Varsayılan 'Yeni Anayasa'nın "uyma garantisi" olacak mı?
İktidarın belirli aralıklarla tekrarladığı "yargı reformu" çıkışlarından neden umutlanamıyorsam, "Anayasa değişikliği" yahut daha ileri bir aşama olarak "Yeni Anayasa" girişimlerinden de o sebepten huylanıyorum.
***
"Her kim 'bu ülkede yeni reforma ihtiyaç yoktur' derse o kişi Türkiye'den de, dünyadan da, toplumdan da bihaberdir" yaftasını göze alarak soruyorum:
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda, Türkiye'nin daha "demokratik" bir ülke olmasını engelleyen ne var?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda, Türkiye'nin daha "adil" bir ülke olmasını engelleyen ne var?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda, Türkiye'nin "müreffeh" bir ülke olmasını engelleyen ne var?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda, vatandaşlarının temel hak ve hürriyetlerden faydalanmasına mani olan ne var?
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nda, Türkiye'nin "egemen" bir ülke olmasını engelleyen ne var?
***
Temeli hukuk olan bir devlette başta yasalar ve anayasa olmak üzere, tüzük, yönetmelik, kararname gibi "yazılı metinler" elbette önemlidir.
Ama…
Ve yazık ki…
Belirleyici olan, bunlardan ziyade, bunları uygulamakla yükümlü olan makamları tutmuş zihniyet ve onun sergilediği iradedir!
***
Adalet Bakanı dahil bir çok hukukçunun ama açık seçik, ama ima yoluyla sorunun yasalardan çok uygulamadan kaynaklandığını kabul ettiği bir ortamda, "uygulayıcı kafa" değişmediği müddetçe, onun önüne konulacak yahut uyması şart koşullaşacak metinlerin değişmesinin bir anlamı olabilir mi?
Kuvvetler ayrılığının fiilen ortadan kalkmamış olduğu idarelerde belki…
Ve fakat, kendisini denetlenemez, hesap sorulamaz, hesap vermesi söz konusu dahi olamaz şekilde konumlandırmış bir iktidar yapısında asla!
***
Beğenin beğenmeyin, benimseyin benimsemeyin, mevcutta, yasal olarak "uymak mecburiyetinde olduğumuz" bir Türkiye Cumhuriyeti Anayasası var mı?
Var.
Peki, bu "uymak zorunda olma" hali, bugüne kadar onu delmeye çalışanları frenleyebildi mi?
Hayır.
Konu bundan ibaret.
***
Geçtiğimiz günlerde vefat eden, 26. Dönem MHP Hatay Milletvekili, merhum Necmettin Ahrazoğlu, bizatihi TBMM kürsüsünden ifade etmişti, iktidarın torba yasaların içine "Anayasa'ya aykırı, özel nitelikte, adrese teslim hatta çıkar sağlamaya yönelik bazı maddeler" yerleştirdiğini.
Söz konusu değişikliklerin esasından bağımsız olarak soruyorum:
Misal… Anayasa, gözaltı süresini bireysel suçlarda 48 saat, toplu işlenen suçlarda ise en çok 4 gün olarak öngörürken, araya "hakim kararıyla" ifadesi sokularak bu süre, örtülü şekilde, bireysel suçlarda 6 güne, toplu suçlarda 12 güne çıkarılmadı mı?
Misal… Anayasa'ya göre, hakim kararı olmadan iletişimin dinlenmesi yasak olduğu halde, "hakim kararına ihtiyaç duyulmaksızın, vakit geçirmeden bu bilgilerin ilgili kurumlarla paylaşılabilmesi"nin önü açılmadı mı?
Misal… AYM'nin "Açık yerlerdeki toplantı ve yürüyüşlerin güneş batmadan önce dağılacak şekilde yapılabileceği" yönündeki madde hakkındaki iptal kararı ortadayken, ifadeye takla attırılıp, bunlar "gece vaktinin başlamasıyla dağılacak şekilde" sınırlandırılmadı mı?
Misal… Anayasa'nın "Yerleşme ve seyahat hürriyeti"yle ilgili verdiği güvenceye aykırı olarak, mülki amirlere seyahat hürriyetini kısıtlayıcı yetkiler verilmedi mi?
Misal… Anayasa'ya göre, yurt dışına çıkma hürriyeti ancak suç soruşturması ve kovuşturmasıyla, hakim kararına bağlı olarak sınırlanabilirken, "3 yıl süreyle görevden uzaklaştırılanların pasaportlarının iptali" yoluyla yurt dışına çıkış engeli konulmadı mı?
Misal… Anayasa'nın "Temsilde adalet" ilkesine rağmen, partilerin aldıkları oylar dışında, ittifaka verilen oyların bölüştürüldüğü, seçmen iradesinin ne kadar tecelli edebildiğinin beyhude olduğu garip bir seçim ittifakı modeli geliştirilmedi mi?
Misal… Tevhid-i Tedrisat Kanunu'na rağmen, devlete bağlı "Müftü"ler, "Medrese"lerin mezuniyet törenlerine katılıp, "molla/mele" diplomaları dağıtmadılar mı?
Her şeyi geçtim…
Bizzat MHP Genel Başkanı, vaktiyle meydanlarda "Başbakan Anayasa suçu işlemekte" diye bas bas bağırmadı mı?
***
Kendilerini, aslen "Değiştirilemez değiştirilmesi teklif dahi edilemez" maddeleri dışında değişmeyen yeri neredeyse kalmayan "1982 Anayasası"'na "uymama hakkı(!)"na sahip gören siyasiler bunu "Allah kelamı değil ya" diyerek meşrulaştırmaya çalışıyorlardı ya…
Yazmayı planladıkları veya zaten biryerlerde çoktaaaan yazılmış olup da, dayatacakları uygun zamanı kolladıkları metin "Allah kelamı" mı?
Bugünün konjonktüründe oluşturulacak bir metnin, yarının konjonktüründe tam da bugünkü yöntemle rafa kaldırılmayacağının garantisi var mı?
Türkiye'nin yeni bir Anayasa'ya değil, Anayasa'nın temel ilkelerini benimsemiş, güvencesi altındaki hak ve hürriyetlere saygılı, "Hukuk devleti" karşısındaki pozisyonu, tabiri caizse "Boynum kıldan ince" olan bir zihniyete ihtiyacı var.
***
Değiştirilmez maddeler demişken…
Yeni Anayasa'nın "2 kırmızı çizgisi"nin bulunduğu ve bunların da "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" ve "Üniter yapı" olduğu söyleniyor.
Bu ifade kalıbından, "Devletin şeklinin Cumhuriyet" olmasının, "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti" olmasının, "Resmi dili", "bayrağı", "milli marşı" ve "başkenti"nin, "kırmızı çizgi olmadığını" mı anlamamız gerekiyor?