Vatan yahut Silivri...
Ruh sağlığımı tehdit etmesine rağmen yandaşlar dahil tüm gazeteleri okumak zorundayım. “En büyük medya patronu” nun emrindekilere göre memlekette her şey yolunda. Oysa Bingöl yolundaki 10 şehit, 70 yaralı, hükümetin istifa etmesi için başlı başına sebeptir. Askerini, polisini, savcısını, milletvekilini koruyamayan hükümetin sözcüsü Bülent Arınç, Oslo görüşmelerinin devam ettiğini “Belki de şu an görüşülüyor” sözleriyle itiraf ederken, “teröristler akıllıca davranmış” çamını da devirdi. Tunceli-Ovacık Savcısını susturucu takılmış tabanca ile vuran terörist, şimdilik kaydı ile Ümraniye ya da Balyoz davasıyla ilişkilendirilmedi. Olay İstanbul’da gerçekleşse manşetler “Ergenekon’un eylemi” diye atılır, çuvalın içine bir de PKK konurdu. Danıştay cinayetini ilişkilendirenlerin, Tunceli ve Bingöl’ü örgüte bağlamalarında şaşılacak bir şey yok. Asıl şaşılması gereken Silivri duruşmalarında zanlılara verilen cezalar olsa gerek. Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve arkadaşlarına 16 celse duruşmaya katılmama cezası, Doğu Perinçek’e müebbet, yani sonuna kadar duruşmaya çıkmama... Dünyanın hiç bir yerinde görülmeyen bu cezanın anlamı, söz konusu kişilerin medyada haber olmasıdır. Tuncay da, Mustafa da, Perinçek de duruşmalar esnasında savunma haklarını kullanıp, iddianameyi çürütüyorlardı. Gizli tanık, ya da şizofren tiplerin ifadelerindeki yalanları ortaya çıkarıp, Silivri’den Türk kamuoyunu aydınlatıyorlardı. Yeni nesiller ile AKP yardakçıları bilmez. Sıkıyönetim mahkemelerini yaşadık biz. Hiç birinde böylesi uygulamalar olmadı. Nemrut Mustafa Divanı’nda yargılamanın nasıl yapıldığına dair ayrıntıları da “Vatan Yahut Silivri” kitabında okudum. Gözaltına alındığını öğrendiğim gün yazdıklarını avukatı savunma amaçlı hakime okumuş, ancak “teknik konuları bilemem, bilirkişi raporu gelene kadar tutukluyorum” denmişti. Dile kolay 16 ay hapis yattı Müyesser... Bilirkişi raporlarına rağmen. Sonunda Mahkeme Başkanı TÜBİTAK’a “doğru-düzgün yazın” diye isyan etti. Barışlar bırakılsa da Soner Yalçın, Hanifi Avcı ve Yalçın Küçük halen hapiste. Hükmün açıklanacağı sözde Balyoz davasında ise TÜBİTAK ve benzeri kuruluşlardan sahtecilikle ilgili rapor bile istenmiyor. Bir nevi odaTV davasındakiler şanslı... Orgenerallerin de aralarında bulunduğu 250 tutuklunun kaderine gelince... Onların arkasında ne AB, ne de Sorosvari kuruluşlar var. Adına Sivil Toplum denen bana göre ise “Güdümlü Kuruluşlar” olan yapı da yok. Sayıları iki elin parmağını geçmeyen namuslu yazarlar dışında arkalarında basın da yok. Unutulmaya, tasfiye edilmeye peşinen mahkûm olan subayları sahiplenmesi gereken Genelkurmay ise suskunluk sarmalı içinde “itiraz yetkimiz yok” derken, Suriye’de düşürülen uçağın telaşındalar. “Uçağı füze vurmamış ama etkisiyle düşürmüş” gibi zevahiri kurtarma derdindeki açıklamanın anlamını çözen varsa beri gelsin.
Geçtiğimiz günlerdeki “Şehitler Ölüyor, Vatan Bölünüyor” başlıklı yazıma şerh koyanlara yeniden hatırlatıyorum. Şehit cenazeleri hava durumu bülteni gibi günlük alışkanlık haline gelmedi mi? AKP’yi bir dönem yerden yere vuran HAS Parti kendini fesh edip, Erdoğan’ın şefkatli kollarına teslim oldu. Mehmet Bekaroğlu’nun “Hakkımı helal etmiyorum” isyanına rağmen Numan kurtuldu. Milli görüşün son temsilcisi SP’li Mustafa Kamalak “Bize de 25 milletvekilliği teklif ettiler. Derhal geri çevirdik” sözleri ile 30 Eylül’deki AKP kongresi için yapılan pazarlıkları ifşa etti...
Beşiktaş’ta ikinci kez düşürüldüğü pusuya isyan ederek; “İstiklal Harbinde vuruşanlarla, o günlerdeki işbirlikçilerin torunlarının savaşı var” diyen J.Kur. Alb. Mustafa Önsel’in tarihi tespitlerini yine sevgili arkadaşım Müyesser Yıldız’ın kitabından okuyorum.
Silivri bize yeni akrabalar edindirdi. Hiç tanımadığım insanlarla dostluklar kurdurdu. Ömür boyu devam edecek bu illiyet bağını Müyesser tam da 12 Eylül günü imzaladığı kitabında şöyle yazmış;
“Kardeşim, Yoldaşım, Çilekeşim;
Sn. Yavuz Selim Demirağ,
Zindanları ve karanlıkları yıkma mücadelesinde öyle katkın var ki; Tarih bizi değil seni yazacak... Tüm esirler adına sana minnettarım... Sevgi ve Saygılarımla”.
Gözlerimden birkaç damla düştü... Tarih bizi değil ama Silivri’yi kara kaplıya geçirdi bile...
Müyesser’in Kırmızı Kedi Yayınları’ndan çıkan “Vatan yahut Silivri” kitabını
okumadıysanız hayatınızda boşluk var demektir...