Ve yazar kalemini kırar!
Köşelerde çoğu yazılar gazetenin bütün okurları için yazılır. Kimi yazılar ise bir kişi için, kimi yazılar yalnız yazarın kendisi için, kimi yazılar okurun içersinde var olduğunu bilinen bir damar için kaleme alınır. Kimi yazılar da “sahibini arayan mektup” türündendir.
On binlerin okuduğu bir gazetede bir kişi için yazı yazılır mı hiç demeyin. İsterse milyonların okuduğu bir gazete olsun, bir kişi için yazı yazılır. O “bir kişi” aslında “bir kişi” değildir çünkü. O yazı bir cemaat lideri için, bir parti genel başkanı için, bir zalim için, başkalarına örnek olsun diye bir cömert için olabilir. Bir meslektaş için, bir görüşü savunan etkili bir kalem için de olabilir. O yazıda o kişinin adının geçmesi gerekmez. O kendini bilir. Bazen cevap verir, bazen cevap vermez. Ya tenezzül etmez, ya işine gelmez. Adımızı anmadan cevap verildiği de olur. Ama biz biliriz ki, mektup adrese ulaşmıştır.
Cevap bazen yeni bir yazıyı gerektirir. Yeni yazı yeni bilgilerle daha önceki görüşte ısrar da olabilir, alınan cevap üzerine kendi yanlışımızı düzeltme şeklinde de. Kimi zaman da ben yel değirmeninden bahsediyorum o bana bunun suyu nerede diye soruyor hissine kapılır, boş ver deriz. Çünkü ya anlama kapasitesi yoktur muhatabımızın ya niyeti üzüm yemek değil konumunu muhafaza ve takviye etmektir tek hedefi. Böyleleri ile vakit kaybetmeye değmez.
Sözün burasında genelde yazarların kendilerine hayran oldukları görüşünü de sizlerle paylaşmakta fayda görüyorum. Herkesin kendine âşık olduğu bir mesleği icra ediyoruz. Adam köşe yazarı ya, her şeyi biliyor. Tarihte o uzman, coğrafyada o. Ekonomiyi o biliyor, siyasetten o anlıyor, spordan o. Köşe yazarı sihirli küre gibi bir şey yani. Ne sorarsan cevabını ânında alıyorsun!
İnsanın bir yazıyı kendisi için yazması ise en zor olanı. Pek okunmaz. İyi de o zaman yazar böyle bir yazıyı niye yazar? Yazar, çünkü (yazara göre) o yazının yazılması gerekiyordur. Kimi zaman tarihe not düşmek için (okunmayacağını bile bile) o yazı yazılır. İstenir ki, arşivde bulunsun. Kimi zaman da kendini, kendi kalemi ile bağlamak istemesinden neşet eder, yazarın sırf kendisi için bir yazı kaleme alması.
Köşe yazarı için en sıkıntılı yazılardan biri de genel okur içersinde var olduğundan emin olduğu bir “damar” için yazmasıdır. Belki de niye zor olsun, klavyenin başına geçer işi bitirirsin de denilebilir. Doğrudur, ama yine de önemli bir sıkıntı vardır ve çoğu zaman da bu pek başarılamaz.
Bir de..
Yazarın, yaz(a)madığı yazı vardır. Yazar öyle bilgilere ulaşır yahut kördüğüm olmuş konularda kafasında öyle çözümler netleşir ki, yazsa bir türlüdür, yazmasa bir türlüdür. Yazsa, uygulayacak insan, kadro ve şart(lar) yok hissindedir ve bu durumda bir fitneye sebep olacağı kanaati hâsıl olur.
Ve yazar o konuda kalemini kırar. Mevcut tiyatroya sufleler üretmeyi sürdürür.