Valileri halk seçsinmiş!
Sayın Erdoğan’ın Türkiye’nin geleceği için düşündüğü planlar hayata geçerse ortada Türkiye diye bir şey kalmaz, akıllı olun..
“Başkanlık sistemine geçelim” diyor, “Valileri de halk seçsin” diyor.. Dünyada demokrasi denilince Başkanlık sisteminin uygulandığı ABD örnek gösterilirmiş, ABD’de valileri halk seçiyormuş. İyi de, ABD’de eyalet sistemi var! Varsın olsun, Erdoğan Türkiye’yi de eyaletlere bölecek
nasıl olsa.
Kardeşler...
1900’ün başlarında topraklarımız 7 milyon kilometre kare civarındaydı ve dünyanın hâlâ en önemli ülkelerinden biri idik. O günlerde de meselâ Balkan devletleri bugün PKK’nın Ankara’dan istediklerini İstanbul hükümetinden istiyorlardı. Valilerimizi biz seçelim diyorlardı, topladığımız vergiler bizde kalsın diyorlardı, ana dilde eğitim yapalım diyorlardı. Padişahın en yakın adamları ve Meclis-i Mebusan’dakiler bile “Kızıl Sultan” dedikleri Abdülhamid’den kurtulabilmek için ayrılıkçılarla işbirliği yapıyor, Kızıl Sultan Abdülhamid gidince her şey güllük gülistanlık olacak, Balkanlardan Yemen’e kadar bütün halklarla kardeşçe yaşamaya devam edeceğiz sanıyorlardı.Padişah gidip Meşrutiyet ilân edilince Avrupa bizi “Ah ne demokratik, insan haklarına ne saygılı Osmanlı” diye takdir edecek, yakamızdan ellerini, paçamızdan dişlerini çekecek diye umuyorlardı..
Hain değildiler ve bu söylediklerine gerçekten inanıyorlardı. Meselâ Tevfik Fikret sultana karşı Ermeni komitacıların gerçekleştirdiği suikastın başarıya ulaşmamasına hayıflanan şiirler yazıyor, bir vatan âşığı Nâmık Kemal, Mehmet Akif, Said-i Nursi tek dertleri Osmanlı’dan kopmak ve Türk milletini bu topraklardan silmek olan Batı ve Balkan milletleri ile Abdülhamid düşmanlığında buluşmuşlardı.
Siz bu insanların kötü niyetli, vatan haini, İslâm düşmanı olduklarını söyleyebilir misiniz? Hayır, asla söyleyemezsiniz. Söyleyemezsiniz ama yaktıkları kıvılcım Osmanlı’yı bitirdi, Türk’ün 7 milyon kilometre karelik toprağından elinde kala kala 776 bin küsurluk mevcut kısmı kaldı, o da, Mustafa Kemal’in gayreti ile...
Bugün, o günün Sultan Hamid düşmanlığının yerini Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı almış bulunuyor. Bu düşmanlığı “hain” olarak yapanlar var, yukarıdaki isimler gibi Batı’nın ve ayrılıkçıların gerçek niyetlerini göremedikleri için kör ve gafil olarak yapanlar var... Diyarbakır Belediye Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanına “Hassittir..” çekiyor, siz bu zihniyete valileri de seçtirdiğinizde, izin verseniz de vermeseniz de bütün okullarda Türkçe dışında bir dille eğitime geçmelerine engel olamayacaksınız. Vergi vermeyecek, verdirtmeyecekler. Kendi kolluk güçlerini oluşturacaklar, devletin polisini hiçbir olaya müdahale ettirmeyecekler. Bu söylediklerimizi pek çok yerde KCK vasıtasıyla zaten yapıyorlar, bunu AKP’liler de çok iyi biliyor, devletin müdahalesini engelliyorlar. Yani egemenliğin bir kısmı gayrı resmi güçlere zaten devredilmiş durumda. Erdoğan ve arkadaşlarının gittikleri yol ve bu yolculukta cesaret verdiği kişiler o bölgeyi Türkiye’nin bir parçası olarak değil “Kürdistan”, Türkiye Cumhuriyeti’ni de Afganistan’daki ABD, Gazze’deki İsrail gibi “işgalci” olarak görüyor.
Hayır, bizim abartmamız değil, bunu açık ve yüksek sesle söyleyen bizzat PKK’lılar, PKK’nın Meclis’teki temsilcileri... Partilerine mensup bir İl Genel Meclisi üyesinin KCK’lı olduğu iddiasıyla gözaltına alınması üzerine BDP Van milletvekili Özdal Üçer’in söylediği şu sözlere bakar mısınız:
“Haddinizi bilin, hâkim de olsanız, savcı da olsanız, buradan net olarak sesleniyorum. Eğer biz kendi ülkemizde, kendi ilimizde, kendi köyümüzde rahat dolaşamıyorsak, burada dolaşmayı valiye de yasaklarız, savcıya da yasaklarız, başbakana da yasaklarız. Meşru müdafa hakkı vardır. Valiye sesleniyorum. Vali haddini bil. Yoksa bu halkla birlikte sana haddini bildiririz!”
İşte Erdoğan bu zihniyet için Türkiye’ye “Valilerini seçsin” rotası çiziyor.
Söyleyin, iyilik mi ediyor?