Ve devletin düşüşü...
4 Temmuz 2003 tarihinde Süleymaniye’de Amerikan askerleri Özel Kuvvetlere bağlı 11 Türk askerinin başına çuval geçirdiğinde ABD, ‘1 Mart tezkeresi’nin intikamını almakla kalmıyor, belki de bütün Türk tarihinin en büyük hakâretine mâruz kalıyordu Türk ordusu ve onun şahsında Türk devleti...
Mağlûp olduğunda bile elinden kılıcı alınmayan paşaların mağlûbiyetinde halel-dâr olmayan devlet onuru, Basra çöllerinde İngilizlere karşı yaralı olduğu halde savaşırken yenilgiyi gören büyük asker Süleyman Askerî Bey’in tabancasıyla ağzına sıkarak intihar ederken yere düşürmediği devlet onuru, Türk subaylarının başına çuval geçirildikten sonra dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Ne notası verecektik, müzik notası mı?” dediğinde, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün, “Büyük devletler özür dilemezler” dediğinde, Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün, “Bu ABD’li için çok normal. Göz bağlamak yerine tamamen pratik bir çözüm” dediğinde ayaklar altına serilmişti...
Yüzlerce eşkıya ayaklanmasını bastıran bu devletin onuru, ne Celâlî isyanlarında, ne Ermeni isyanlarında ne de Sırp isyanlarında yere düşmeyen bu devletin onuru, 19 Ekim 2009’da ellerinden bebeklerin, kadınların, çocukların, otobüste yakılan Aysel’in, dershane önünde bombalarla parçalanan anne ve çocuğunun ve binlerce askerimizin, polisimizin, korucumuzun, öğretmenimizin, mühendisimizin, imamımızın ve vatandaşımızın şehit kanları akan PKK’lı katillerin Habur’dan giriş yaptığında âlâ-yı vâlâ devlet töreniyle karşılandığında ve ülkenin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, bu haysiyetsizliği “Güzel manzara...” olarak nitelediğinde hak ile yeksân olmuştu...
Karakollarında nöbet tutarken, yolda mayınlara basarken, otobüslerle sevk edilirken şehit olan Mehmetçiklerin, anne-babaları “vatan sağ olsun” dediğinde onurlandırılan bu devletin, 30 Eylül 2012 tarihinde düzenlenen AKP kongresinde onur konuğu olarak davet edilen Barzani, “Tüm halkların özgürlükleri için savaşmalarına destek oluruz” dediğinde “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganları arasında alkışlandığında onuru zedelenmişti...
Osmanlı’yı yıkan anlaşmalardan sonra Kurtuluş Savaşı’yla onurunu muhafaza eden bu devlet ve bu milletin onuru, binlerce insanımızın katledildiği bir terörün lideriyle ve örgütle yürüttüğü gizli pazarlıklar ve Oslo görüşmeleri öncesinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Terör örgütüyle görüşen şerefsizdir” deyip, görüşmeler ayyuka çıktığında ise, “MİT, Hakan Fidan Oslo görüşmelerinde benim talimatımla rol almıştır” dediğinde çiğnenmişti...
Bölünmüş Türkiye haritaları yayınlayan Barzani’nin, Türkiye üzerindeki emellerini gizlemeyen ‘Megola İdea’nın, Ağrı’yı başkent olarak ilan eden Diaspora’nın küstahlıklarının oynayamadığı bu devletin onuruyla, 16 Kasım 2013’te Diyarbakır’da sahnelenen ve adına ‘barış süreci’ denen rezâlette başrol alan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından “Sayın Mesud Barzani Kuzey’deki vatanınıza hoş geldiniz” pankartı altında “Kürdistan” sözcüğü telâffuz edildiğinde zil takılarak oynanmıştı...
“Türk diye bir ırk yoktur” diyen Yasin Aktay, “Beğenin ya da beğenmeyin, Apo Kürtlerin lideridir” diyen Beşir Atalay, “Yıllarca Kürt olduğumu söyleyemedim” diyen Zafer Çağlayan, “Her türlü milliyetçiliği ayaklarımızın altına aldık” diyen Recep Tayyip Erdoğan...
Bu devletin onuru adına barış süreci denen kepâzeliğin içinde, bu devletin onuru Akdeniz’in derinliklerine gömülen askerî uçağının içinde, bu devletin onuru Süleymaniye’de subaylarının başına geçirilen çuvalın içinde, bu devletin onuru sevk edilmesi becerilmeyen TIR’ların içinde, bu devletin onuru iktidarın yüksek bürokrasinin evindeki ayakkabı kutularının içinde, bakan çocuklarının evlerindeki kasaların içinde, bu devletin onuru bir türlü Meclis’e getirilmeyen Sayıştay raporlarının içinde, bu devletin onuru medyaya servis edilen kasetlerin içinde, bu devletin onuru Reyhanlı’da patlayan bombaların içinde, bu devletin onuru tüm dış politikası sığdırılmaya çalışılan ‘stratejik derinlik’ isimli kitabın içinde, bu devletin onuru bir ‘paralel saçmalığın’ içinde, bu devletin onuru ‘siyasal İslâm’ın bitmek bilmeyen iktidar hırsı ve güç şehvetinin içinde un ufak ediliyor...
Ve devlet düşüyor...