Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Hüseyin Macit YUSUF
Hüseyin Macit YUSUF

Van minit, van minit; eskuz mi!!!

Doğrusu Başbakan Erdoğan’ın emperyalizmin bölgemizde kan dökerek, haritaları değiştirerek yaratmak istediği Büyük İsrail’in Cumhurbaşkanı’na haddini bildirmesi hoşuma gitmedi değil. Tatlı bir zevk duydum. Ancak Erdoğan’ın sözde müttefik ABD’nin talimatlarıyla Büyük İsrail’i yaratmak üzere Büyük Ortadoğu Projesi Eşbaşkanı olduğunu anımsayınca zevk dolu dakikalarım hemen sona erdi. Yaklaşan yerel seçimler de aklıma gelince Erdoğan’ın seçim yatırımı adına bu sözleri söylediğini kavramam güç olmadı. Keşke Anavatan Türkiye Başbakanı, ABD’nin bölgemizdeki uzantısı, İsrail Devleti’nin Cumhurbaşbakanı’na sarf ettiği sözleri kalpten ve samimiyetle söyleyebilmiş olabilseydi. Erdoğan Davos’taki haykırışlarıyla bir taraftan iç siyasi yatırım yaparken diğer taraftan da ABD’de göreve yeni başlayan Obama yönetimine de mesaj gönderiyordu. Henüz yeni yönetimle doğru dürüst bir temas kuramayan ve bunda sıkıntı çeken AKP hükümetinin İsrail’e kafa tutarak dikkatleri üzerinde toplamayı ve yeni ABD yönetimiyle yaratılan sözde krizle temas kapılarını aralamayı hedeflediğini söylemek yanlış olmayacaktır. Hele IMF ile sürdürülen pazarlıkların sıkıntı yarattığı bir dönemde ABD yönetimi ile sıcak bir temas oldukça faydalı da olabilirdi... Dış siyasette bunlar doğru şeyler değildir. Eğer Atatürk’ün ’Yurtta sulh cihanda sulh’ ve ’tam bağımsızlığa dayalı dış politika’konusunda AKP iktidarının samimi olduğuna inansam, Erdoğan’ın Davos’taki davranışını ayakta alkışlayacaktım. Erdoğan’ın takiye dolu siyasi yaşamı maalesef Davos’ta sahnelenen tiyatroyu ciddi yönde sorgulamama neden olmuştur...
Başbakan Tayyip Erdoğan daha Başbakan olmadan, 3 Kasım 2002 Milletvekili Genel Seçimleri’nden sonra Avrupa’yı, yetkisi olmamasına rağmen, AKP Genel Başkanı olarak turlayarak verdiği mesajlar, Kıbrıslı bir Türk olarak beni oldukça endişelendirmişti. 11 Kasım 2002’de önümüze konan Annan Planı ile, yani KKTC’nin ortadan kaldırılmasını ve Kıbrıs Türkü’nün Rum’un kölesi haline sokularak yok olmasını öngören plana, AKP’nin destek vermesi Tayyip Erdoğan’a karşı hiç de olumlu duygular beslemememe neden oldu.

Erdoğan’dan beklenen
Kıbrıs sorununa çözüm bulmak amacıyla Kıbrıs’ta sürdürülmekte olan müzakerelerden Kıbrıs Türkü lehine bir sonuç alınmasını beklemek saftilliktir. Rum tarafının Megali İdea ülküsünden, Enosis’ten ve adanın Elenleştirilmesi hedefinden vazgeçmediği apaçık ortadadır. Rum, adayı Yunan yapmak istemekte ve üyesi bulunduğu AB ile işbirliği içerisinde ille de AB’ye üye olacağım diye tutturan AKP’yi köşeye sıkıştırmaya ve Kıbrıs’tan ödün koparmaya çalışmaktadır. Davos’ta estirdiği -önceden tasalanmış olsa da- rüzgârlar gibi Tayyip Erdoğan’dan bir beklentimiz vardır. Erdoğan ilk yakaladığı fırsatta, inanarak ve samimiyetle, Rum’a ve tüm dünyaya “One minute-one minute, excuse me” demeli ve şöyle seslenmelidir:
“Kıbrıs Türkü 1963’lerden başlayarak, hatta 1950’lerden başlayarak adanın Yunan yapılması hedefi nedeniyle hunharca öldürülmüş, göçe zorlanmış ve insanlık dışı şartlarda yaşamak zorunda bırakılmıştır. Kıbrıs Türkü temel insan haklarından yıllardır faydalanamamakta, anavatanları Türkiye’nin yardımlarıyla ayakta durabilmektedir. Türkiye KKTC’yi tanıyan tek ülke olarak oradaki soydaşlarına sahip çıkmakta ve destek vermektedir. Kıbrıs Türkü adada sorunun çözülmesi için Annan referandumunda evet demiş, buna mukabil Rum tarafı hayır demesine rağmen mükafatlandırılarak AB’ye alınmıştır. Sürdürülmekte olan müzakerelerde Rum tarafının olumsuz tutumu sürmektedir. Emperyalizmin yeni bir oldubittisine müsaade edilmeyecek ve yeni bir planla Kıbrıs Türkü’nün ve KKTC’nin ortadan kaldırılmasına izin verilmeyecektir. KKTC’nin içinde olmadığı hiçbir anlaşma kabul edilmeyecek; Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğü ise ilelebet devam edecektir. Bu böyle bilinmeli ve buna göre hareket edilmelidir”.
İşte Başbakan Tayyip Erdoğan Davos’ta, Gazze’de hunharca katledilen ve yıllardır her türlü haksızlığa uğramış olan Filistinli kardeşlerimiz için Peres’e gösterdiği tepkiyi Kıbrıslı Türkler adına da gösterebilmeli, Rum’a ve emperyalizme vakit geçirmeden meydan okumalıdır. Erdoğan bunu takiye yapmadan, samimiyetle ve iç siyasi kazanç sağlama adına da yapmamalı, inanarak ve kalpten yapmalıdır. İşte o zaman adada kefensiz yatanların ruhu rahatlayacak, Kıbrıs Türkü de derin bir oh çekebilecektir. En haklı davamız olan Kıbrıs konusunda Erdoğan’ı göreve çağırıyorum...

Yazarın Diğer Yazıları