani nerede demokrasi?
Liderin belirlediği, tepedeki yönetimin belirlediği sistemde vatandaşı temsil eden çıkar mı? Meclise gider adam, işine bakar, Yağcı ve yalaka çalışır. Lider karşısında kırıtır dümenine bakar.
Ey millet sen aç kalmışsın, perişan olmuşsun oraya vardıktan sonra artık onun umurunda değil. Bu sistem demokratik değil...
Adamı genel idarede görmek istemezsin üzerini belki beş yüz kişi çizer adam yine orada durur. Böyle irade olur mu?
Borçlar kanununu tasarlarken İsviçre’yi örnek alıyorsunuz da, iş siyasi partiler yasasına gelince neden İsviçre’yi örnek almıyorsunuz?
* Mustafa Göktaş
++++++
MİNİ YORUM
Biz ne yapabiliriz?
Ceviz Kabuğu’nun son yayınında ART’nin içine girdiği sıkıntılı süreç üzerinden medya üzerindeki baskı tartışıldı. Telefon veya internet yoluyla sesini duyurmaya çalışan seyircilerin ortak sorusu “Biz ne yapabiliriz?” oldu. Cumhuriyet tarihi boyunca verilen bir mücadele sürecinde yapılması gerekeni çoktan tecrübe etmiş olması gerekmez miydi, ülkenin en “duyarlı” kesiminin?