Vatana hizmet eden hain!

“İyilik yap denize at, balık bilmez ise Halik bilir” dedikten sonra, “Vatana hizmet edenleri hainlikle suçlamayın, hem hizmet hem ihanet olur mu?” diyenlere bizler de “O zaman bu örneklere ne diyeceksiniz?” demek durumunda kalırız.
Meselâ?
Meselâ, Mustafa Reşit Paşa!
Paris ve Londra Büyükelçilikleri olarak başladığı, dört kez Dışişleri Bakanlığı ve altı kez Sadrazamlık yaptığı süreçte memlekete gerçekten çok hizmetleri olmuştur. En azından Rusya ile savaşta İngiliz ve Fransızları Osmanlı tarafına çekmesi az buz bir hizmet değildir. İlk Masonlarımızdan biri olan Reşit Paşa 1839’da Gülhane Hatt-ı Hümayunu’nu da okuyan kişidir amma o aynı zamanda İngiliz Büyük Elçisinin elini de öpen bir kişidir. Osmanlı gibi bir devleti Paris ve Londra’da defalarca büyükelçi olarak temsil edecek, o yüce devletin dört kez Dışişleri Bakanlığını yapacak ve Sadrazamlık makamına yükseleceksiniz.. Bulunduğunuz yerlerde bir bakıma Halife’nin temsilcisi olacaksınız ama Osmanlı ve İslâm’ı çökertmek için gün 24 saat mesai yapan İngiliz’e o kadar hayran olacaksınız ki, tutup İngiliz Büyükelçisi’nin elini öpeceksiniz. Bu el öpüş bütün hizmetleri silip süpürmez mi? Cumhuriyet döneminde de, kimilerinin evliya olarak gördüğü bir Başbakan Patrikhane Papazının elini öpmüş, öpebilmiştir. Papazın elini Atatürk öpseydi kim bilir şimdi hakkında neler yazılırdı ve bizler söyleyecek söz de bulamazdık. Öyle ya, bunca hizmetine rağmen Deccal ilân etmediler mi? Deccal değilse, O’na Deccal diyenlerin hali ne olacaktır Mahşer günü, bilemeyiz.
Sonra biz en azından ben, kimseye hain demiyorum. Bizim içimize sindiremediğimiz “Haçlı değerleri” AB elbisesi altında kutsayanlara, “Ankara’nın zulmünden Brüksel’in şefaatine sığınanlara” bu gidiş gidiş değil tepkisidir ve hele bu hallerin İslâm’dan gösterilmesine tahammülümüz yoktur.
Bir cenah daha var ki, onlar “Liberal” takılıyor, “aydın” geçiniyor ve bu iki yüzle, Türk’e ait vatan, ordu ve tersaneler gibi değerlere sürekli hücum ediyor, bölücülüğü ve Haçlı emperyalizminin sömürü manivelası olan Liberalizmi kutsuyorlar. Onlar Batı’ya asla laf söyletmiyorlar. Ben Fransa gibi bir Türkiye istiyorum, İngiltere gibi bir Türkiye istiyorum deyip başka bir şey demeyen bir kesim bunlar. Onlara itiraz ettiğimizde karşımıza diplomaları ile üniversitelerdeki görevleri ile okuttukları talebelerle, yazdıkları kitaplarla çıkıyorlar. İnsanımızın arasından da, “Yahu bu adam şöyle şöyle özellikleri olan bir adam, niye hain olsun?” itirazları yükselebiliyor.
İtirazın bu türü de pek doğru değil.
Tarihimizde bugünkü liberallere benzeyen “önemli” o kadar çok insan var ki, saymakla bitmez. Bunların geçmişte en sivrilenlerinden biri de Kürt asıllı Abdullah Cevdet’tir. Tıptan felsefeye, tarihten sosyolojiye 70 eser yazmış, İttihat ve Terakki’nin çekirdeği diyebileceğimiz İttihad-i Osmaniye’nin Tıbbiyeli beş kurucusundan biri olmuştur. Bu kişi o kadar Batı hayranıdır ki, Çanakkale Savaşlarında vatanını savunan Türk askerini İngiliz medeniyetine karşı savaşan katiller olarak görmüştür. Bugün de PKK ile mücadele eden Mehmetçiğe aynı gözle bakanlar yok mu? Yine bu adamın yetiştirmeleri trenle Sirkeci’ye gelen İngiliz elçisinin faytonundan atları çıkarmış, kendileri at yerine koşularak elçiye beygirlik yapmayı medeniyete saygı zannetmişlerdir. Hatta bu işe Alman elçisi içerlemiş, Saray’a müracaat ederek, İngiliz elçisinin atları yerine koşulduğunuz gibi bizim elçi için de at olun talebinde bulunmuşlardır. Tıbbiyeden Türk bayrağını indirip İngiliz bayrağını çekenler de “aydın”, “liberal”, “Batıcı” ve tabi “ateist”, üstelik 70 kitabın müellifi Abdullah Cevdet’in yetiştirmeleridir. Şimdilerde Türk bayrağını indirip başka bayraklar çekenlere gıkı çıkmayanlar, onlara geleceğe dair yol haritası çizenler Prof. olmuş, kitap yazmış da, iyi halt mı etmiş(ler)!

Yazarın Diğer Yazıları