Vay mağlupların haline
Demokrasi havarisi geçinenlerin hepsi birden, “Milletin iradesine saygı duymak” gibi beylik lafların arkasına gizlenerek hezimeti geçiştirmeye gayret edecekler. Oysa ayrışma sürecine giren canım memleketimin çocukları en geç
10 yıl sonra yakalarımıza yapışarak hatta yüzümüze tükürerek hesap soracaklar.
Referandum sonuçları ile beraber yüreği soğuyanlar gerine gerine, “Ben demiştim” bilgiçliğiyle nasıl da kasılıyorlar. Oysa Cumhuriyet tarihinde tehdit, şantaj gibi her türlü baskı unsurlarının kullanıldığı bir başka seçim yaşamadı bu ülke. Vatandaşın hür iradesini sandığa yansıtması için güvenlik önlemleri alınmadığı gibi terör örgütünün boykot kararı Güneydoğu’da etkili olup, evet cephesinin ittifakına dönüştü. İstanbul’un göbeğinde polis memurları mükerrer oy kullanırken suçüstü yakalandı. Seçimin güvenliğinden sorumlu polis memurları bunu yaparsa öbür tarafını siz düşünün. “En doğru anket sandıktan çıkandır” sözünün Türkiye için geçerli olduğu bir daha kanıtlandı. Oysa seçim öncesi anketlerde bıçak sırtında görünüyordu. Dahası son bir hafta hayır oyları yüzde 1 oranında öne geçmişti bile. Bilimsel metotlarla gerçekleştirilen bu araştırmaların ters yüz edilmesinin yegâne sebebi 12 milyondan fazla kullanılmayan oydur. Şekil 1-A’da görüldüğü gibi yani CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun oy kullanamayışı gibi lafa gelince her türlü ahkâmı kesen miskin laikler, liberal sağcılar, duyarsız milliyetçiler ve kafası karışık ülkücüler yüzünden küresel sermaye yüzde 8’e yakın bir fark ile Türkiye’nin ayrışma haritasını oluşturdu
Dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir gaf affedilemez. Seçmen kütüğüne bakmayı ihmal eden kişi vatandaş Kemal değil, ana muhalefet partisinin genel başkanıdır. Bu gaf asla masum bir ihmal olarak değerlendirilemez. İnternetten TC kimlik numarasını giren herkes nerede oy kullanacağını birkaç saniye içinde öğrenirken, Kılıçdaroğlu’nun komik duruma düşmesi muhalefetin gerçek durumunun yansımasından başka bir şey değildir.
12 milyondan fazla kullanılmayan oyun hesabı açık seçik ortadadır. Bu miktar geçtiğimiz seçimde 10 milyonunun üzerindeydi. Cumhuriyet mitinglerinde bayrak sallamak ile tatmin olan miskin laikler, Bodrum’da, Çeşme’de, Antalya’da tatillerini yarıda kesmek zahmetine katlanmazken, AKP; Umreyi yarıda bıraktırarak sandığa gitmeyi ibadet saydı. Liberal sağcıların çok umurunda olmadığı gibi, sağcılaşan duyarsız milliyetçiler de sahaya inme, mücadele etme fedakârlığını sergileyemediler. Kafası karışık ülkücülerin ise Hitler’in propaganda bakanı Göbbels taktikleriyle görüş açıları bulandırıldı. 12 Eylül’den, işkencelerden hesap sorulacağını sandı. Kendilerini hiçe sayanlara karşı taban, Anadolu’da propaganda rüzgârına kapılıp, üst yönetime sarı kart göstermek gibi lüzumsuz bir tavra kapıldı.
Çocukluk yıllarımızda “Orada bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” şarkısıyla planlı olarak bizleri yıllar önce uyuşturmaya çalışanlar ne yazık ki başarılı oldu. Gitmediğin yer senin değildir gerçeği yüzümüze tokat gibi indi. 12 Eylül’ün en büyük tahribi, gençliğin depolitize edilmesiydi. Sonuçları bugün sandıktan çıktı. 12 Eylül’ün semirttiği zihniyet hazırlıklıydı her şeye. Tehdit, şantaj ve her türlü baskının gölgesinde geçen bu referandumun sonuçların kendi adıma normal karşılamıyorum. Dahası anasıyla, yavrusuyla muhalefetin yaşadığı hezimetin sosyolojik sorgulamasının derhal yapılarak Türk siyasetinde ciddi bir değişikliğin şart olduğu kanaatindeyim. Referandum sonuçlarını mercek altına almaya devam edeceğim.